Bir gece uyumadan önce aklıma takılmıştı. Evet, markanın kendine ait bir kokusu olmalıydı. 5 duyu organımızdan 4'üne seslenebilen markalar artık burnumuza da hitap etmeliydi. Geçen sene bir beyin fırtınası arasında bahsetmiştim. Bir banka düşünün, ve bu bankanın şubelerinden ATM'lerine; kredi kartlarından ekstrelerine kadar yayılmış bir kokusu olduğunu düşünün. Öyle yerleşik bir koku olmalı ki bu; benzersiz, taklidi zor ve bağımlılık yapabilecek güçte. Havayla karışmış taze kahve kokusu mu desem, fırından yeni çıkmış ekmek kokusu mu!
Bugün gazeteyi elime aldığımda haberi okuyunca önce gözlerim parladı ama sonra söndü. Çünkü haberde 'Reklamını gördünüz, şarkısını duydunuz şimdi de kokusunu alacaksınız!' diyordu. Elektronik eşya üreticileri, havayolları ve hatta bankalar markalarıyla özdeşleşecek koku arayışındaymış. Sony ve Samsung, markanın imzası olarak algılanabilecek bir koku için çalışmalarını sürdürürken, Sony Ericsson her kullanılışında hoş bir koku salgılayan cep telefonu SO703'ü Japonya'da piyasaya sürmüş bile...
Bakalım marka kokusu rekabeti nasıl etkileyecek?