Ağustos 27, 2007

Bir Reklamcının Gaz Sancıları

Eskiden, film işiyle bir noktadan bağlantısı olanlar, "Ben sinemacıyım" diyerek kız tavlarlardı (Eskiden, oyuncular ve asistan kızlar dışında, sinemacılık erkek mesleğiydi). Genelde asistanına aşık olan, orta yaş bunalımlı yönetmenlerle sık sık karşılaşırdınız. Artık, insanlar, "Ben reklamcıyım" diyerek hava atıyorlar. Son yıllarda reklamcı olmak o kadar popüler hale getirildi ki, bir zamanların bunalımlı yönetmen filmlerinin yerini herhalde bunalımlı reklamcı filmleri alacak. Artık, ulusal yayınlarda, reklamcılık mesleği veya magaziniyle ilgili programlar yapılıyor. Efendim, şu reklamcımızın Amerikalı eşi ile arası açılmış; ama bu yalanlanmış, falan filan. Eskiden, sinema oyuncularının, daha sonraları TV sunucularının özel yaşamlarıyla ilgilenilirken, şimdilerde reklamcıların yaptıkları ilgi çekiyor. Peki, bunun nedeni ne? Reklamcılık parlayan meslek mi, yoksa insanlara hayallerini gerçekleştirmeyi vaat eden bir Polyannacılık oyunu mu?

Bazen TV kanallarında rastlıyorum; bazı reklam çalışanları, röportaj veriyorlar. Tipler, sokakta rastlayacağınız türden değil. Bu, hem üst düzey yönetici takımı için, hem de daha alt kademeler için geçerli. Konuşmaları da değişik. Tuhaf bir vurguları var, sanki kendi lehçelerini oluşturmuşlar. Kelimeleri yayarak konuşuyorlar. Hayatın anlamını çözmüş ve bir üst boyuta atlamışçasına rahatlar, aynı zamanda rahatsızlar. Çünkü bu rahat tavırlar, karşısındaki insana huzur vermiyor, aksine huzursuz ediyor. Acaba onun bu rahatlığına ben neden ulaşamadım, diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Ülkenin durumu ortada. Tüm piyasalar gibi reklam piyasası da küçülme yaşadı. Hem de ne küçülme. Basın sektöründeki işten çıkarmalar, reklam sektöründe de yaşandı; ama pek fazla duyulmadı.

Bütün bunlar olurken, bazı firmalar çok büyük kampanyalar yapmaya devam ediyor. Bu, reklam sektörü açısından iyi bir şey de, benim yadırgadığım bir yanı var. Mesela, finans sektöründen bir şirketin reklam çekimi için, yurtdışından iyi paralar ödenerek bir oyuncu getiriliyor. Bu paraların ödenmesi, yaratıcı bir çalışma yapmak adına. Çıkan ürüne baktığınızda, biraz Matrix, biraz da Yamakasi adlı filmlerden esinlenerek yapılmış bir türev. Acaba yaratıcı çalışma için yüksek meblağlar veya yurtdışı kaynaklar mı gerekiyor? Ya da tersinden söyleyeyim; çok para harcadığımızda, bu iyi reklam mı oluyor? Bu reklamdan sonra o kuruluşun üye sayısında artış mı sağlanıyor?

Burada söylemeye çalıştığım şey şu; ülke bu durumda iken, yurtiçi kaynaklarla yaratıcı çözümler üretmemiz daha doğru değil mi? Neden hâlâ savurganlığa devam etmekte ısrarlıyız? Mesleğimiz reklamcılık olduğunda, savurganlık bize tanınan doğal bir hak mı oluyor? Böyle düşünülüyorsa, gerçekten yazık. Mesela turizm anlayışımızda da aynı şeyi görüyorum. Seksenli yıllara kadar yurtdışını görmek, yaşamımızda bir öncelik taşımamasına karşın, şu anda birçok kişi yurtdışı turlarını tercih ediyor. "Vallahi, daha ucuza geliyor" diye de bir geyik var. Bir Paris'e, Madrid'e veya Bahama Adaları'na gitmek, nasıl daha ucuz oluyor, gerçekten anlayamıyorum. Türkiye, turistik açıdan zengin bir ülke. Kayak yapabiliyor, denize girebiliyor, isterseniz dağa tırmanıyorsunuz. Yurtdışından insanlar buraya tatil yapmaya geliyor; ama biz tatilimizi yurtdışında geçirmeyi daha makul görüyor, yurtdışına çıkmamış birilerini görünce neredeyse ayıplıyoruz.

Anlamamız gereken şey, biz üç beş milyar döviz için IMF kapılarında sürünüyoruz. Artık, kimse Türkiye'ye borç vermek istemiyor. Dövizimiz bu kadar değerliyken, biz hâlâ neden yurtdışına tatile gidiyoruz? Sadece Türkiye'de gösterilecek bir reklam filmi için, neden yurtdışından ciddi paralar ödeyerek oyuncu veya yönetmen getiriyoruz?

Son yıllarda dünya global bir köy oldu, sınırlar kalktı söylemine karşılık pratikte paramız başka ülkelerde geçmiyor; biz hâlâ döviz bulmaya çalışıyor, başka bir ülkeye gidebilmek için vize kuyruklarına giriyoruz. Global köy kavramı, Türkler için pek geçerli değil. Bu durumda, biraz kendi yağımızla kavrulsak daha iyi olacak gibi. Reklamcılığı, Türk reklam yönetmeni, Türk yazar, Türk oyuncu kullanarak da yapabiliriz. Hiç olmazsa şimdilik; krizi atlattıktan sonra, isterseniz hovardalığa devam edersiniz; ama bugünlerden de ders çıkarmak lazım. Olmayan parayı harcamamak lazım; sonra, arkamızdan gelenler, bizim borçlarımızı ödemek zorunda kalıyorlar.


Abdürrahim Sönmez
 
Clicky Web Analytics