Ocak 31, 2007

Sevgililere Oyun

14 Şubat Sevgililer Günü öncesi
Lava Pırlanta ve gençlerin kot markası Levi's
ödüllü ve eğlenceli 2 oyun ile karşımızda.

I. http://www.levislovemachine.com/

II. http://www.askinenerjisi.com/


Oynayalım kafamıza göre,
Oynatalım aşkımıza göre.

Tecrübeli Pilotlar Aranıyor

Oh Be Anları


Avea’nın Mithat Bereket ve Pusula Akademisi ile düzenlediği “Hayatta Oh Be! Dedirten Anlar” konulu yarışmanın sitesi http://www.ohbeanlari.com/, 200 binin üzerinde kullanıcıya ev sahipliği yapıyor. Yarışmaya katılım hızla artarken Türk gençlerinin nelere “Oh Be!” dediği de ortaya çıkmaya başladı.

Yarışmaya katılan yapıtlar www.ohbeanlari.com adresinden takip edilebiliyor ve siteye üye olan herkes beğendiği resimleri anında site üstünden oylayabiliyor.

Katılımın 15 Ocak 2007’de sona erecek olan yarışmada her kategoriden en yüksek oyu alan yarışmacıya Nokia N93 telefon, 1000 kontör ve faturasız Avea hattı; ikinciye Sony Ericsson K 790i telefon, 1000 kontör ve faturasız Avea hattı; üçüncüye Sony Ericsson w810i, 1000 kontör ve faturasız Avea hattı hediye edilecek. Kategorilerinde ilk 10’a giren diğer yarışmacılara ise 500 kontör ve faturasız Avea hattı hediye edilecek.

Yarışmada ödüle hak kazananların isimleri 22 Ocak 2007 tarihinde www.avea.com.tr adresinden duyurulacak.

Kaynak: Marketing Türkiye

Avea’nın oh be anları kampanyasının devamını farklı bir şekilde getirmesini diliyorum. Gerçekten talep fazlaydı ve ilgi çekmeyi başardı. Video çekmek günümüzde çok moda ve farklı bir temayla süre uzatılarak(en az 30 sn, en fazla 10 dk) yola devam edilebilir.

Bu arada benim favorim dizzyx’in gönderdiği ‘ders böledir.. hayat ohh be..dir’ videosu(minimal çalışmış arkadaş) ve john_eren’in sıhhiye köprüsü(organize olmuşlar, güzel reklam filmi olur) adlı videosu idi.

22 ocak’ta sonuçlar açıklandı. Ayrıntıları siteden öğrenebilirsiniz.

Oh beeee!!!

günün (s)özü 33

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer.
Sular çekilince de karıncalar balıkları...
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir.
Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.

Afrika Atasözü

Ocak 30, 2007

İşte WOMM böyle bir şey!

Bizzat yaşadığım 3 ağızdan ağıza pazarlama örneği vermek istiyorum. Bu örnekleri herkes biliyor ancak tanık olduğum için WOMM’un başarısını bana ispatladı.

1. Gmail

3-4 kadar yıl önce bir arkadaştan mail geldi. Sonra sordum. Bu da neyin nesi? Bilmiyor musun, 'Gmail, Google sürdü piyasaya' dedi. Mail adresini öyle bir benimsemiş ki(sanki Google’dan hesabına para yatıyor) benim de almam için alttan teşvik ediyordu. Sonunda dayanamadım. 'Nerden nasıl alınıyor peki?' diye sordum. 'Davetiye gönderiyorsun. Bir davetiye gönderme hakkı var, mail adresi alan herkesin' deyince biraz durdum. 'Hadi ya! Basit bir mail adresi için davetiye mi gönderiliyor?' diye sorunca... 'Akıllım, bu farklı, kullanımı çok kolay hem de 1 gb!' diye yapıştırdı cevabı. Yenildim. Son sözüm; 'Bana davetiye gönderebilir misin? oldu. Gönderdi ve kullanmaya başladım. Şu an en etkin kullandığım e-posta adresim.

İşte WOMM böyle bir şey!

2. Ipod

İlk gördüğümde meraklandım. O zamanlar herkes 128 mb ya da 256 mb hafıza ile müzik dinlerken tanıştığım kişi 2 gb müzik arşivine sahipti. Bu inanılmazdı. Sevdiği tüm şarkıları koymuştu. 1 ay boyunca listesini değiştirmeden geziyordu. Bembeyaz kulaklıklar, dokunmatik tuşlar, ses kalitesi, Itunes..vb. Nerden mi biliyorum bunları? Ipod sahibi anlattı. Şimdi de Ipod sahibi olarak ben anlatıyorum. O farkında olmadan pazarladı bana. Ama ben farkındayım. Ipod’u eşe dosta pazarlıyorum. Beni ele geçirmeyi başardı. Marka etiketini bana yapıştırdı. Neden yapıyorum peki, kazancım olmadığı halde? İnanın, ben de bilmiyorum...

İşte WOMM böyle de bir şey!

3. Starbucks

Kahve içme alışkanlığım pek yoktur. Çayı kahveye yeğlerim genelde. Bir gün kampüste oturuyoruz. Israrla Ortaköy’e gidelim diyen bir grup arkadaşla beraberim. Doğal olarak kızların yoğun olduğu bir grup. Starbucks’ın müdavimleri onlar. Israrlara dayanamadık ve gittik. Yıllar geçiyor, Starbucks büyüyor ve yeni şubeler açıyordu. Ben ise arada bir gittiğim Starbucks hakkında İşletme Kulübümüzün çıkardığı Perspective dergisinde yazı yazar hale gelmiştim. Hem de ne yazı! Bedavaya böyle bir reklam eminim hayatınızda görmemişsinizdir. Böyle olsun istememiştim; ancak grafikerlerin elinden çıkan dergiyi görünce ağızdan yazıya, yazıdan ağıza bir pazarlama süreci çoktan başlamıştı.

İşte, WOMM böyle de bir şeymiş...

WOMM'un Konuşulan İsimleri

George Silverman

George Silverman bugün dünyada WOMM denince anılan ve aranılan ilk isim. WOMM’un “kitabını yazan” bu pazarlama sihirbazı (aynı zamanda usta bir illüzyonist) aynı zamanda WOMMA’nın (The Word of Mouth Marketing Association) danışma kurulu üyesi. Tele fokus gruplarının da mucidi olan Silverman, birçok pazarlama uzmanının en güçlü pazarlama metodu olarak kabul ettiği peer WOMM’un yaratıcı ortağı.


Walter J. Carl

Dr. Walter J. Carl, kişilerarası organizasyonel iletişim alanında yaptığı kapsamlı araştırmalarla tanınan bir isim. WOMMA’nın en aktif üyelerniden biri olan Walter J. Carl, derneğin araştırma ve metrik kurulunun (Research and Metrics Council)’ın da başkan yardımcısı. Dr. Walter J. Carl bugün, WOMM disiplinlerinin, şirketlerin iş uygulamalarında inşa edilmesi konusundaki danışmanlık yapıyor.


Dave Balter

Dave Balter, Anheuser - Busch, Levi Strauss ve Ralph Lauren gibi dünyaca ünlü markalara yaptığı başarılı WOMM kampanyaları ile WOMM pazarlama ve medya firmaları içinde efsane haline gelen BzzAgent’ın kurucusu ve CEO’sudur. WOMMA’nın kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyesi de olan Balter, Avrupa ve Amerika’da verdiği seminerler ile, bugün dünyanın en çok aranan WOMM konuşmacılarından biri olarak tanınıyor. Balter, aynı zamanda, Grapevine: The New Art of Word-of-Mouth Marketing, adlı ünlü WOMM kitabının ortak yazarlarından.

Kaynak: Mediacat Online

WOMM 'a Gitme Yolları

Word-Of-Mouth Marketing Konferanslarına katılma yolları için aşağıdaki blogları gezmeniz gerekiyor. İyi şanslar ve fikirler!

Alemşah Özturk | Antifit
http://www.antifit.com

Alper Akcan | MarketingMa
http://marketingma.blogspot.com

Arda Kutsal | Arda Kutsal
http://www.webrazzi.com

Arz-u Cihangir | Mola ver rahatla
http://www.Pazar-lamaca.blogspot.com

Barış Erkol | isbn9760806
http://www.isbn9760806.blogspot.com

Cengiz Çatalkaya | Marketing Post
http://pazarlama.wordpress.com

Gaye Or | Eylülce
http://eylulce.wordpress.com

Murat Buyurgan | Interaktif Yaklaşım
www.muratbuyrugan.com

Murat Kaya | Murat Kaya
http://www.muratkaya.net

Murat Tanören | BenceWOM
http://www.bencewom.com

Onur Yüksel | Brand Box
http://yukselonur.blogspot.com

Özgur Alaz | Marketallica
http://www.marketallica.com

Refik Çağlayan | Mobilasyon
http://www.mobilasyon.com

Selim Yörük | Anafikir
http://www.anafikir.com

Serdar Öner | Pazarlama ve Başka Şeyler
http://serdaroner.blogspot.com

Tunç Kılınç | Fikir Atölyesi
http://www.fikiratolyesi.com

Zeynep Özata | Blogistan
http://zeynepozata.wordpress.com

Aygül ve Yalçın Pembecioğlu | Bigumigu
http://www.bigumigu.com

WOMM Konferansı


Pazarlama dünyasının ağızlardan düşmeyen yeni trendi WOMM (Word of Mouth Marketing, yani Ağızdan Ağıza Pazarlama) da işte bu dinamik üzerinden işleyen, tüketicilerinizle doğru ve kârlı iletişim kurmanızda size avantaj sağlayacak alternatif bir mecradır.

Türk pazarlama dünyasını birçok ilkle tanıştıran MediaCat, şimdi de Türkiye’nin ilk WOMM konferansı ile karşınızda! WOMM’da dünyanın en önemli 3 uzmanı olan George Silverman, Dr. Walter J. Carl ve Dave Balter’ın konuşmacı olarak katılacağı bu konferans ile Ağızdan Ağıza Pazarlamayı, ağızları adeta açıkta bırakan “case”ler eşliğinde inceleme fırsatını bulacak ve markanızı “konuşturmanın” püf noktalarını teker teker keşfedeceksiniz.

Kaynak: Mediacat Online

Word-Of-Mouth Marketing

Blogumun ilk günlerinde hakkında yazı yazdığım Word Of Mouth Marketing, kısaca WOMM bu günlerde pazarlamaya ucundan azcık ilgi duyan herkesin dilinde. Hal böyle olunca WOMM'dan bahsetmemek olmaz. Biraz nostalji yapalım ve bilgilerimizi güncelleyelim.

Ağızdan ağıza pazarlama; işletmeden bağımsız uzmanlar, aile üyeleri, arkadaşlar ve mevcut veya potansiyel müşteriler gibi gruplar arasında olumlu/olumsuz sözlü iletişim olarak tanımlanıyor. Yani insanların birbirine bir kişi ya da kurumun etkisi olmadan ürün veya hizmetle ilgili önerilerinden oluşuyor. Son yıllarda Dünya’nın pazarlama trendi olan ağızdan ağıza pazarlamanın tüketicilerin en son satın alma kararında oldukça etkili bir faktör olduğunu ve diğer tutundurma yöntemlerinden daha fazla etkiye sahip olduğu belirtiliyor. Kitlesel medya araçlarıyla ürün/hizmette farkındalık yaratılırken, tüketiciler çoğu zaman satın alma kararı verirlerken ağızdan ağıza iletişime güveniyor.

Ağızdan ağıza pazarlama, ürün/hizmeti pazarlamanın en etkili ve yararlı yolu. Müşteriler, ürün veya hizmet hakkında olumlu şeyler söylediklerinde, ücretsiz ve güvenilir pazarlama mesajlarıı veriyor. Sözcükler tüketiciler arasında ağızdan ağza çok hızlı yayılıyor. Bu kadar avantajı tek seferde sunan başka bir pazarlama taktiği yok denilebilir. İyi bir ürün sunmakla etkisi artan bu pazarlamanın stratejisi önceden planlanıp yapılandırılırsa çok daha başarılı sonuçlar elde edilebilir. Müşteriler ikna edilip sözcülük yapacak gönüllü destekçiler yeterli düzeyde bilgilendirildikten sonra, ağızdan ağza gerçekleştirilen kampanyalar kontrollü bir şekilde yürütüldüğü takdirde; daha ucuza, daha kısa zamanda ve daha etkin tanıtımlar yapılabiliyor.

Unutmayın ki; bu bir pazarlama taktiğidir, ağızdan ağıza reklam değildir. Reklam; şirketin bir savunma mekanizması gibi çalışır, ürünün doğru tanıtımını hiçbir zaman eksiksiz bir şekilde veremez. Ağızdan ağıza pazarlama ise ürün ya da hizmet hakkında en doğru bilgiyi birebir verir. Diğer yandan bazı markalar kamuoyunda etki yaratarak kendinden bahsettirmeyi başarıyor. Böylece 'konuşma konusu' haline gelen markalar paraları reklamlara akıtmak yerine, bedavaya herkesin dilinde dolaşan konulardan biri olabiliyor.

Araştırmalara göre dünyadaki en başarılı ağızdan ağıza reklam kampanyaları için Burger King-Whopperettes, Dove-Self Esteem ve Godaddy-Version 14 örnekleri verilebilir. Türkiye’de ise daha çok yapılan teaser çalışmalarında, ürünü kullanan ünlülerin yaptığı herhangi bir açıklamada örneklerini görüyoruz. Özellikle; bilinçli olarak yapılan T-Box ürünlerinin pazarlanmasında ve Forever Living ürünlerinin pazarlama stratejisinde ‘ağızdan ağıza pazarlama’ geniş yer kaplıyor.

Ayrıca; kahveyi adetâ bir tutku haline getirmeyi başaran Starbucks markası, müşteri sayısını artırmak için farklı pazarlama teknikleri kullanıyor. Starbucks’ın alternatif pazarlama stratejilerinden belki de en önemlisi Dünya’da da trend haline gelen Word-of-Mouth Marketing; kısaca WOMM diyebiliriz.

Yakında Sony Ericsson 'un başlatacağı kampanyayı merakla bekliyoruz. Üniversiteler ağızdan ağıza pazarlamanın ne olduğunu ve nasıl yapıldığını bizzat kendileri katılarak öğrenecekler. Çok yakında...

SoBe 5 - Eski Köprünün Altında

Üniversite yıllarından bahsetmemek olmaz! Bu anıyla kendimi son kez sobeleyim.

Galatasaray Üniversitesi Festivali her yıl tüm hızıyla devam ediyor. GSUFEST'e herkesi bekleriz. Sanırım ikinci senemdeydim. Kampüs alanına içki sokulması yasaktı. Ancak içeride herkes bir şekilde içiyordu. Bunu görünce dayanamadık ve Ankara'dan ziyarete gelen bir arkadaşım, ben ve liseden bir kız arkadaş Ortaköy'ün yolunu tuttuk. Bir şarap ve iki birayı askılı çantama yerleştirip demirlerin arasından boşluğa bıraktık. Kapıdan girip, nevaleleri aldık. Mallar sağlamdı, sadece biraların tenekesi biraz yamulmuş o kadar. Arkadaşım tuvaletinin geldiğini söyledi, onun için hemen yandaki binaya girdik. Neyse, tam konser alanına mutlu bir şekilde dönecekken güvenlik görevlisi bizi kapıda yakaladı. 'Açın bakalım çantayı' demez mi! 'Ya abi bir şey yok, su var.' filan dedik ama dinlemedi. İçkilere el koydu ve rektörlüğe götüreceğini söyledi. 'Aman abi yapma, dışarda içelim bari.' dedik ama ne fayda! Mallara el koyuldu. İçimize oturdu.

Fen liseli arkadaşlarım yılar mı hiç! Gelin lan dedi bir daha deneyelim şansımızı.
İkisi Ortaköy'e gidip üç bira kapıp geldiler. Kapının biraz uzağında bekliyoruz. Dışarda içebiliriz. Ancak içerde Duman'ın eşliğinde içmenin ayrı bir keyfi var. Düşünüyoruz, düşünüyoruz... Aklımıza bir şey gelmiyor.

Derken akıl küpümüz,'Buldum!' dedi. 'Nasıl?' dedik. Şu gelen kızlarden rica edeceğiz. Üç kız geliyor uzaktan, içlerinden birisi mimar ve proje ödevlerini taşıdığı bir kutu var omzunda. Evet, bingooo! Sağolsun kızlar kabul etti, ödevlerini çıkardı ve teneke biraları yerleştirdik. Doğal olarak kimsenin aklına o kutunun kapağını açmak gelmedi. O an tavan yaptı hormonlarım. Böyle bir mutluluk ve hafifleme olamaz! Kırmızı steplere oturduk ve bir birayı sanki bir fıçıymış gibi yudumladık.

Hadi geeeeeeeel! Buluşalım eski köprünün altındaaaaaaaaaaaa...

SoBe 4 - Kardeş Kardeşe

Küçük yaşlarda abimle çok kavga ederdik. Hep ağlayan ve yenilen taraf ben olurdum. İşin komik tarafı kavgayı bazen özellikle çıkartırdım. Mazoşist miyim ne!

Yıllar önce bir gün, misafirliğe gitmeye karar verdik. Abim gelmeyeceğini söyledi. Ben de gelsin diye ısrar ediyorum gıcık bir şekilde. Elinde kumanda, uzanmış televizyon seyrediyor. 'Hadi oğlum sen de gel!' diyerek arada bir alnına vuruyorum. Sinirlenmeye başlıyor. Farkında değilim. Bir, iki derken üçüncü vuruşumda öyle bir hışımla yerinden doğruldu ki pencerenin önüne kendimi zor attım. Karşı karşıyayız. Tıpkı beyzbol topunu fırlatan beyzbolcular gibi televizyon kumandasını bana bir fırlattı, inanın kaçmam imkânsızdı! Nereme nişan aldı, bilmiyorum fakat serçe parmağımdan vurmayı başardı. Böyle bir acı olmaz, nasıl bağırıyorum, sanki kılıç yarası! Ancak haketmiştim ve cezamı çekmiştim. Ama neden serçe parmağım ha? Bu bir işaret mi yoksa? :)

Burdan hayırlısıyla yakında evlenecek olan abime sevgiler, seni çok seviyorum...

SoBe 3 - Şakacı

Şaka yapmayı çok severim, yerine göre şaka yapılmayı da... Ama şakayı yaparken yeri mi, değil mi diye düşünmem açıkçası! Lise yıllarıydı, yine hain(!) bir şaka planlamaktayım. Fikir geliştirme aşaması sonlandı, sırada uygulama var.

Elimde fısfıs(içerisinde temiz su var) geziniyorum. Bir kız arkadaşı gözüme kestirdim. Sinsice yaklaştım ve sanki tükürecekmiş gibi içime çektim, fısfısı boynuna sıktım. O an kızcağız neye uğradığını şaşırdı. Manyak, salak, gerizekalı..vb gibi lafları sayarak tuvalete doğru koşmaya başladı. Ben ise şakama kaldığım yerden devam ettim kaygısızca...

Kız arkadaş döndüğünde ne göreyim! Bir duş almadığı kalmıştı. Elimde şaka malzememle beni görünce şaşırdı, utandı ve özür diledi. Ben de şaşırdım. Şakayı planlarken bunu planlamamıştım. Düşünsenize hem suçlusunuz, hem güçlü...

SoBe 2 - Aramızda Aşk

Aşkın ne olduğunu bilmiyorum. Bu duygumu tarif edemediğim için aramızda aşk diyelim. Çünkü yaşadıklarım herkesin aşk tanımına uymayabilir.

Ortaokul yıllarıydı. Zorla aşık olmuştum. Nasıl diyeceksiniz? Hani gözünüzün önünde birisi olur da göremezsiniz. O zamanlar da gayet toyuz ve hayatın nasıl bir şey olduğunun farkında değiliz. Prensesimi seçmiştim. Etkili olmalıydı. Unutamayacağı bir şey. Lisede ne olacağımız belli değildi. O yüzden ince düşünüyordum. Banttan sayı gelecek miydi? Merak içerisinde bekliyordum.

O zaman sınav dönemi ve cep kitapçıkları var. Bunlardan bir tanesini aldım ve her sayfanın köşesine harfleri yerleştirerek duygularımı anlattım. Şifreler çözülecek ve mesaj yerine ulaşacaktı. Halbuki, ne gerek var değil mi? Git, yüzüne haykır tüm şifreleri! Ama dedim ya, farklı olmalıydı, saklanabilmeliydi duygular... Nitekim öyle oldu. Saklandı, arada bir sürü şey de yaşandı, bitti. Sonuç; evli evine köylü köyüne...

SoBe 1 - Akşam Ebesi

Çocukluğum Kırıkkale'nin Yaylacık Mahallesi'nde geçti. Çocukluk yıllarımı kolay kolay hiçbir şeye değişmem. Çok güzel anılarım var, dolu dolu günlerdi...

O yıllardan aklımda kalan bir terim: akşam ebesi
Anneler çocuklarını camlardan çağırır.

- Buraaaaaaaak! Buraaaaaaaaaaaak!
- Tamam anneeeee! Geliyorum şimdi!
- Buraaaaaaaaak, çabuk ol oğlum! Yemek hazır!!!
- Tamam anneeeee, geliyorum dedim yaaaa!

Bu yüksek sesli konuşma mesafeye aldırmadan devam eder. Ve oyun biter. Sıra akşam ebesine gelir. Herkes birbirini ebelemeye başlar ve 'akşam ebesi!' der. Amaç en son ebelemek ve evin yolunu tutmaktır. Rahatça yemek yiyebilmek ve huzur içinde uyuyabilmek için akşam ebesinin önemi büyüktür. Hızlı koşmak, evin yakınlığı ve önce davranabilmek başarıya ulaştırır. Çocukken başarı kriterleri kolaydı ve çabuk unutulurdu. 'Bugün olmadı, artık yarına' mantığıyla güle oynaya evin yolunu tutardık. Aman akşamlar olmasın...

Ocak 27, 2007

günün (s)özü 32

Salıncağı olmayanlar sapanı oyuncak bellemişler.

O olmazsa yaşayamam

'O olmazsa yaşayamam.' demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
'O benim.' diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...

Can Yücel

Selam Olsun

Selam olsun bizden güzel dünyaya,
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına,
Günlerin geçişi, ardı ardına.
Hasretsiz bir kanat şakırtısına,
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan.
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adınızı soran, arayan var mı?..

Ahmet Hamdi Tanpınar

Altı Şapka Yöntemi

Eğitim ve Yaratıcılık

'Eğitim şart! Eğitim şart!' nidaları yükseliyor dört bir yandan...
Eğitimin Türkiye için öneminin büyüklüğü yadsınamaz. Okuma-yazma oranını yükseltmeye çalıştığımız, kızları okula göndermeye uğraştığımız şu günlerde eğitim müfredatımızda(!) eksikliğini hissettiğim bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

İngilizce'yi 4. sınıflara kadar çeken, müfredatı her yıl değiştirebilme lüksüne sahip olan, Küçük Prens'i bir sözcük uğruna okunması gereken kitaplardan kaldıran(yaratıcılığa doğru adım atma unsuru) bir eğitim sistemimizde 'yaratıcılık' konusuna da elbet bir gün sıra gelecektir. Halbuki beden eğitimi, resim, iş eğitimi..vb gibi öğrencilerin sosyal ve teknik becerilerini geliştirebildikleri derslerin yanında küçüklerin kendini özgürce gösterebildiği 1 saat de olsa bir dersleri olması açıkçası beni şimdi bile çok mutlu eder. Not korkusu olmadan her beyne kendini ifade etme şansı verilse, eminim çok güzel çalışmalar çıkacak ve ilerisi için çok sağlam bir altyapı oluşacaktır.

Unutmayalım ki; Türkiye'nin şu an 3. Dünya Ülkesi olma nedenlerinden biri de budur. Yaratıcılığı hafife almamız, bunu sanatla sınırlı tutmamızdır. Veri analizleri yapmaktan düşünmeye fırsat bırakılmamıştır. Bugünlerde inovasyon(!) olarak konuşulan yenilikçiliğin önemini geç anlamamız geri kalmamıza yol açmıştır. En iyi bilimadamları bile bir şair ya da ressam kadar yaratıcı olmaları gerektiğini anlamışken bizim Ar-Ge harcamalarımız dünya ortalamasının çok altındadır. Söylemek istediğim yaratıcılığı reklam, tasarım, sinema..vb ile anarak sınırlı tutmak bizi köreltebilir. Pazarlama, inşaat, perakende, otomotiv, basın gibi aklınıza gelebilecek her sektörde rekabet edebilmek için yaratıcılık şart hale geldi. Bunu uygulamak bir yana esas önemli olan uygulatmaktır. Yani iş yöneticilere düşmektedir, yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak ve uygulamaya geçirmek için ileri görüşlü, yenilikçi ve idealist insanlara ihtiyaç vardır. Öğretim görevlileri, hocalar, asistanlar, öğretmenler ve kendisine öğretmeyi amaç edinmiş herkes...

Umutlu olmak umudun gerçekleşmesine yardım eder ki, ben umutluyum. Uzun dönemde daha yaratıcı planlarla gelecek güzelleşecektir. İş düşüncesinin insan düşüncelerinden ibaret olduğunu unutmayalım ve insanları düşünmeye, üretmeye teşvik edelim. Eğitimin içine yaratıcılığımızı katmayı unutmayalım, bu sistemde her şey aleyhimize olsa da...

Ocak 25, 2007

Gönderen : gnctrkcll

Bugün tüm gün boyunca evdeydim. Avea hattım takılıydı. Turkcell hattımı hiç açmamıştım. İhtiyaçlarıma göre bu durum her an değişebiliyor. Gece vakti Turkcell hattımı açtığımda gnctrkcll’den bir mesaj geldi.

Mesajı aynen yazıyorum:

Sinemasever gnctrkcll’li, bu aksam bir arkadasınla gnctrkcll ozel HAPPY FEET on gosterimine davetlisin! Kulup sifrenle 19:00da Capitol sinemasinda ol :)

Gönderen: gnctrkcll

Doğal olarak bu şansı kaybettim, mesajı geç görmüştüm. Bu deneyimi buraya yazarak yorumlamak istiyorum:

- Turkcell firması gnctrkcll’lilerle özel olarak ilgileniyor, onlara kampanya dışında jestler yaparak sevindiriyor.

- Ön gösterime davet ederek müşterisinin kendisini özel hissetmesini sağlıyor.

- Pazartesi ve perşembe günleri dışında, kampanyanın dışına çıkarak çarşamba gününü seçiyor, hinlik yapmıyor ve + puan almayı başarıyor.

- Oturduğum yere en yakın sinema olan Capitol sinemalarına davet ediyor ve daveti daha da cazip hale getiriyor. Rastlantı olduğunu sanmıyorum, çünkü Capitol sinemaları kampanyaya dahil sinemalardan değil diye biliyorum.

- Mesajı 24 Ocak 2007 saat 13:32:07 ‘de yollamış. Bu stratejiyi doğru bulmuyorum. Telefonumu açmadığım için değil tabii ki! Planlarını önceden yapan birisi için 6 saat önceden bir yere davet edilmek hoş değil. En az bir gün öncesinden haber vermeliydi.

- 'Kulup sifrenle 19:00da Capitol sinemasinda ol :)' diyecek kadar samimi. Aklınıza gnctrkcll’in size emir verdiği hiç gelmiyor. Ortada bir davet var ve sonundaki gülücükle işi kurtarıyor.

- Sadece sinemada ol diyor; sinemaya kulüp şifrenle gel, gerisini biz hallederiz demek istiyor. Yani detaylı bilgi verip de(şuraya uğra, şuna mesaj at, ara, zıpla, hopla, takla at..vb) kullanıcısına çok matah bir şey yapmadığının ama tüketicinin algısına göre yaptığının farkında ve kendine güveniyor.

İşte böyle! Küçük bir uygulama ve değerlendirmem... Sinemaya gitsem neler düşünürdüm bilmiyorum. Gitmediğim halde bunları çıkarttıysam bu mesajdan, sevimli penguenleri izlemenin tadını aldıktan sonra ne anlamlar yüklerdim, orasını siz düşünün!

Kısaca; bağırmayan, kalpten ve keseden vuran içten bir davet, pardon pazarlama(!) Kulüp mantığı ile tüm üyelerin gönlünü alabilir, onları cezbedebilir ve fayda yaratarak marka sadakati sağlayabilirsiniz. gnctrkcll stratejisi bu yüzden farklı ve başarılı...

günün (s)özü 31

'Teşekkür ederim' ve Özür dilerim'...
Toplumlar arasında uygarlık, bu iki sözün gündelik hayatta kullanılma oranıyla ölçülmeli.

Sunay Akın

Akşamcılar ve Reklamcılar

Rivayet o ki eğer bir Amerikan filminde elinde rakı şişesiyle dolaşan sarhoş bir Türk askeri gösterilirse, Türkler öfkeyle ayağa kalkarmış: “Vay, dünyaya bizi kötü tanıtıyorlar” diye.

Ama aynı Amerikan filminde sarhoş bir Yunan askeri elinde uzo şişesiyle gösterilirse, zil takıp oynarmış Yunanlılar: “Yaşasın, dünyaya uzonun reklamını yapmışlar!” diye.

Yani reklam nazik mesele bu işlerde.
***

Bugünlerde sinemaya gidenleri güzel bir şey bekliyor: Yeni Rakı reklamı. Rafineri Ajansı tarafından hazırlanmış. Reklamda bestekâr Zeynettin Maraş’ın unutulmaz nihavendi “İnleyen Nameler”, Ebru Yazıcı’nın billur sesiyle gönül telimizi titretiyor.

Yeniköy, Kuzguncuk ve Rumelihisarı’nda yapılan çekimler, İstanbul hasreti çeken birini bunalıma sürükleyecek kadar güzel. Reklamın yönetmeninin kim olduğuysa herhalde bir sır: Şahsen internette bile bulamadım.
***

Aslında geç keşfettim reklamı. Çocuklu olduktan sonra sinemaya eskisi kadar sık gidemiyorsunuz (gerçi çocuk milletinin her hareketi ayrı film olduğundan, eksiklik hissetmiyorsunuz pek). Ama söz konusu reklam için kafa yormuş, uykusuz kalmış, sabah gözlerinin altı halka halka dolaşmış herkesi geç de olsa tebrik etmek isterim, naçizane.

Bu arada, seyrettiğim film Yeni Rakı’dan çok rakının bizzat kendi reklamı sanki. Yani günün birinde milli içkimizin dünya “relansmanını” yapmak istesek pekâlâ işe yarayabilir. Çünkü rakıya ve rakı kültürüne bir övgü karşımızdaki. Bizi birbirimize bağlayan nihavende, Boğaz’ın balıkçılarına, yalının balkonundaki o incecik kadına bir güzelleme.
***

Reklam filminin adını bir türlü öğrenemediğim yönetmeni, Attilâ İlhan’ın şiirini okumuştu belki de çekime gitmeden.

“O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
Sırılsıklam âşık incesaz
Kadehlerin mehtaba kaldırılması”

Hayatta her şeyin bir şiiri var, görmeyi bilenlere... Benim meçhul yönetmen de bize reklamdaki şiiri göstermiş işte. Böylece ömrümüze hiç yoktan güzellik katmış. Beyazlamış çay bardağımı kendisine kaldırıyorum, müsaadenizle.


27.12.2006 Vatan
Tuna Kiremitçi

? işaretleri



Hiç düşündünüz mü..?
Soru işaretlerinin çengel gibi olması belki de hayata tutunmamız içindir.
Belki de...

Fikir nasıl bulunur?

Yaratıcılık ve buluş süreci

“Yaratıcılık bir disiplin sorunudur ve 4 boyutu vardır.”
der Bill Bernbach ve şöyle gruplar:

1. Bir ürün ya da hizmette avantaj olabilecek özellikleri bulma disiplini
2. Düşünsel bir derinliğe ve estetiğe sahip tasarımlar yaratma disiplini
3. Yönetme disiplini
4. Toplumsal bilinci geliştirme ve halka karşı sorumlu olma disiplini

Yaratıcıların 4 genel özelliği

1. Olanakları zorlayan gözlemcilerdir.
2. İnsanları etkilemek isterler.
3. Nesnelere diğer insanlardan farklı biçimde yaklaşırlar.
4. Yarattıkları dünyayı görmek isterler.

Irwing Taylor ise insanlardaki yaratıcılığı 5 kategoride inceler:

1. Dışavurumcu (çocuk resimleri)
2. Üretken (ustalık+gerçekçilik)
3. Buluşçu (kaşif)
4. Yenilikçi (soyutlama)
5. Gelişmeci (yeni ilkeler)


Fikir nasıl bulunur?
Jack Foster

Uyanmak

Üniversitenin tatil olduğu şu günlerde gece kuşu gibiyim tabir-i caizse... Sabaha doğru yatıp, çok geç saatlerde kalkabiliyorum. Sabah güneşini değerlendiremediğim için üzülüyorum. Ancak elimden bir şey gelmiyor, çünkü gecenin kendine has doğasını seviyorum... Sessizliğin dayanılmaz hafifliğini, acı kahvenin kokusunu, müziğin renkli cazibesini ve masa lambamın parıltısını seviyorum...

Benim gibi sabahın alacakaranlığında uyanamayan ve işine-gücüne geç kalanlar varsa; onlar için küçük bir sorgulama yöntemi:

Sabahın alacakaranlığında uyanmak sana zor geliyorsa şu düşünceye başvur: İnsanca bir yaşam için uyanıyorum. Eğer doğuşumun nedenini ve evrene gelişimdeki amacı yerine getireceksem yine de somurtkan olabilir miyim? Yoksa yatmak ve örtüler altında kendimi sıcak tutmak için mi meydana getirildim?

Kaynak: Felsefe Semineri

Ocak 24, 2007

Veda


Türk siyasetinin önemli isimlerinden biri olan İsmail Cem bu sabah saatlerinde aramızdan ayrıldı. Hayatında sadece iki şiir yazan İsmail Cem 'in 56 yaşındayken hiçbir sağlık sorunu yokken kaleme aldığı şiiri dünyaya veda etmek üzerine... Tıpkı şiirinde bahsettiği gibi veda ediyor.

Veda

Çok ileri bir tarihte
Çok yaşlı olarak
Sessizce ayrılmalıyım
Kimseye pek gözükmeden
Ve kimseyi rahatsız etmeden.

Masamın üzerinde
Dünden kalan işler
Tamamlanmamış yazılar
Okunmayı bekleyen kitaplar
Ve anılar ve umutlar.

Filleri kuyruğundan çekerek
Tepeleri aşırtmaktı görevim
Günler bitti filler tükenmedi
Ben elimden geleni yaptım
Gerisini siz tamamlayın.

Boşa geçmedi hayatım
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim
İşte sevgili dostlar
Ben böyle veda etmeliyim.



New York 1995,
İsmail Cem

Muhittin Abi - II


Sorunsavar Dost Muhittin Abi
dertlerinize derman,
dileklerinize ferman olmak
için aranızda...

* * * *

- İndim cendereye taş bulamadım be abi...
- Vadiye in evlâdım, orada bulursun.

* * * *

- Gay olsan ne yapardın, Muhittin abi..?
- Hemen hanımı boşardım!


* * * *

- Hocam ‘güzele bakmak sevap’ mı, ne diyosun?
- Alıcı gözüyle bakmadan götür, Sedat!

* * * *

günün (s)özü 30

Hayattaki gerçek zenginlik hisse senetleri değil; hissi senetlerdir.

Yaşam

Ortaokul yıllarında hatıra defterime yazılan bir şiiri paylaşmak istiyorum, benim için çok anlamlı...

Yaşam bir hamallıktır
Başlı başına
Doğumum anama
Yaşamım bana
Ölümüm bile hamallıktır
Cenaze alayına

Ne yapacaksın çaresiz(?)

Özgürlüğün avucunda kıvranıp duracak mısın?
Zincirlerini kırmayı düşünmeyecek misin?
Sözlerini herkesten sakınacak mısın?
Ne yapacaksın çaresiz(?)

Gözlerini yıldızlara dikip bağıracak mısın?
Başını öne eğip aldırma gönül aldırma mı diyeceksin?
Oyucağı kırılan çocuklar gibi umutsuz mu kalacaksın?
Sevgini kendine mi saklayacaksın?
Ne yapacaksın çaresiz(?)

Aşkın sınırlarını mı çizeceksin?
Sınırları kendine mesken mi edeceksin?
Ağzının kulaklarına varmasını beklemeyecek misin?
Etrafına bakınacak mısın böyle?
Ne yapacaksın çaresiz(?)

Yoksa..?
Ne yapacaksın çaresiz(?)

Ey ölüm!

Ey ölüm, yaşlı kaptan, vakit erişti!
Alalım demiri!
Bu ülke bizi sıkıyor artık, ey ölüm!
Açıklara kıralım dümeni!

Baudelaire

Dostluk

Dostluk artık, elle tutulabilir kanıtlarla ölçülebilen bir şey değil. Savaş alanında yaralanmış dostu arama ya da kılcını çekip onu haydutlara karşı koruma fırsatı hiç çıkmıyor. Yaşamlarımızın içinden, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmadan, buna karşın dostlukları da yaşamadan geçip gidiyoruz.

Kimlik
Milan Kundera

Geleceğin en iyi meslekleri

Trend belirleyici Trends Journal dergisi, en hızlı yaygınlaşan ve büyüyen işkollarını belirleyip, geleceğin en popüler 10 mesleğini seçti.

Deneyim Tasarımcısı

Perakende sektöründe çalışan bu yetenekli kişiler özellikle mağazalara gelen müşterilerin etkilenmesi üzerine odaklanıyor. Bunun içine çekici duvar boyalarının kullanılması, pencerelerin doğru yerlere açılması giriyor. Mağazada belli bir atmosfer yaratılarak, satılmak istenen eşyanın müşteri gözünde çekici olması sağlanmaya çalışılıyor.

Tıbbi Araştırmalar

Tıp, senelerden beri en popüler meslekler listesinde ilk sıralarda... İnsan ömrü uzarken, Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklarla savaşmak için gerekli araştırmaları yapanlar ise, tıbbın en popüler isimleri.

Web Tasarımcısı

İnternet üzerinde kendine ait bir sitesi olmayan şirketler artık müşteriler tarafından yeterince ciddiye alınmıyor. O yüzden her şirketin, her organizasyonun kendine ait bir sitesi olması gerekiyor. Bu da web tasarımcılarının gittikçe daha büyük bir öneme sahip olmasını sağlıyor

İnternet Güvenliği

İnternet üzerinde kişisel bilgilerin çok rahat kullanılması yüzünden güvenlik programları, gelecekte bu işle uğraşanlara inanılmaz paralar kazandıracak.

Şehir Planlayıcısı

Nüfusun artması, şehirlerde hayatı zorlaştırıyor. Her türlü etkinliğin ve yerleşim bölgelerinin detaylı planlanmasını sağlamak zorlaşıyor. Bu yüzden dünya çapında birçok şehir yeniden planlanmaya ihtiyaç duyuyor.

Medya Promosyoncusu

Bu mesleği normal halkla ilişkilerle karıştırmamak lazım. Sadece dedikodu, kulaktan dolma bilgilerin yayılmasını sağlamaktan ibaret. Özellikle internet yeni çalışma alanları. Böylece bir ürün piyasaya çıkmadan bile genel tüketici tarafından tanınmış oluyor.

Yetenek Avcıları

Eğlence dünyasının ihtiyacı olan yeni yüzleri ortaya çıkarmak... Bu iş basit görünmesine rağmen birçok neslin eğlence kültürünün ve tüketim eğiliminin şekillenmesini de sağlıyor.

Satın Alma Ajanları

Özellikle büyük mağazaların nelere ihtiyacı olduğunu, hangi ürünlere raflarında yer vermesi gerektiğini, hangi ürünlerin yeterince müşteri bulamayacağını belirleyen kişiler...

Sanat Yönetmenleri

Işık, boya, kamera... Tüm bunları yönetebilen. Hem sanatçı bir kişilik hem de popüler kültüre eğilim gerektiriyor.

Haber Analistleri

İnternet muhabirler için yeni bir çalışma alanını da ortaya çıkardı. İnternet üzerinde yeni tartışma alanları, haber merkezleri kuruldu.


Kaynak: Sabah

Ocak 23, 2007

günün (s)özü 29

Bir insanın bir fikir bulması için sadece tek bir yol vardır; daha önce sahip olduğu, ama aralarında bir ilgi kurmadığı iki veya daha fazla fikri yeni bir biçimde birleştirmek.

Francis H. Cartier

Sarmaşık

Boyadılar koca duvarı
Rengârenk yazılarla doldurdular
Elinde gazoz şişesiyle
Bir de gülen kız resmi çizdiler
Ağzı bir karış açık

Oysa duvarın dibinde
Ağlıyordu sarmaşık

Sunay Akın

Küçük Prens

Küçük Prens (Fransızca Le Petit Prince) Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry 'nin en ünlü romanı. 1943 'te yayımlanmıştır. Roman New York 'ta bir otel odasında yazılmıştır. Kitapta Exupéry 'nin çizimleri de bulunur.

Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü 'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.




Altı yaşındayken Gerçek Öyküler adlı. balta girmemiş ormanlardan söz eden bir kitapta korkunç bir resim görmüştüm. Boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteriyordu. Resmi yukarıya çizdim.

Kitapta şunlar yazılıydı: "Boa yılanı avını bütün halinde çiğnemeden yutar. Ondan sonra hiçbir yere kımıldayamaz ve altı ay süren sindirimi boyunca uyur."

Balta girmemiş ormanlar üzerine uzun uzun düşündüm bunları okuyunca. Sonra da biraz çaba ve renkli kalemle ilk resmimi yaptım. İşte l numaralı resmim aynen şöyleydi:




Sanat yapıtımı büyüklere gösterdim. Korkup korkmadıklarını sordum. "Korkmak mı?" dediler. "Şapkadan mı?"

İyi ama, şapka resmi yapmamıştım ki ben. Fili yutmuş olan bir boa yılanı resmi yapmıştım. Ama büyükler anlamadığı için onlara bir resim daha yaptım. Büyükler açık seçik görüp anlasınlar diye fili yutmuş olan yılanın içini çizdim. Şu büyüklere her şeyi tek tek açıklamak gerekir hep. 2 numaralı resmim de şöyle oldu:



Büyükler bu kez de boa yılanının içinin ya da dışının resimleriyle uğraşmayı bırakıp, kendimi coğrafya, tarih, aritmetik ve dilbilgisine vermemi öğütlediler. İşte daha altı yaşındayken belki de çok büyük bir ressam olma fırsatını böylece kaçırmış oldum, l ve 2 numaralı resimlerimin başarısızlığı hevesimi kırmıştı doğrusu. Büyükler hiçbir şeyi kendiliklerinden anlamıyorlar. Onlara hep bir şeyleri açıklamak zorunda olmak ne kadar da sıkıcı bir şey çocuklar için.

Ben de başka bir meslek seçtim kendime: pilot oldum. Dünyanın her yerinde biraz uçtum. Coğrafyanın çok işime yaradığı bir gerçek. Bir bakışta Çin'de miyim, yoksa Arizona'da mıyım anlarım. Geceleyin yönümü şaşırınca çok yararlı olur bu bilgiler.

Hayatım boyunca birçok önemli kimseyle ilişkilerim oldu. Büyüklerin arasında da çok bulundum. Onları çok yakından tanıma fırsatı geçti elime. Ama doğrusu onlar hakkındaki ilk yargımda bir değişme olmadı. Zaman zaman aralarında birazcık daha zeki görünenler olmadı değil. Öyle zamanlarda hemen hep yanımda taşımakta olduğum l numaralı resmimi çıkarıp denememi yapıyordum: bakalım kavrayışı yerinde mi diye. Ama ne çare, o da sözleşmiş gibi ötekilerle aynı yanıtı veriyordu: "Şapka."

Eh. bunun üzerine ben de ona boa yılanından, balta girmemiş ormanlardan, ya da yıldızlardan filan söz etmiyordum artık. Anlayacağı düzeye iniveriyordum; briçten, golften. politikadan, kravattan filan söz açıyordum. Büyükteki keyfi görün siz artık; aklı başında biriyle karşılaştı ya sonunda.

Ocak 22, 2007

günün (s)özü 28

Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar.

Sigmond Freud

Muhittin Abi - I


Sorunsavar Dost Muhittin Abi
dertlerinize derman,
dileklerinize ferman olmak
için aranızda...

* * *

- Sonbaharı sever misin Muhittin abi?
- İlk bölümüne bağlı evlâdım!

* * *

- Doktorluk, neden saygın bir meslek abi?
- Canını seven sayar koçum!

* * *

- Egzos patlak, korna havalı, bir de arabamın aynasına CD taktım mı
olay bitmiştir benim için. Ne diyosun abi?
- DVD var artık Ekremcim, çağa ayak uydur biraz yaaav!

Başka türlü bir şey

Başka türlü bir şey benim istediğim:
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava...

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun.

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
Ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince...

Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka...

Can Yücel

Sanal hastalıklar salgını

New Scientist dergisi modern çağın internet hastalıklarını derledi. Bunlar arasında "Youtube narsizminden" "Ego sörfüne" kadar pek çok hastalık var.

İngiltere'nin saygın tıp dergisi The New Scientist'in haberine göre, milyonlarca insanı bilgisayar başına bağlayan internet; ego sörfü, blog ifşacılığı, youtube narsizmi ve wikipedializm gibi birbirinden ilginç hastalıklara davetiye çıkarıyor. İşte The New Scientist'e göre internet kullanıcılarını bekleyen hastalıklar:

Ego sörfü: Düzenli aralıklarla internette kendi ismini aratan ve hakkında internette ne gibi bilgilere ulaşıldığını kontrol eden kişilerin yakalandığı rahatsızlık.

Enfornografi: Pornografi ve enformasyon sözcüklerinden türetilmiş bu kelime, "bilgi açlığını internette dindirmeye çalışma" olarak tanımlanıyor.

Blog ifşacılığı: Bilinmemesi ve yayılmaması herkes açısından faydalı olan bilgileri on-line yayınlama merakı.

Youtube narsizmi: Kendisini tanıtmak için sürekli kendi videolarını internet sitelerinde yayınlama, yayınlatma.

Myspace taklitçiliği: İnternette başka bir kişiliğe, başka bir role bürünme takıntısı.

Google takibi: Tüm yakınları ya da tanımadıkları kişiler hakkında internet üzerinden bilgi edinmeye çalışmak.

Siberhondrik: En ufak bir hastalık belirtisinde, doktora gitmek yerine internetten tedavi yöntemleri arama.

Photolurking: İnternette saatlerce başkalarının fotoğraf albümlerine bakma.

Wikipedializm: Günün önemli bir kısmını internet ansiklopedisi Wikipedia'ya katkıda bulunmak, yazılar yazmak ve metinlerde tashih yapmaya harcamak.

Crackberry: Adını daha çok kurumsal iletişimde kullanılan, e-mail alıp gönderilebilen, internette sörf yapılabilen 'avuç içi' bilgisayar türü Blackberry telefonlarından alıyor.

Cheesepodding: Türkçe'de tam karşılığı olmayan bu sözcük ise, zamanının büyük kısmını internetten şarkı indirmekle geçirenler için kullanılıyor.


Kaynak: Sabah

Pinhani

Sinan Kaynakçı vokal ve gitarda, Zeynep Eylül Üçer bas ve vokalde, Akın Eldes gitarda ve Cem Aksel davulda kendini gösteriyor. Pinhani; henüz taze, sağlam adımlarla ilerleyeceğine inandığım kaliteli müzik yapan bir grup. İlk albümleri olmasına rağmen profesyonelliğe yakın ve başarılı bir çalışmayla karşımıza çıktılar.

İnandığın masallar isimli albümlerinden 'dön bak aynaya' sizin için geliyor...


yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak
güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü
dön bak dünyaya

herkes gitmişse , sakince arkana dön bir bak
dostun kalmış mı , aşkın solmuş mu
dön bak dünyaya , dön bak dünyaya

bir sonbahar kadar yalnız , bir kış kadar savunmasız
ya da ilkbaharsan , yolun başındaysan

asla vazgeçme , kalkıp da pencerenden bir bak
güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü
dön bak dünyaya

Ocak 21, 2007

günün (s)özü 27

Bir çocuğun karanlıktan korkmasını herkes kolaylıkla hoşgörebilir.
Yaşamın asıl trajedisi, büyüklerin ışıktan korkmasıdır.

Plato

Ocak 19, 2007

Pepsi


Pepsi'den üç boyutlu uygulama

Mc Donald's



Gazeteler yaratıcı kullanıldığında tüketiciyle daha kolay ve etkili bağ kurabiliyor. Reklam Ajansı: Cossette Atlantic/Kanada

günün (s)özü 26

Başarının anahtarı, dünyada olup bitenleri algılayıp günün ihtiyaçlarına uygun ürünleri sunmaktır. Tersini düşünenler ise günün ihtiyaçlarını ürünlerine uydurmak için uğraşıp dururlar.

Pieter C. Vink

Yaratıcılık

Yaratıcılık kavramının batı dillerindeki karşılığı 'creativity' olup, Latince 'creare' sözcüğünden gelmektedir.Doğurmak, yaratmak, meydana getirmek gibi anlamlarda kullanılır. Reklamcılığın temel unsurlarından bir olarak kabul edilen bu özelliğin farkına varmak çok önemlidir.

Yaratıcı kişilerin yalnız bırakılmaması gerekir. Özellikle yaratıcı yönetmenler bunun farkında olmalı ki, yaratıcı ekipteki her bireyden yararlanabilsinler. Yaratıcı bir düşünceyi başkası ile paylaşmayan kişi, sadece kendisi için yaratmayı ilginç bulmadığı gibi kendisini de geliştiremez.

Yaratıcı bir kişiliğe sahip olmak, her şeyden önce insanın kendisini tanımasına bağlıdır. Yeteneklerimizi, isteklerimizi bilmek ve bunlara göre davranmak önem teşkil eder. Yaratıcılık kişinin özündedir. Hamurunda gizlidir, açığa çıkmayı bekler. Yaratıcı olmanın yolu kişinin kendinde varolan potansiyeli kullanabilmesinde yatar. O yüzden yaratıcılığı damarlarında hissedenler ve buna kendini inandıranlar doğru yoldadır.

Yaratıcı hissetmek sizin elinizde, o halde hissedin!

Reklam metni üzerine

Reklamcılığın bir eğlence sanayi faaliyeti ya da sanat biçimi değil, bir bilgi(enformasyon) iletim aracı olduğu düşüncesindeyim. Reklam metni yazarken sizlerin yaratıcı olarak nitelemeniz amacıyla yazdığımı söyleyemem. Reklam metnini reklamı ilginç bulup satın almanız amacı ile yazıyorum.

David Ogilvy

İlkler

* Band-Aid : İlk yapışkan bant
* Charles Schwab : İlk indirimli borsa aracı kuruluşu
* CNN : İlk kablo haber istasyonu
* Compaq : İlk taşınabilir kişisel bilgisayar
* Domino's : İlk eve servis pizza zinciri
* Heineken : İlk ithal bira
* Hertz : İlk araba kiralama şirketi
* Intel : İlk mikroişlemci
* Kentucky Fried Chicken : İlk tavuk fast food zinciri
* Playboy : İlk erkek dergisi
* Tide : İlk deterjan
* Time : İlk haftalık haber dergisi
* Xerox : İlk düz kağıt fotokopi makinası

Ocak 18, 2007

Fotoğraf

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Cemal Süreya

günün (s)özü 25

Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.

Cenap Şahabettin

İkilemeler

Bütün aynalar beni gösteriyor;
Oysa ben seni istiyorum.

* * * * *

Oyunlardan oyun beğen!
Aşkı zulaladım, geliyorum.

* * * * *

Temize çekilmez günlükler;
Yenilenmez çünkü o anki hisler.

* * * * *

Bir merhabayla dünyama giriverdi.
Çıkmak bilmiyor!

Ocak 16, 2007

günün (s)özü 24

Babam iki tür insan bulunduğunu söylerdi. İşi yapanlar ve yapılan işten kendine kredi çıkartanlar. O, benden birinci grupta yer almam için çalışmamı istedi. Zira bu grupta diğerinden daha az rekabet vardı.

Indra Gandhi

Modern reklamcılığın tuhaf ölümü

Yazan: Maurica Saatchi*

Bazen kendimi adı reklamcılık olan çok sevdiğim bir arkadaşımın mezarı başında duruyormuşum gibi hissediyorum. Cenaze prosedürü yerine getirildi. Mezar kazıcıları da görevlerini yaptılar. Ölenin yakınları toplandılar. Bazıları öleni tanıdıklarını söylemekten kaçındılar: "Reklamcılık mı? Ben o işin içinde değilim."

Bir zamanlar reklam piyasasında sürekli paylarını artırma çabasında olan reklam kuruluşları şimdi artık tersine reklamcılıktan ne kadar uzaksalar o kadar kendileriyle övünüyorlar. Peki bu noktaya nasıl gelindi?Reklamcılara göre hastalığın ilk evresi sosyolojikti; artık aileler toplanıp televizyon seyretmiyordu. Bu da 30 saniyelik ticari reklamların sonuydu. İkinci semptom ise teknolojiydi çünkü aile üyelerinin tümü evde olsa bile herkes aynı ekrana bakmıyordu. Laptoplar, cep telefonları, iPodlar, oyunlar, bunların tümü medyanın daha fazla parçalanmasına dolayısıyla daha fazla kanala, seçeneğe ve komplikasyona yol açtılar.Bunun tedavisi ise psikolojik yani her şey beyinde bitiyor.

Dijital doğanlar ve göçenler

Günümüzde sosyal bilim adamları dünyayı dijital doğanlar ve dijital göçmenler olmak üzere ikiye ayırıyorlar. Yaşı 25'in üzerinde olanlar dijital göçmenler. Bu kuşak dijital dili öğrenmek zorunda kaldı. Dijital doğanlar ise tıpkı ana dilin daha bebeklikten hiçbir çaba harcanmadan öğrenilmesi gibi bu dili doğal olarak edindiler. Dijital göçmen ise çaba harcadığından zayıf bir dile sahip.
Sinir bilimcilere göre de, dijital doğanlar büyüdükleri sırada dijital veriler edindikleri için diğerlerine kıyasla farklı bir fiziksel yapıya sahipler. Çok daha hızlı davranıp hızlı yanıt veriyorlar. Ama daha az hatırlıyorlar.
Bu nedenle de modern bir yeniyetme bu 30 saniyelik normal TV reklamı sırasında telefon görüşmesi yapıp, internette bir metni yolluyor, fotoğraf alıyor, oyun oynuyor, müzik parçasını indiriyor, dergi okuyor ve baş döndürücü bir hızla reklamlara göz atıyor. Uzmanlar bunu "sürekli kısmi dikkatlilik" hali olarak tanımlıyorlar. Bunun sonucunda da TV reklamlarının hatırlanma oranı 1960'larda yüzde 35'ken günümüzde yüzde 10'a gerilemiş bulunuyor.
Kısacası sosyoloji, teknoloji ve psikoloji el birliğiyle reklamcılığı yendi. Eğer reklamcılık sektöründeyseniz gömülmek üzeresiniz. O halde ne yapmalısınız? Geriye tek seçenek kalıyor: Dua etmek.
Tabii gömülürken yanınıza bir İncil konulacaktır. İncil'in sayfalarını karıştırırken size çıkış yolunu gösterecek doğru sayfaya denk düşebilirsiniz.Nitekim Aziz Yuhanna şöyle der:
İlk başta söz vardı...
Ve şöyle devam eder:...
Ve söz Tanrı'ydı.

Sözcük her şeydir.
Sözcük markanın rehberi, koruyucusu, savunucusu, kurtarıcısıdır.
Sözcük her şeyden önce gelir ve özeldir. Sözcük kurtarıcıdır çünkü iş dünyasının her aşamasında bir markaya bir sözcük denk düşecektir. Ve bu sözcüklerin bazıları da çoktan rezerve edilmiş durumda.
Her marka yalnızca bir sözcüğe sahip olabilir. Her sözcük yalnızca bir marka tarafından sahiplenilebilir. Sözcüğünüzü seçmeden önce çok iyi düşünün. O sözcük markanızın tanrısı olacaktır.
Bu basit testi kendi şirketinizin ürün ya da hizmetlerine de uygulayın.Herhangi bir markayı alın.
Şimdi ne söylemeye çalıştığınızı düşünün. Sahiplenmek istediğiniz o özelliği, duyguyu tek sözcükle özetleyebilir misiniz?
Eğer sözcük değil de cümle kuruyorsanız sorun var demektir. Neden? Çünkü günümüzde yalnızca aşırı basit fikirler tutuyor.
Bertrand Russell'ın deyişiyle, karmaşıklığı basitleşmeden basite indirgemek düşünceyi zorunlu kılıyor.
Sonuç olarak, bu yeni teknolojilerin dünyasında tek sözcük en değerli hazine. Bunu keşfedince sizi kurtaracak, sonsuz özgürlüğe taşıyacak yolu bulmuş olacaksınız.

(THE FINANCIAL TIMES)

* Lord Saatchi, M&C Saatchi'nin CEO'sudur.

Slogan 'erkek' olursa...

Arko Traş Serisi
Erkek adama hikaye gerisi

Gillette
Erkek için en iyisi

İPEKYOL
Erkekler için hiçbir şey yapmıyoruz!

NIVEA For Man
Erkekçe Bakım

Slogan 'kadın' olursa...

Braun silk-epil
Kadınlar Arasında

Favori
Kadın Kadar Değerli

Kotex
Kadın olduğunu hissetmek güzeldir.

Seninle
kadın olmak güzel

Ocak 15, 2007

günün (s)özü 23

Siz toprağa girenlerden olmayın.
Ansiklopediye girenlerden olun.

Çetin Altan

dil

Bi kereden bişey olmaz
demeyin!
Bir kere de olsa dilinizi
terketmeyin!

eNSTaNTaNeLeR 2

* Stajyemez * İşverdiren

* Tespityapar * Fikirsavar

* Farkındalık flörtü * Karşılaşkma

* Göz üssü * Sevinç altı

* Dudak yarası * Kulak arası

* Crea-tweety * Burock'n roll

Satış bir sanattır!

Diplomatın biri, fakir bir adamın yanına gider ve “Oğlunun evlenmesini sağlayabilirim” der.
- Oğlumun hayatına asla karışmam...
- Ama, kız Lord Rothschild'in kızı...
- Haaa! O zaman başka...
Diplomatın ikinci durağı, Lord Rothschild'in yanıdır.
- Kızınız için bir kısmet buldum Lord’um..
- Benim kızım evlenmek için henüz çok küçük...
- Ama, bu delikanlı halihazırda Dünya Bankası Başkan Yardımcısı...
- Bak o zaman başka...
Diplomat, Lord'un yanından ayrıldıktan hemen sonra soluğu Dünya Bankası Başkanı’nın yanında alır.
- Size başkan yardımcısı olarak tavsiye edeceğim, çok iyi bir delikanlı var.
- Şu an zaten ihtiyacımdan çok başkan yardımcım var, gerekmez…
- Ama, bu çocuk Lord Rothschild'in damadı…
- Bak o zaman oldu… Gelsin başlasın...

Ocak 14, 2007

günün (s)özü 22

İnsanlar benimle aynı fikirde olduğunda, her zaman yanıldığımı düşünürüm.

Ambrose Bierce
Oyun Yazarı

Yaratıcı Hissetmek

Amerika’daki çok büyük yayın
şirketlerinden birinin CEO’su
çalışanlarının yaratıcı olmadığından yakınıyormuş. Sonunda dayanamamış, ülkenin en iyi psikologlarını tutmuş. Psikologlar bir sene boyunca şirkette inceleme yapmışlar. Sene sonunda CEO, psikologları yanına çağırmış ve sormuş:

- Benim çalışanlarım neden yaratıcı değil?

Psikologlar şu yanıtı vermişler:

- Çünkü kendilerini yaratıcı hissetmiyorlar!

Think Different

Here's to the crazy ones. The misfits. The
rebels. The troublemakers. The round pegs in
the square holes. The ones who see things
differently. They're not fond of rules. And they
have no respect for the status quo. You can
praise them, disagree with them, quote them,
disbelieve them, glorify or vilify them. About the
only thing that you can't do is ignore them.
Because they change things. They invent. They
imagine. They heal. They explore. They create.
They inspire. They push the human race
forward. Maybe they have to be crazy.
How else can you stare at an empty canvas
and see a work of art? Or sit in silence and
hear a song that's never been written?
Or gaze at a red planet and see a laboratory
on wheels? We make tools for these kinds of
people. While some may see them as the crazy
ones, we see genius. Because the ones who are
crazy enough to think that they can change the
world, are the ones who do. Think Different

Yaratıcı Fikir

1. Yenilikçi fikirler motive olmuş insanların beyninden çıkar.
2. Çocuklar gibi meraklı olmak gerekir.
3. Yöneticilerin tutumu yenilikçi fikirleri teşvik etmelidir.
4. Yeni fikirler için odak noktaları seçmek gerekir.
5. Dikey yerine yatay düşünmek.
6. Güçlü bir enformasyon alt yapısı gerekir.
7. Çapraz-işlevsel takımları bir araya getirmek.
8. Eklektik düşünmek.
9. Sebatlı ve ısrarcı olmak.
10. Empati yeteneği güçlü olmalıdır.

Ocak 13, 2007

günün (s)özü 21

Yaşadığımız her an kendi hakkını ister.

Geothe

Dudak payı

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

Sunay Akın

Masa da masaymış ha

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip Cansever

Birdenbire

Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

Orhan Veli Kanık

Hoşçakal


İşte gidiyorum bir şey demeden
Arkamı dönmeden şikayet etmeden
Hiçbir şey almadan bir şey vermeden
Yol ayrılmış görmeden gidiyorum
Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izim kalmadan gidiyorum
Geldiğinde kalbim de kırılmadı
Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı
Bana kimse sen gibi sarılmadı
Işığımız sönmeden gidiyorum

Söz: Barış Pirhasan
Müzik: Kemal Sahir Gürel - Kazım Koyuncu
Dünyada bir yerdeyim/Kazım Koyuncu

“Yeni bir şeyler yapmak gerek, çalışmak gerek. Cesur, yürekli. Sesi yükseltmek, çoğaltmak, müzik gerek… Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür. Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve birçok güzel şeye sebep olabilirler… Müziği sadece sahnedekiler yapmaz, eğer anlamlı ve güzel bir şeyler yapılacaksa bu hep beraber olacak, kimse seyirci kalmayacak… Müzik hayatım boyunca içimden gelen en güzel şeyleri yaratmak, onları en güzel halleriyle sizlere ulaştırmak, paylaşmak istedim. İnanın en büyük amacım buydu. Üretebildiklerimi, üretebildiklerimizi sizlerle paylaşmak, çoğalmak. O seslerle, şarkılarla birlikte bir sevgi yaratmak ve o sevgiyi her yere taşımak… O kadar güzel müzikler çalıyor ki aklımda, ruhumda. Hayal edebiliyorum üstelik onları sahnede. Sanırım dönüşüm muhteşem olacak” (Kazım Koyuncu 2004-2005: www.kazimkoyuncu.com).

"deniz kararti var
bu gelen kayik mudur
ben özledim kazım'ı
ağlasam ayip mudur"

Böyle olsun istememiştim

Ya sana çok yakın,
Ya senden çok uzak olmalıydım.
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum.
Büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum.
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi;
Çaresizliğimin tüm hıncını mesafelere yüklemeliydim.
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi,
Gökte bir yıldız gibi,
Seni görmeli
Seni yaşamalı
Ve senden çok uzaklarda olmalıydım.
Biliyorum güzelliğin yeraltı nehirlerinde benzer,
Biliyorum bir sır gibi güzelsin.
Hani anlatılmaz duygular vardır
Hani şarkılar vardır
Sevip söyleyemediğimiz.
Şiirler vardır unuttuğumuz
Aşina çehreler vardır hani,
Zaman zaman hatırlayamadığımız.
İşte sen o kadar güzelsin.
Ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki;
Şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum.
Şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum.
Düşün, kahrımdan ölmeliyim artık
Ölemiyorum.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Ocak 12, 2007

günün (s)özü 20

Az sayıda insanı yücelten mucize güç; sektörlerinde, uygulamalarında, azimlerinde, cesur ve kararlı bir mizacın kışkırtıcılığında saklıdır.

Mark Twain

Gerçekten Sanal



* 10 Nisan-5 Mayıs 2006 tarihleri arasında Galatasaray Üniversitesi'nde GSUİK tarafından düzenlenen Sanal Portföy Yarışması afişinin metin yazarlığını yapmıştım.

Yaratıcı fikirlere giden yollar!

James Webb Young
Young&Rubicam reklam ajansının kurucu ortaklarındandır.

1. Adım: Zihin hammaddeleri bir araya getirmeli. (Ürün ve insanlar hakkındaki özel bilgiler ve hayat ve olaylara dair genel bilgiler)
2. Adım: Zihin tüm bu malzemeyi öğütme sürecine girer.
3. Adım: Tüm konuyu ve problemi mümkün olabildiğince zihninizden atıyorsunuz.
4. Adım: Boşluktan bir fikir ortaya çıkıyor.
5. Adım: Yeni doğmuş fikninizi alıp gerçek dünyaya bırakıyor ve nasıl başarılı olduğunu görüyorsunuz.

Helmholtz
1821-1894 yılları arasında yaşamış fizikçi. Aslında tıp fakültesi mezunu olup patoloji profesörü olarak çalışmıştır. Matematikle hobi olarak uğraşmış ancak bu hobisinde çok başarılı olunca patolojiden emekli olup Berlin Üniversitesi fizik bölümünün başına geçmiştir. Özellikle akustik ve elektromanyetik teori konularında çalışmaları olup Boltzman ve Planc'ın da hocasıdır.

1. Aşama: Hazırlık
Problemin her yönüyle incelendiği aşama. Ürün ve insanlar hakkındaki özel bilgiler ve hayat ve olaylara dair genel bilgiler.
2. Aşama: Kuluçka
Bilinçli olarak problemin düşünülmediği aşama.
3. Aşama: Aydınlanma
Mutlu fikirlerin beklenmedik bir anda, herhangi bir çaba harcanmadan esin gibi birden ortaya çıktığı aşama.

Moshe F. Rubinstein
Dünya şampiyonluğunu kılpayı kaçırmış çok etkilli bir satranç oyuncusu. Rivayete göre ilerleyen yıllarda akıl sağlığını yitirmiş, fakat satranç oynamaya devam etmiştir, turnuvalarda hamle sırası kendinde olmadığında bir köşeye çekilip kendi kendine konuştuğu söylenir.

1. Aşama: Hazırlık
• Problemin elemanları üzerinden tek tek geçerek, aralarındaki ilişkiyi araştırmak.
2. Aşama: Kuluçka devri
• Eğer bir problemi çabuk çözemiyorsanız, üstüne yatın.
3. Aşama: Esin
• Bir çözüm ya da olası bir çözüm yolu aniden ortaya çıktığında bir coşku kıvılcımı hissedersiniz.
4. Aşama: Doğrulama
• Çözümün gerçekten işleyip işlemediğini kontrol edersiniz.

Ocak 11, 2007

günün (s)özü 19

Yaşama gücünü yitirmeyen her eskiyi severiz, ama bizi tüm gücüyle yaşatacak tek unsur yeniliktir.

Theodor Fontane

İlham Geldiğinde Yazın

Yazarlar sanatçıdırlar. Bazıları aç dolaşır; ama oyuncuların tersine, 5 kilo daha vermek, bir sonraki şovun sergilenmesine yardımcı olmaz. Öte yandan, yazarlığın pek çok avantajı vardır. Yazarlığın diğer mesleklere göre bir avantajı esnekliktir. Neredeyse her zaman ve her yerde yazabilirsiniz. İzleyiciye ihtiyacınız yoktur. Saçınızın düzgün olması gerekmez. Sadece, düşüncelerinizi kaydedeceğiniz bir araca ihtiyacınız vardır: kalem ve kağıt, bilgisayar, kayıt cihazı, vb. Bu kadar! Şimdi yazabilirsiniz.

Siz de benim gibiyseniz, okyanusun üzerinde fırtınaların oluşması misali, fikirler zihninizin içinde güç kazanır; ama orada kalır. Fikirler, dalgalar gibi gelip gider. Başarılı bir yazar olmak için, dağılmadan önce bu fikirleri işlemeniz gerekir. İlham geldiğinde yazın. Bir görüşü, birkaç kelimeyle not alarak saklayabilirsiniz. Fikirlerinize daha çok zaman ayırabildiğinizde, notlarınıza geri dönün. Yapabiliyorsanız, kelimelerin, daha henüz kıvrımlar halindeyken ve hız kazanırken, zihninizden yazı ortamlarına akmasını sağlayın. Onları yakalayın. Ben her zaman zihnimin içinde yazıyorum ve bütün fikirlerimi kaydedemiyorum. Özellikle de araba kullanırken ya da duş alırken aklıma gelenleri. Ama kendimi, mümkün olduğunca, hiç de ilham verici olmayan e-posta okumak ya da fatura yazmak gibi işler yerine “fikir yakalamaya” öncelik vermek konusunda eğittim. İlham geldiğinde, duruyor ve yazıyorum. Bu, aynı zamanda daha etkili; çünkü ilham geldiğinde ateşli bir biçimde yazabiliyorum.

Yazma alanınızı sınırlamayın. Deney yapmak için kendinize izin verin. İçinizden birşey hakkında yazı yazmak geliyorsa, bunu yapın. Nasıl fiziksel sesinizi farklı sesler çıkarmak üzere eğitebiliyorsanız, yazınsal sesinizi de farklı türleri kapsayacak biçimde eğitebilirsiniz. Sesinizi alıştırma yaparak daha iyi hale getirebilirsiniz. Aynı zamanda, kendiniz için daha önce var olduğunu bilmediğiniz ilgi ve tutku alanları bulabilirsiniz. Sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz birşey hakkında yazmak, kendinizi kayıtsız hissettiğiniz bir konuda yazmaktan her zaman daha iyidir.

Bir yazar olarak, saldırıya açık olduğunuzu bilmelisiniz. Sözleriniz basıldığında, düşünce ve fikirlerinizi dünyaya açmış olursunuz. Eleştiriye ve reddedilmeye açık hale gelirsiniz. Bu, bütün sanatçılar için geçerlidir. Ret ve eleştiri ile karşılaştığınızda, ki karşılaşacaksınız, ders alın ve olgunlaşın; ama cesaretinizi kırmayın. Yazı hayranlığı, müzik hayranlığı gibidir. Farklı müzikler, farklı insanlara cazip gelir. Çok az parça, evrensel düzeyde kabul görür. Uygun dinleyici kitlesini bulmak, başarı için gereklidir.

Bazen oyuncular, kariyerlerini geliştirmek ve ihtiyaç duydukları parayı kazanmak için, ticari reklamlar çeker ya da bunlarda küçük roller alırlar. Benzer biçimde, sizi uykudan kaldırmayan konularda yazma ihtiyacı duyabilirsiniz. Aslında bunlar, uykuya dalmanızı sağlar. Çoğu sanatçı, sevdikleri işi yaparak yaşamlarını kazanma lüksüne ulaşmadan önce ciddi bir bedel öder. Olumlu bir tutum, her tür görevi daha zevkli, sonuçları da daha değerli hale getirir. Sebat ve kararlılık, yaşamını kazanmak için yazmak isteyenler ile bunu yapanları birbirinden ayırır.

Başarılı yazarların, son teslim tarihleri vardır. Bu tarihten önce ilham gelmezse ne yapacaksınız? İlhamı yetiştirin. Kendi başınıza ya da başkalarıyla beyin fırtınası yapın; konuları Web’de, kütüphanede ya da bir kitapçıda araştırın; kitap ya da gazete okuyun; yürüyüşe çıkın; hatta mola verin. Zihninizi temizlemek, yeni fikirlere yer açabilir. Bütün bu yöntemler başarısız olursa, basitçe oturun ve yazmaya başlayın. Sanatçıysanız, sözcükler akacaktır. Bazılarının sonsuza dek silinmesi gerekecek; bazıları yayımlanma başarısı gösterecektir. Muhtemelen, birkaçı da her daim var olacaktır.


Yazar: Mary Jesse

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahetten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı

Beyin Fırtınası

Yaratıcılığın olduğu her alanda başvurulan yöntemlerin başında gelen beyin fırtınası hakkında bilgi almak için wikipedia'ya bağlanıyoruz:

Yeni fikirler oluşturmak üzere, düşüncelere engel koymaksızın, önceden belirlenmiş kurallar dahilinde yapılan fikir yaratma yöntemi.

Bu kavram bir reklamcı olan Alex Osborn tarafından geliştirilmiştir.

Beyin fırtınası, tek başına veya bir grupla yapılabilir. Beyin fırtınası sırasında fikirlerin akla gelir gelmez, açığa çıkması istenir. Fikirler başta yargılanmaz ve eleştirilmez, hiç bir fikir saçma olarak değerlendirilmez, böylece kişinin tüm fikirlerini çekinmeden, aklına geldiği gibi sunması sağlanmaya çalışılır. Yargılama yapılmadığı için fikirlerin birbirini besleyeceği ve evrileceği varsayılır.
Bir konuya çözüm getirmek, karar vermek, hayal yoluyla düşünce ve fikir üretmek için kullanılan yaratıcı bir tekniktir.

Kullanım Alanları

Yeni ürün geliştirilmesi: Yeni ürünlerin yaratılması veya varolanların geliştirilmesi için.
Reklamcılık: Ürün kampanyası geliştirmek için.
Problem çözmek: Temel nedenler, alternatif çözümler, etki analizi.
Üretim yönetimi: İşin ve üretim aşamalarının geliştirilmesi.
Proje yönetimi: Müşteri isteklerinin belirlenmesi, risklerin saptanması, kaynakların, görevlerin, yapılabilir olanların, sorumlulukların ve sorunların belirlenmesi.
Takım oluşturma: Katılımcıları düşünmeye teşvik ederek fikirlerin paylaşılması ve tartışılması.

Bir Beyin Fırtınası Toplantısı için İzlenecek Kısa Yöntem

Bir beyin fırtınası toplantısının yöntemi konusunda değişik yollar izlenebilir, aşağıda genel hatları ile izlenecek yöntem özetlenmiştir.

• Orta büyüklükte bir toplantı odası bu amaç için kullanılabilir. Odada herkesin oturmasına yetecek kadar sandalye bulunmalıdır. Odada dikkati dağıtacak, telefon, saat gibi şeyler olmamalıdır, cep telefonların ve alarmlarının kapatılması gereklidir. Odada tahta, projektör cihazı, tepegöz gibi görsel desteklerin bulunması gereklidir. Çay, kahve ve yiyecek toplantı sırasında tüketilebilir.

• Konuyla ilgili kişiler toplantıya katılması için davet edilir, bu kişilerin konunun uzmanı olmaları gerekli değildir. Toplantıdan önce kişiler toplantı konusu hakkında bilgilendirilmelidir.

• Tartışılacak konu başlığı, genellikle soru olacak şekilde herkesin görebileceği şekilde, bir panoya (veya benzeri) yazılmalıdır.

• Herkesin fikrini bir kağıda veya post-it kağıtlarına yazması sağlanır veya bir kişi bütün fikirleri tahtaya yazar. Bu yazılanların toplantıya katılanların görebileceği bir şekilde düzenlenmesi yapılır.

• Bir kişi toplantıyı yönlendirmek için seçilir, bu kişi herkesin fikrini belirtmesini, saçma veya komik gözükse de tüm fikirlerin açığa çıkmasını sağlamalıdır. Toplantı yönlendiricisi, toplantının odağını kaybetmemesi için uğraş vermelidir.

• Belli bir süre sonunda fikir yaratma sürecine son verilir.

• Fikirler, konularına ve ana sorun ile ilişkilerine göre sınıflandırılmalıdır. Bu işlemi toplantı yönlendiricisi yapar. Fikirlerin tartışılması bu aşamada yapılır, ek fikirler üretilmesi mümkündür.

• Ana konu ve ilgili sorunları ile ilgili fikirler aşamalı olarak tartışılır.

• Liste tekrar gözden geçirilmeli ve herkesin listeyi anlaması sağlanmalıdır. Bu sırada yinelenen veya saçma fikirler listeden çıkarılmalıdır.


Kaynak: Wikipedia

Ocak 10, 2007

günün (s)özü 18

Genellikle en mükemmel olduğumuz anlarda gözümüze çarpan kendimiz olmaktan korkarız.

Abraham Maslow

Beyin Kullanma Kılavuzu


Mümin Sekman 'dan beynimizi daha aktif kullanabilmenin yollarını dinliyoruz:

• Beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır. Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın.

• Beyin örneklerle akıl yürütür. Kararsız kaldığınız bir durumda "Atatürk benim yerimde olsaydı ne yapardı?" diye düşünün.

• Yabancı bir dil öğrenme ve ezber beyni güçlendirir. Her gün birkaç yeni kelime öğrenin ve kullanın.

• Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta Sudoku olmak üzere bulmaca ve satranç gibi oyunları kullanabilirsiniz.

• Zihinsel rutinlerinizi kırın. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer alinizde taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin.

• Zihinsel zevklerinizi zenginleştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş kitabından, birkaç cümle okuyun. Güzel bir resme bakın. Sevdiğiniz bir müziği gözleri kapalı dinleyin.

• Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, düşünce kalitesini artırır.

• İyi bir uyku kaliteli bir beynin temelidir. 24 saati geçen uykusuzluk sarhoşluğa benzer bir şekilde beyin fonksiyonlarını etkilemektedir.

• Bol ve temiz "birinci el" oksijen beyin için çok önemlidir. Beyin vücuda alınan oksijenin dörtte birini tek başına tüketir.

• Farklı düşünme tarzları beyni geliştirir. Çocuklar ve hayvanlarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.

• Kullanılmayan organ körelir. Sürekli TV seyrederek beyninizi düşük viteste çalıştırmayın. Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez.

• Beyin diyeti yapın. Beynimiz "garbage in garbage out" ilkesine göre çalışır. Yani beyninize çöp girerse, beyninizden çöp çıkar. Beyninizi neyle beslediğinize, midenizi neyle beslediğiniz kadar dikkat edin.

• Kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda onu çoğaltırsınız. Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkında?

• Beynimiz kendisinin nasıl çalıştığı hakkındaki bilgi ve inançlarına göre çalışır. Beynin çalışması hakkında yanlış bilgilere sahip olduğumuzda, beynimiz de yanlış çalışır.

• Başarı beyinde başlar. İnsan "kafadan" kaybeder! Kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla kafa yorun.

Türkiye'nin tanıtımında Pamuk ve Papa


Turizm Bakanlığı, 210 milyon dolar bütçe ayırdığı Türkiye'nin bu yılki tanıtım kampanyasını başlattı.

T harfi yerine kollarını iki yana açmış insan figürlerinin kullanılacağı kampanyanın sloganı "sempati" olarak belirlendi. Avrupa’da Almanya’da yayımlanan dergi ilanlarıyla başlayacak olan tanıtımlarda, Nobelli yazar Orhan Pamuk ve geçtiğimiz Kasım ayında Türkiye`yi ziyaret eden Papa da kullanılacak.

Türkiye’nin medeniyetler arası rolünün vurgulanacağı ve dostluk mesajlarının verileceği tanıtım kampanyasında, Türk turizminin sadece deniz ve kumdan oluşmadığı anlatılacak. Nobel Edebiyat Ödülü ile yeni bir kulvara giden Türk edebiyatı aracılığıyla kültürel ve tarihsel zenginlikler ön plana çıkarılacak.

Kaynak: MediaCat Online

Ocak 09, 2007

Bozkırın Tezenesi: Neşet Ertaş


Yaşayan en büyük halk ozanlarından biri olan
Neşet Ertaş'ın hayat hikayesini bir de
kendi ağzından dinleyin:

Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen atayı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çocuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz cümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulmazsan öldün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Bunu da içeriye alın dediler

Neşet Ertaş

günün (s)özü 17

Eğer bir gemi yapmak istiyorsan, ağaç kesmek ve diğer işleri yaptırmak için insanları toplamaya çalışma; onlarda açık denizlerin özlemini uyandır yeter.

Antoine De Saint Exupery

Ocak 08, 2007

Kuruşumuz AB yolunda...

günün (s)özü 16

Dünle beraber gitti düne ait ne varsa,
Bugün yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana

Yalan

2 dakika içerisinde doğru olmayan 4 şey söyledin. Şimdi yakalanmamak için sürdürmen gereken 4 yalanın var. İşin yine zor!

Doğru

İnsanları kandırırken dikkatli olun. Sonrasını düşünün. Anı kurtarmak kolaydır, doğruyu yapmak zor. Siz zoru seçin!

Ben pazarlama diye buna derim!

Taksim meydanında palyaço kılığına girmiş görevli bir adam, oradan geçenlerin Avrasya Maratonu'na katılmaları için ilginç bir yol bulmuş kendine:

- Hiçbir numaranız yok diye üzülmeyin!
Gelin size de bir Avrasya Maratonu numarası
verelim, sizin de bir numaranız olsun!


Bu ne yaaa! Hızla ordan uzaklaştığımı hatırlıyorum...


* * * * * * *

Eminönü ’nde yağmur altında vapur iskelesine doğru emin adımlarla ilerlerken şemsiye satan seyyar satıcının şu sözleri kulağımda adeta yankılanmıştı:

- Ağabeyler! Ablalar! Hasta olmaya değer mi?
Al bir şemsiye! Hayatından, sağlığından
önemli mi? Sadece üç milyon...Üüüüüçççç!
Bay bayan şemsiyeee..!


Kendi kendime muhakeme yaparken, üç milyonla sağlığımın değerini karşılaştırmıştım. Evet, satıcı amca kazanmıştı. Ben pazarlama diye buna derim!

Ocak 07, 2007

Herkesin Kariyeri Kendine!



* 2006'nın Mart ayında İstanbul Teknik Üniversitesi'nin düzenlemiş olduğu İnsan Kaynakları ve Bilişim Zirvesi için hazırlanan afişin metin yazarlığını yapmıştım.

Ocak 06, 2007

aşk zamanı

saat aşka çeyrek var,
günlerden bahar,
mevsimlerden iki bin yedi,
pazartesi senesi,
aşk zamanı,
aşk...

Reklam Güzelleri

5 reklam güzeli seçtim, buyrun göz banyosuna...

1. Arko traş sonrası krem ‘Adam gibi bakım’

Evyap, bu yeni ürünüyle pazarda farklılaşarak hedef kitlesini 12'den vurmuştur. Traş olup Arko kolonya süren erkekler, artık kremi de süreceklerdir. Yakında Arko'dan 3'ü 1 arada duyarsanız şaşırmayın. 'Adam gibi bakım' sloganı da cuk oturmuş. Serde erkeklik olsa da bakımından ve adamlığından taviz vermeyen genç kitleye sesleniyor. Tebrikler!

2. Vestel Dizüstü Bilgisayar

Vestel, kahramansız reklamında güzel bir temaya parmak basmış. Ata Demirer ile başlayan, daha sonra Janset ve Sumru Yavrucuk ile devam eden reklam kampanyalarına göre daha başarılı. Böylece ünlülere para dökmekle bu işin hallolmayacağını anlamışlardır. Avrupa'da dizüstü bilgisayar üreterek Türkiye'deki bir ilki gerçekleştiren Zorlu Grubu'nun sağlam adımlarla ilerleyen markası Vestel, kulakları besleyen bir Mozart klasiğiyle özellikle genç tüketicilerine 'Merhaba!' demiştir. Meyvelerini ilerleyen günlerde toplayacağını düşünüyorum.

3. Eğlence için sadece Rocco

Tek kelimeyle harika! Bayramda bol bol Rocco lolipop reklamları izledik. Fikir, prodüksiyon, zamanlama... Her şey düşünülmüş, eğlenceye yeni bir tat getirdi Rocco! Ben sevdim.

4. JVC The Perfect Experience

Daha önce Katıklı Mizah Dergisi MORON'un 3. sayısında İktisadi Bey'den İnciler bölümünde şöyle yazmıştım:

'JVC Video-Kameraları televizyon reklamlarındaki Japon Veya Capon şeklindeki açılımyla yeterince ele ayağa düşmüyor mu..?'

Neyse ki son reklamı imdadıma yetişti: 'JVC The Perfect Experience'

5. SIĞAMIYORSANIZ... Yapı ve Kredi Bankası

Bankanın önünden her geçtiğimde sözünü ettiğim ilan dikkatimi çekiyor. Kabıma sığamadığımdan(otobüse) olacak gözlerimi ayıramıyorum. Güzel bir iş çıkarmışlar, mesajı net ve ilgi çekici!

Ocak 05, 2007

W.Shakespeare & Soneler

66. Sone*

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

William Shakespeare
İngiltere, 1564-1616

Çeviren:Can Yücel


*sone: Klasik Avrupa Edebiyatı'nda, 14 dizeden oluşan, genellikle 4+4+3+3 şeklinde bir dizilişe sahip şiir biçimi.

Peyami Safa


1899'da İstanbul'da doğan yazar, iki yaşında babasını kaybetti. Vefa İdadisi'nde okurken geçim derdi ile on üç yaşında çalışma hayatına atılıp kendi kendini yetiştiren nadir insanlardan... On beş yaşından vefatına(1961) kadar hayatını kalemi ile kazandı. Türk edebiyat ve fikir sahasının unutulmaz yazarlarından biri olan büyük yazarın Peyami Safa ve Server Bedi imzasıyla yayımlanmış yüzlerce eseri vardır.

Yazarın Mahşer adlı ünlü romanından bir alıntı:

'Mahzun gönül! Sükût et! Güneş bulutların arasında neşr-i envâr eder. Senin bahtın da herkesin bahtı gibidir. Her hayatta fırtına saatleri, kederli, mazlum günler almak gerek!'

Ocak 04, 2007

İstanbul'un Tanıtım Filmi


Öncelikle filmi beğendiğimi belirtmek isterim. Müzik çok başarılı, İstanbul'un görkemli güzelliğine yakışıyor. Görüntüler de harikulade, ne de olsa ürün İstanbul! Dini mekanları, turistik ve ticari yerleri göstermekle kalmamışlar, üzerine İstanbul'a Mevlana'nın çağrısıyla 'Ne olursan ol gel!' diyerek buyur etmişler herkesi...

http://www.youtube.com/watch?v=aL6od9BpY2A&mode=related&search

Böyle bir reklam filmini kime yapıyorsunuz? Elbette İstanbul'u kültür zenginliğiyle, boğazıyla, farklı etnik kültürlerle bezeli dokusuyla, camisiyle, kilisesiy le, havasıyla, trafiğiyle..vb bilen bir kitleye yapmıyorsunuz. İstanbul'u yaşayan her birey farklı görebilir bu şehri. Bu somut bir ürün değildir. Hizmet de değildir. İstanbul; bir kültürü, değeri, tarihi zenginliği, aşkı ve belki de kelimelerle tanımlanamayacak daha birçok şeyi içeriyor. O yüzden ne yaparsanız yapın bir şeyler eksik kalacaktır diye düşünüyorum.

Filmi izledikten sonra bir süre düşündüm.
Neler gördüm İstanbul'un tanıtım filminde?
İstanbul'u az çok bilen birisi olarak şunlar canlandı kafamda:

İstiklal, tramvay, tünel, camiler, kiliseler, Haydarpaşa Garı, Galata Kulesi, Kız Kulesi, Beylerbeyi Sarayı, Boğaziçi köprüsü, yalılar, boğaz, manzara, deniz, balıkçılar, vapurlar, martılar, köprüler, güneş, şarap, metro istasyonu, akan bir trafik :) , semazenler, Haliç, orman, kalabalık, çiçekçi, taksici, manav, din görevlileri, misafirperverlik, içtenlik, tarih...

Ne çok şey görmüşüm. Bir defa daha izlesem liste uzar gider herhalde...

İstanbul'u, daha doğrusu Türkiye'yi yeteri kadar ve doğru bir şekilde tanımıyor yabancılar. Bu durumun çok sebebi var. Önyargıları yıkacak bir sistem çıkmadı henüz. Einstein'ın dediği gibi önyargıyı yıkmak, atomu parçalamaktan daha zor. Bu algıyı değiştirmenin yolu nedir tam olarak bilmiyorum. Aklıma gelen; yurtdışına çıkanlar biraz da olsa kendini buna adayabilir. Ağızdan ağıza Türkiye'yi kendi bakış açısıyla anlatabilir. Buna pazarlamak mı dersiniz tanıtmak mı orası size kalmış. Ben denedim, yararlı oluyor. En azından şu an bir Meksikalı, bir Danimarkalı, bir İtalyan ve bir İspanyol, üç Güney Koreli, birçok Fransız eskisi gibi düşünmüyorlar Türkiye hakkında. Ve bir gün ziyaret edeceklerini söylediler. Umarım bakış açım onları yanıltmaz. Herkes her şeyi doğru bilmez ve hatalarına önem vermez. 'Yanlışı düzeltmek, doğruyu öğretmekten daha zordur.' sözüne katılıyorum. İş işten geçmeden doğruyu öğretmek icap ediyor. Kolay gelsin!

Şahsen ben İstanbul'u izledim ve sevdim. İstanbul'u ya da Türkiye'yi tanıtacak bir film yapmanın zorluklarını görmek gerekir.

2010'da Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul'u tanıtmak için giriştiğimiz bir çalışmada bunu yaşadım. Gerçekten kelimeler ve fotoğraflar kifayetsiz kalıyor; deneyimlerin yanında... Nasıl anlatsam size?
 
Clicky Web Analytics