Nisan 20, 2006

kendimiz

merak ettiğim bir şey var şu ucube hayatta; ne kadar sadık kalıyoruz kendimize? özümüzün ne kadarını yansıtabiliyoruz çevremizdeki insanlara? bu denli uğraş, benliğimizle yaşadığımız çatışmalar, ilişkilerimizdeki onca çelişki neden bir türlü peşimizi bırakmak bilmiyor? yoksa bizler mi gidiyoruz onun peşinden pervasızca? bütün bu soruların cevabını merak etmemek; sonuçlardan da kaygılanmamak elimde değil!

göründüğümüz gibi olmak varken, olduğumuz gibi görünmekten de kaçıyoruz. bir başka biz var bizden ötede. yaşadığımız ya da yaşattığımız diğer yanımız. uslu olan tarafımız. kimsenin bilmediği; zaten bilmesini de istemediğimiz bir başkası daha yaşıyor içimizde bir yerlerde. hayati sırlarımızı hep o yanımızda biriktirip duruyoruz. aylar yıllar geçiyor ömrümüzden. yaşlar yineleniyor durmadan. sayfalar tükeniyor birer birer. molasız ve apansız... gün geliyor içimizde barınamayan gizli saklı gerçeklerimizi bir anda söylemeye kalkıyoruz hayattan kaçarcasına. yeter ki o ortamda güven duyabileceğimiz ve sığınabileceğimiz bir yürek ya da teselli bulabilelim. yalnızlığımıza ortak olsun yeter ki! kederimizi içkiyle ya da sigarayla paylaşmış-hiç fark etmez! kendimiz de inanamıyoruz olup bitenlere. her şeye rağmen hakim olamıyoruz irademize. insanoğlu büyüyemiyor ki kendi içinde; mutlaka tıkanacak bir yere, karşı koyacak bir engele rastlıyor. her zamanki gibi dostlar koşuyor yardıma. genişliyor sınırlarımız onların sayesinde. onlar da olmasa şu gizemli dünyada, küçüle küçüle yok olup gideceğiz bir gün. dolacak kalbimiz gamla kederle. dedim ya demin; diğer yanımız var bir de sınırların ardında. çok uzaklarda ama...güçlü bir ülkenin sömürgesi misali, özgürlüğü kısıtlanmış tutsak bir halde...

kendimizi köle yerine koyduğumuz, hislerimizin maneviyatını yitirdiği kalın iplerle örülü öyle bir iç tarafımız var ki; çelikten meret! yaşıyor bizle beraber tozlu topraklı hayat yolunda. o da bizim gibi ansızın gelecek ölümü; kendi dışında kimsenin bilmediği gerçeklerini öldürmeyi bekliyor. Yaşamayı düşlediği uyku öncesi hayallerini de linç ediyor ölmeden evvel.korkak olduğu kadar onurlu da meret!

sırlar... düşler... perdeler... sadece kendi beynin yoruluyor, kendi hislerin ayakta, düşlerin sisli, perdeler çekilmiş durumda... farzet ki; sırlarınla baş başa yemektesin. her gece yatmadan önce doyuruyorsun gizliden. bu doymayan sırları azaltmakta fayda var aslında, yaşamaktan daha çok zevk almak adına... paylaşılamayan bir dünyanın sonu savaşa mahkumdur bir gün. kendinle barışık değilsen savaşın çıkacağı muhakkak!

denemelisin dost olmayı önce. sarılacaksın kardeşçe. fesatlığı bir kenara atacaksın. emin olacaksın kendinden. hırsını yeneceksin. sevgiden bir yudum alacaksın ki kıymetini bilesin. sonradan saracaksın yumaklarını kat kat. sevgiyle öreceksin hayatın bağlarını. bir düğüm de kendine atacaksın, içinde yaşattığın kendine. onu da katacaksın bu çilekeş oyuna. açacaksın tüm kapılarını. aynaya baktığında göreceksin artık her yanını. riyâkar yanın yaşamayacak. savrulacak sağa sola. herkes bilecek seni. fark edecekler ağırlığını. sebepsiz yere üzmeyeceksin kendini-kendini özünle yaşatmanın, değerli kılmanın, insanlarla barışın, barış savaşını kazanmanın tadını çıkartacaksın ömrün boyunca. miras bırakacaksın kazandıklarını yarınlara. böylece anarşistin ölümünün ve sadece sevginin hükmettiği bir dünyanın yolunun kendinden geçtiğini sadece sen bilmeyeceksin.

ve her şeyin sonunda... herkesi; daha da önemlisi kendini kazanacaksın..!
 
Clicky Web Analytics