Batislam der ki... başlığıyla blogunda yazılarını ve fikirlerini paylaşan Erol Batislam, reklam üstü düşünceler toplu gösterisi olarak bu defa Martin Lindstom'un Buyology felsefesini ele almış ve notlarını paylaşmış, buyurun efendim!
Bir kaç hafta önce İstanbul’a bir Danimarkalı geldi. Brand Child ve Brand Sense kitaplarından tanıdığımız Martin Lindstrom.
Tüketicilerin satın alma davranışının etkileyen faktörleri inceleyen 7 milyon dolarlık neuro-marketing araştırmasının sonuçlarını ve markalara önerilerini anlattığı günde özetle şunları söyledi:
• Klasik anlamda yapılan araştırmalar insanların gerçek duygu ve düşüncelerini anlamakta yetersiz kalıyor.
• Markalar tüketicileriyle konuşurken daha çok akla dayalı mesajlar veriyorlar.
• Oysa insanlar rasyonel değil, genelde kararları mantık dışı nedenlere bağlı, yani duygusal...
• Medya kalabalığı arttıkça logoların yerini duyulara hitap eden “somatic marker”lar almalı. Marlboro kırmızısı, Coca Cola’nın beyaz kuşağı, Ipod’un silüetleri, Benetton’un fotoğraf stili gibi ayırt edici unsurlar, logolardan daha önemli hale geliyor.
• Seks değil, korku daha çok satıyor.
• Ürün yerleştirme (product placement) filmin, dizinin, programın ya da sponsorluğun içeriğiyle ilgili değilse işe yaramıyor.
• Markaların yönetim ve kendini ifade yapısı dini temalara ve anlatım tarzlarına benziyor. Büyüklük duygusu, hikayeler, semboller, gizem, aidiyet, vizyon yaratma gibi...
• Duyuları kullanmak avantaj yaratıyor. İlgiyi ve hatırlanmayı artırıyor. Koku: J&J bebek pudrası; ses: Nokia, Windows; şekil: Toblerone...
• Markanın logosunu kaldırdığınızda yaptığınız iletişim hala işinize yarıyor, markaya değer katıyorsa güçlü bir marka kimliği oluşturmuşsunuz demektir.
Tanıdık temalar diyebilirsiniz, ama sık sık unuttuğumuz gerçekler araştırmalara dayandırıldığında ve örneklerle güzel anlatıldığında daha ikna edici oluyor. Bizim işimiz de bu değil mi zaten...
Erol Batislam