Haziran 26, 2006

Hayata Dair Sözler III

* Yoksul adam tavuk yiyorsa, ya adam hastadır, ya tavuk.

* Devekuşuna yük taşı demişler ben kuşum demiş, uç demişler deve uçar mı demiş.

* Dilenciye hıyar vermişler, eğridir diye beğenmemiş.

* Hayat güzeldir; ama sermaye eder seni.

* Gülersen dünya da seninle birlikte güler, ağlarsan yalnız ağlarsın.
'Oldboy'

* Aşkın ikamesi yoktur.
Aşk bir zamanlama işidir.
'2046'

* Yaratmak!
Herkesin imkansız dediğine inanmaktır.
Olabilir olduğunu bilen bir anormalin dışında.

* Ölüm varken biz yokuz, biz varken ölüm...
Öyleyse ölümden niçin korkuyoruz?

* Herkes anlayabildiği kadar yaşar ve anlayamadığı şeyleri umursamadan ölüp gider...

* Salıncağı olmayanlar sapanı oyuncak bellemişler.

Hayata Dair Sözler II

Hayatın tanıklarını dinlemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz...

Güneşe bakarsanız gölgeleri göremezsiniz.
Helen Keller

Öğüt vermek kolay, örnek olmak zordur.
La Rochefaucauld

Herşey olur... Herşey unutulur... Herşey yoluna girer... Hiç kimse herşeyi açıklayamaz... Eğer herkes herkes tarafından herkes için söylenen şeyleri bilseydi, kimse kimseye birşey söylemezdi.
Honataux

Olgun insan güzel söz söylemesini bilen insan değil, söylediğini yapan ve yapabildiğini söyleyebilen insandır.
Konfüçyüs

İnsanlar görevlerini yapmanın kendilerini mutlu edeceğini, mutlu olmanın da bir görev olacağını öğrenselerdi, daha iyi bir dünyada yaşarlardı. Bir insanın mutlu olması başkalarının da mutlu olmasını kolaylaştırır.
John Labback

Üç şey gizlenemez: Duman, aşk ve parasızlık.
Arap Atasözü

Her bildiğini söyleme, fakat her söylediğini bil. Söyleyecek yalan bulamayanların başvurduğu son çare gerçektir.
Marcel Lenoir

Gülemeyen güldüğünü sanır, gülemediğini anlayınca da güleni kıskanır.
Kızılderili Atasözü

Para her kapıyı açar fakat kilitleyemez.
Yunan Atasözü

Öğrendiklerini bir saat gibi cebinde taşı. İkide bir saati olduğunu göstermek isteyen insanlar gibi ortaya çıkarma. Eğer biri sana saati sorarsa söylersin, ama her saat başında sorulmadan saat kulesi gibi ötme.
Lord Chesterfield

En çabuk kuruyan şey gözyaşıdır.
Çiçeron

Dostlarını armağanlarla satın alma, armağan veremeyince onlar da seni sevmekten vazgeçerler. Emerson

Kimi insanlar yaşamda hiçbir amaca sahip olmadan yaşarlar. Bu gibi insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler. Onlar gitmez; ancak suyun akışına kapılarak akar giderler.
Seneca

İşin güç kısmı, adam olmak değil, adam kalmaktır.
Andre Mazerelles

İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.
Victor Hugo

Unutma ki ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi vardır.
Lyly

Ümidini kaybetmiş olanın, başka kaybedecek şeyi yoktur.
Bolse

Erdem , iyiyi elde etme gücüdür.
Eflatun

Hayata Dair Sözler I

Hepimiz hayatın birebir tanıklarıyız. Hayata dair sözleri vardır tanıkların.
Bakalım neler demişler...

Fazla alçakgönüllü davranma, gerçek sanırlar.
Nazım Hikmet

Tevazu erkeğin süsüdür.
Konfüçyüs

Kaos benim en yakın arkadaşımdır.
Bob Dylan

Optimist olmak en iyi savunma biçimidir.
Rod Stewort

Yanıp kül olmak, solup gitmekten iyidir.
Neil Young

Güzellik gereksiz şeylerin temizlenmesidir.
Michelangelo

İnsan insanın kurdudur.
Hobbs

Hayat sen planlar yaparken başına gelen şeydir.
John Lennon

Kendi omzuna tırman. Başka nasıl yükselebilirsin ki!
Nietzche

Yaşadığımız her an kendi hakkını ister.
Geothe

Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır.
Emerson

Savaşın iyisi barışın kötüsü yoktur.
Benjamin Franklin

Türkler her şeyini feda eder, ama istiklalini asla.
Lloyd George

I don't agree with a word you say, but ı will defend to the death your right to say it.
Voltaire

Yaptığınız iş değilsiniz.
Cüzdanınızdaki para sizin kim olduğunuzu belirlemez.
Siz bankada duran paranız da değilsiniz, giydiğiniz kahrolası üniforma da.
Sadece dünya üzerinde şarkı söyleyip dans eden birer pisliksiniz.
Tyler Durden/Fight Club

Bazı insanlara sorsaydım bana daha hızlı at arabası yap derlerdi.
Henry Ford

This goodly frame-the earth
This most excellent canopy-the aire
What a piece of work is man!
How noble in reason
How infinite in faculty
In action how like an angel
In apprehension how like a God!
William Shakespeare

Marka Hevesi

Zaman gazetesinin cumaertesi ekinin alışveriş bölümünde Özlem Seller 'in yazısı dikkatimi çekti, bir kısmını paylaşmak istedim.

Yaz geldi, ekranlar reklamla doldu
Özlem Seller

'Sadece markaya yatırım yapmakla işin bittiğini sananlar kaybediyor. Kazananlar ise iyi reklâm yapanlar değil stratejik nokta atışı yaparak müşteriyi kendi tarafına çekenler oluyor. Eskiden ihtiyaçlar vardı, şimdi ise arzular var, tüketilen, tükettikçe yenisi icat edilen. Şirketler hem sadık müşteri istiyor hem de müşterinin sadakatini bozmak için elinden geleni ardına koymuyor. Televizyonu açıyorum, reklamlar. Vapura biniyorum reklamlar. Sloganlarına bakıyorum. Kelimeler farklı, mesajlar aynı: Arzular ve rahatlık. Kısaca marka sadakatine değil tüketimine odaklı. Hal böyle olunca markaya duyulan arzu da hevesten öteye gidemiyor. '


- Reklam sloganlarında ya da vaatlerinde gerçekten kelimeler farklı, mesajlar aynı mı?

- Herkes ürünlerinin tüketilmesi için mi çabalıyor; yoksa markasını yaratıp marka sadakatini sağlayabilenler var mı?

- Markaya karşı duyduğumuz şey sadece bir heves mi?

- Hedefteki tüketicilerin arzularını heves olmaktan çıkartıp yaşama tarzı haline getirmenin yolu iyi(!) reklamdan mı, yoksa stratejik planlamadaki nokta atışlardan mı geçiyor?

Kafam karıştı. En iyisi ben biraz düşüneyim...

entegrasyon(!) hali

Avrupa Birliği sürecinde 'entegrasyon' , ekonomide 'entegrasyon' paketleri derken biz de 'entegre' olduk sonunda...

Taksim-Kabataş 110 saniye!
Metro, otobüs ve deniz ulaşımında
''entegrasyon'' Kabataş' ta başlıyor!


Reklamlara dikkat çekerken dilimize çok çektiriyoruz.
İlanda 'entegrasyon' yerine 'birleşme, birleşim ya da bütünleşme' kelimeleri kullanılamaz mıydı?


Aynı etkiyi yapmadığını düşünebilirsiniz; fakat benim söylemek istediğim 'entegrasyon' un sağladığı anlamı başka sözcüklerle ve yöntemlerle sağlayabilmek.

Çünkü ilanda ''entegrasyon'' özellikle vurgulanmış. Biraz önce lise öğrencisi kardeşim 'entegrasyon' ne abi ya? diye sordu. Ben de metro, otobüs ve deniz ulaşımı birleştiriliyormuş dedim. Artık hafızasında nasıl kaldı bilemem, ancak lügâtına 'entegrasyon' girmiştir bir şekilde...

Burda benim dikkatimi çeken; ilanda 'entegrasyon' üzerine yoğunlaşmaları ve onu tırnak içine alıp özellikle kullanmaları. Onun yerine birleşme ve bütünleşme kavramlarından yola çıkarak 'birlik, beraberlik, bütünlük' gibi sözcük türevleri kullanılıp ilgi çekici bir görselle de bu yenilik anlatılabilirdi.

Böyle olmalıydı demiyorum tabii ki, sadece kaçak yabancı sözcüklerden arınmanın yollarından biri diye düşünüyorum.

Yarın bir gün sokakta 'Ulaşımda 'entegrasyon' işi iyi oldu.' diye duyarsak şaşırmayalım.

Farklı etki ve vurgularla dikkat çekmek için dilimizin daha çekeceği var desenize...

Hepsi...Pepsi...

Pepsi ’nin dünyaca ünlü starların(Michael Jackson, Janet Jackson, Gloria Estefan, Tina Turner, Rod Stewart, Rolling Stones, Ray Charles, Madonna, Britney Spears, Spica Girls, Pink, Ricky Martin, Jennifer Lopez, Beyonce, Mariah Carey, Christina Aquilera ve Tarkan) ardından R&B müzikte(!) Türkiye’de bir ilke imza atan Grup Hepsi ile müzik serüvenine adım atmasını Grup Hepsi’nin Türkiye’deki popülerliği, gençlerin nezdinde yeri, Hepsi-Pepsi uyumu, Spice Girls ile olan benzerliği, tarzları-dansları ve müzikleri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru bir seçim midir? Sonucunu görmek için illa etkisini beklemek mi gerekir? Bu birliktelik reklamdan çok pazarlama alanına giriyor diye düşünüyorum. İnce eleyip sık dokumak lazım. Riskli bir iş gibi geldi bana…

Hepsi-Pepsi uyumu deyince aklıma Yiğit Özgür imzalı çok sevdiğim bir karikatür geldi.
Şöyle ki; hakimin karşısında saçmalayan iriyarı bir adam vardır:

- Köşede bekledim,çıkınca da tepsiyle kafasına vurdum...
- İyi de, yanında silahın, bıçağın da varmış...Neden tepsi?
- Bi yerde okumuştum...Öyle yapınca tepsi müdaafadan az ceza alınıyomuş...
- Nefsi müdaafa olmasın o?
- Hepsi müdaafa değil mi sonuçta...
- Yaz kızım, sanığın yirmi yıl hapsine...
- Ama yirmi yıl çok fazla... Bilseydim yanımda hafifletici sepetler getirirdim... :)

Myshowland öldü!

‘İstanbul 17 Haziran'da Türkiye ve Türkçe için çok önemli bir törene ev sahipliği yapacak. 84 ülkeden Türkiye'ye gelen dili, dini, ırkı ve rengi farklı 355 öğrenci, düzenlenecek olimpiyatta Türkçelerini yarıştıracak. Ödül töreni ise Avrupa'nın en büyük gösteri merkezi Myshowland 'de gerçekleştirilecek. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı, aynı zamanda ilginç bir değişime de sahne olacak. Bugüne kadar markasını zihinlere kazıyan 'Myshowland' törende ‘İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi' adıyla görücüye çıkacak.’

Eski adı ‘Mydonose Showland’, yeni adı ‘My Showland’ ve son adı ‘İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi’ olacak olan gösteri merkezinin sahibi Mustafa Özbey ’i kutlamak ve şu sözlerini de dikkate almak gerektiğine inanıyorum.

“5 kıtadan yabancılar gelip Türkçe konuşurken ve Türkçe bir dünya dili olmaya başlarken benim yerimin adının İngilizce olması büyük bir saçmalıktı. Utandım. Türkçe olimpiyatını düzenleyen insanların heyecanını, Türklüğe, bayrağa ve Türkçeye olan sevgilerini görünce Myshowland 'in adını değiştirmeye karar verdim. Onların heyecanı bana da yansıdı.”

Ne amaçla olursa olsun, umarım bu değişim her konuda dilimizi teşvik etmeye zorlar…

'Papia' Tuvalet Kağıdı

Artık eskisinden daha iyisi var: Papia!

Gerilim dolu müziğiyle ve heyecan dolu sahneleriyle kısa film formatında başlayan, bir tuvalet kağıdı için abartılı bulduğum reklam filmi aklıma şu soruyu getirdi:

- Tuvalet kağıdından bu kadar fazlasını bekleyen var mı acaba..?

Hedef kitlesini evin alışverişini yapan orta yaşlı kadınların oluşturduğunu varsayalım. Ürünün özelliklerini anlatırken şu yollara başvurmuşlar:

Daha yumuşak : Mikro kabartmalı…
Yanaklarında tuvalet kağıdını gezdiren kadını görüyoruz.

Daha doğal : Yapay beyazlatıcısız…
Bu kez de tuvalet kağıdını öpüp kokluyor.

Daha dayanıklı : Tam üç katlı…
Son olarak tuvalet kağıdını bir fular gibi boynuna sarıyor.

‘Reklamların farkı yaşadığımız gündelik hayatı abartmasından kaynaklanır’ mı? diyecekseniz…

Yoksa bu reklamlarla Papia tuvalet kağıdı satışları patlar mı?

İkisine de inanasım gelmiyor. Pazara yeni giren bir ürünün bu kadar özelliği varken bunları kozmetik bir ürün gibi konumlandırıp heba etmesi bana mantıklı gelmedi.

'Papia' ismine anlamının Yunanca’da ördek olmasından çok, bence İngilizce ‘Paper’ ve Fransızca ‘Papier’ kelimelerini hatırlatması bir artı katıyor.

Hepimiz daha iyisini istiyoruz… Çünkü daha iyisine lâyığız…

Ama ürünü lâyık olduğumuz şekilde bilinçli kullanmak isteriz.

Değil mi..?

Haziran 24, 2006

günün (s)özü 7

Bir insan 'reklam' dedi: Minik fare kükredi.

günün (s)özü 6

Dünya şekilden ibaret!

Galile

Haluk Mesci & Soru-Cevap


Reklam yazarının junior, senior olduğuna kim kanaat getiriyor?

Büyük, çok pazarlı Amerikan reklam ajanslarıyla gelen bir kavram. Onlarda, kimin kaç sene deneyimli olduğuna dayalı bir pozisyon tanımı var. Oradan devşirme.


Reklam yazarı stajyerinin ya da işe yeni başlayan bir reklam yazarının ilk etapta çok para kazanmasına imkân var mıdır; bekleyip kurallara aynen uymak mı gerekir?

Yoktur! Hele Türkiye’de... Bekleyip, kendini göstermek ve sağlıklı bir biçimde yükselmek gerekir. Yazarın veya grafikerin kendini birilerine kabul ettirme dönemleriyle birilerinin yazara veya grafikere iş teklif etme dönemi arasında başarılar ve zaman vardır.


Reklam yazarının dil becerisinin yanında görsel bakış açısını da geliştirmesi sanat yönetmenlerine dokunur mu? Yoksa yaratıcı yönetmen olmanın yolu buradan mı geçiyor?

Dokunmaz. Tam tersine, ne olup bittiğini anlayan biriyle çalışmak onların işini kolaylaştırır. Ama ukalalık veya cingözlük vb etmemeye dikkat ederek kullanmak gerekir bu görsel bakışı...

ÖSS' de Reklam

Kimi ÖSS’yi, kimi ÖYS’yi, kimi de her iki sınav sistemini tatmıştır geçmişinde...
2006’nın garip ÖSS sisteminde en çok sevdiğim bölüm olan Türkçe sorularına göz atayım dedim. Soruları çözerken daha önce heyecanlanacağımı düşünmediğim iki soru metnini sizinle paylaşmak istedim.

Buyrun...

1. Bölüm Türkçe Testi/Soru 21:

‘Romancılarımız, edebiyatımızın bir döneminde toplumsal sorunlara sahip çıkmayı ilke edinmiş, yapıtlarında bunları yansıtmaya çalışmışlardı. Daha sonra Türkiye’nin ve dünyanın değişmesiyle bu yaklaşım da geçerliğini yitirdi. Romancılarımız toplumsal konular yerine bireysel konuları anlatmaya yöneldi. Bu yönelim, onların kimi düşünceleri yansıtmaması anlamına gelmez. Elbette her romanın yine de bir iletisi vardır. Ama bu, hesaplı bir biçimde, bir amaç doğrultusunda yapılyorsa o zaman, yazılan, romanlığını yitirir; ya reklam metni olur ya da propaganda.’

Bu parçada romanlarla ilgili olarak karşı çıkılan nedir?

D) Bir düşünceye bağlanıp onun benimsetilmeye çalışılması.


Reklam metinlerinin hedef kitleyi oluşturan bireyler üzerinde ince elenip sık dokularak düşünülüp yazılması, reklamverenin pazar payını artırması ve bir amaç( ürün/hizmet satışı, ürün/hizmet sadakati, kurumsal kimlik...) doğrultusunda yapılması her ne kadar bize reklamı ya da propagandayı hatırlatsa da, yazılanın yukarıda saydığım nedenlerle romanlığını yitirip reklam metni gibi yorumlanması kısa ve öz bir tabir olmuş. Zaten aramızda ‘konsept’ olarak anılan, ‘düşünce’ye bağlanıp onu hedef kitleye benimsetmek de cevabı ele veriyor.

1. Bölüm Türkçe Testi/Soru 29:

‘Yazı insanıyım ben. Yazıdan başka bir şey düşünmem. Geçimimi de yazarak sağlıyorum. Televizyon haberciliği bana, açık, kısa cümlelerle yazmayı öğretti. Bir buçuk dakikalık haberde bütün gün izlediğin olayı anlatmak zorundasın. Zaten televizyonda uzun cümleler dikkati dağıtır. Eline gazete alıp okumak gibi değildir. Basında röportajlar, diziler hazırlarken yerim genişti. Yine de kısa, anlaşılır yazmaya özen gösterirdim. Reklam için metin yazmak ise bambaşkadır. Kırk beş saniyelik reklamlara metin sığdıracaksın. Kısacası yazıyı, yaptığım işe uydurmayı öğrendim.’

Yazarın yazı sevdasında, kısacık reklamlara metinleri sığdırma çabasında ve yazı insanlığını her türlü yazı işinde kullanabilmesinde kendini bulanlar vardır. Yerim geniş rahatlığıyla kısa-anlaşılır yazmak yerine, uzun-sıradan cümleler kuranların tüketicinin olağan dikkatini dağıtmalarını özetleyen bu sade metni okurken kafamda başka şeyler canlanıverdi.

Nerden nereye...

Haziran 04, 2006

ne dersin sevdiğim?


sevdiğim gel sevgiden bahsedelim
bilirsin gönül sohbet ister
kahve, fal bahane
bir kahvehane var bildiğim
muhabbete aç
yakınlarda
kalbimin bodrum katında...


istersen sadakati ekelim önce
çimlenip büyüsün
kendince
sonsuza dek
zamana karşı gelircesine
dilediğin gibi sevdiğim...

cinayet mi işleyelim yoksa?
ihtirasa atarız suçu
çıkarız işin içinden
vicdanımız gelirse peşimiz sıra
kaçarız geriye bakmadan
bu kez de gururumuz çıkacak karşımıza
o zaman ne yapacağız sevdiğim?
tutkumuz yetmeyecek gibi...


yaşama bağlanmalı yeniden
ama derinden bu defa
belki de
yaşamaya doymadan
doyasıya yaşamalı
ne dersin sevdiğim?
 
Clicky Web Analytics