Yazar: Oktay Akbal
Dostluk!.. Güzel bir sözcük. Neler söylenmemiş, neler yazılmamış bu konuda. Ne desem eski, ne yazsam boş. Kişi, kendini bildiğinden bu yana dostluğu öteki duygularından üstün tutmuş. Dost bildiğine sarılmış dört elle. Dostunu dünyanın en çok güvenilir, en çok inanılır kişisi bellemiş. Çoğu kez düş kırıklığına uğramışsa da gene de dostluk sürüp gelmiş bugüne dek. Yarınlara da kalıp gidecek.
Montaigne: “Benim bahsettiğim dostlukta ruhlar birbirine o kadar derin bir ahenkle karışmış ve kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle bir cevapla ifade edebileceğimi zannediyorum: Çünkü o, o idi, ben de bendim.”
İki kişinin dostluk kurmasının nedenleri sayısızdır. İçinden çıkılmaz bunun. Yakın dostlarımı gözümün önüne getiriyorum. Niçin dost oldum onlarla? Neydi beni onlarla yakınlık kurmama iteleyen nedenler? Var, ufak tefek şeyler var tabii. Ama en önemlisi, yaşama, eş bir anlam vermemiz. Yaşamın anlamını ya da anlamsızlığını aynı açıdan görmek, benimsemek. Şiiri sevmişiz, yazını sevmişiz, işte dostluğun nedenleri! Hayır, hayır, şiiri, yazını başkaları da seviyor, onlarla da selamlaşıyoruz, görüşüyoruz. Ama niye dost olamıyoruz? Bir şeyi çok sevmek dostluğun ancak ilk adımı olabilir, ama yıllar yılı sürmesinin açıklaması sayılmaz. Yaşamın anlamında birleşmek de öyle. Akla gelen bütün nedenler için öyle. Montaigne en doğrusunu söylemiş: “Çünkü o, o idi, ben bendim.”
Seviye benzer bir şey bu dostluk duygusu. Sevdiğimiz kadında da aynı çıkmazdayızdır. Niye sevmişizdir o kadını, niye ona bağlanmışızdır? Binlerce neden bulup gösterilebilir, gene de yetersiz kalır hepsi. Hem vardır, hem yoktur, hem önemlidir, hem önemsizdir. Sevilen kadın için de aynı sözü söylemek mümkün: “Çünkü o, o idi, ben de bendim.”
Eski dostluklar kaldı mı çağımızda? Yok, gitgide azalıyor öyleleri. Bir gün büsbütün yitip gidecek. Tarih ve yazın kitaplarında duyulan, tanınan, okunan ama ne oldugu anlaşılmayan, belirsiz bir duygu haline girecek. Çağımızda kişiler belirsiz duygulardan çok elle tutulur nesnelere değer veriyorlar. İlle de yarar bekleniyor herşeyden. Yarar, yani paraca kazanç! Dostluklar, arkadaşlıklar bir yana itilip gündelik yaşamın çıkarları öne çıkıyor. Dost sandığımız, dost bellediğimiz bir kişinin birden maskeyi atıverdiğini, sizi ortalıkta bırakıp kaçtığını görüyorsun. En acısı bu işte, dost bildiğin birinin yabancılaşıvermesi!..
Aristo demiş ki: “Ey dostlarım dünyada dost yoktur.” Ustası Sokrates’ın başına gelenlere bakınca Aristo’ya hak vermemek zor. Büyük bilge görmüş gerçeği. Dost sandıklarının dost olmadığını. Sokrates’ın da ölüme korkusuzca gidişi bundandı belki. Yaşamaya karşı duyduğu bezginlikte. Dostsuz, dostluksuz bir dünyada yaşamaktansa ölmek daha iyi elbet… Bizim eski bir şairimiz de bunu anlatmıyor mu? “Dünyayı seninle sevmişim ey dost.” Tek bir mısrada dostluğun taşıdığı engin anlam ne güzel belirtilmiş! Dünya ancak sevgiyle, dostlukla güzelleşiyor. Pinti çıkarların egemen olduğu bir dünya, dünya mıdır, yoksa cehennem mi?
Dostluklar azalıyor çağımızda. Bir an dinleyin kendinizi. Çevrenizdekilere bir bakın. Bir deneyin dost bildiklerinizi. Göreceksiniz, dost az, yok hatta… Dostluk dostluk diye kendinizi aldatmışsınız yıllardır! Boş yere…
Bir yerlerden geldim bu konuya. Bir şeyler, iç dış etkiler itelemiş olmalı beni dostluk üzerine düşünmeye. Önemli olanı şu, tek bir dostunuz bile varsa bilin değerini. Küçük çıkarlar, geçici amaçlar için bozuk para gibi harcamayın. “Dünyada dost yoktur dostlarım” demiş gerçi Aristo usta. Ama siz “Dünyada dost vardır” ilkesini yaratmaya çalışın. Gücünüzün yettiğince.
Kaynak: Oktay Akbal, “Konumuz Edebiyat”, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1975.