Mart 30, 2009

23. Reklamcılar Tahtaya & Rahşan Tan - Kübra Sönmez

Hem sektör çalışanlarının hem de üniversite öğrencilerinin ilgiyle takip ettiği, IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği’nin düzenlediği 23. Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri 14 Mart 2009 Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü Fazıl Say Salonu’nda gerçekleşti.

İkinci dersin konukları LabX sayesinde girişimleri hayat bulan, Paramarka.com kurucu ortakları Rahşan Tan ve Kübra Sönmez; web 2.0’dan, interaktif reklamcılıktan ve kendi girişimlerinin detaylarından bahsettiler.


Sunum eşliğinde paylaştıkları bilgilerden akılda kalanlar şunlar oldu:

- Değişim çok hızlı yaşanıyor ve her geçen gün dramatik bir hal alıyor. Dev bilgisayarlardan günümüze gelinen noktada geçmişteki öngörülerin ne kadar yanlış olduğu anlaşıldı. Time dergisi 2006’da yılın kişisi olarak 'sen'i seçti. Tüm insanlığa artık sizin söz sahibi olduğunuz yeni bir dünyanın haberini verdi.

- Yüzler değişti, teknoloji sürekli olarak kendini yeniledi. Meydan Larousse’lardan Wikipedia’ya doğru bir süreç izlendi, bilgi akışı değişti. Ümit Besen kendini tanıtmak için yıllarca uğraşırken, Öykü&Berk internet sayesinde bir anda dünyamıza girdi, yani erişim değişti. İletişimin gücünü fark eden kullanıcılar sosyal medyayı yükselterek bugünlere getirdi, yaşam tarzımız değişerek sosyal medyanın merkezine yerleşti.

- Herkes Web 1.0 ve Web 2.0’dan bahsediyor, peki farkları nelerdir? Web 1.0 okuma bazlıdır, 45 milyon global kullanıcısı vardır, şirketlerin giriş sayfasına odaklıdır, içerik tek yönlü yüklenir, sayfa görüntülenme hakimdir, reklamla çalışır. Web 2.0 ise okuma ve yazma bazlıdır, 1.8 milyar global kullanıcısı vardır, sosyal ağlardan ve bloglardan meydana gelir, içerik paylaşılır, tekil görüntülenme hakimdir ve ağızdan ağıza yayılır.

- Şimdiden konuşulmaya başlanan gelecekte karşımıza çıkması öngörülen Web 3.0 adıyla ‘Semantic Web’ üzerine kurulu akıllı arama motorlarının olduğu bir iletişim dünyası öngörülüyor. İletişimin konvansiyonel olarak yürütüldüğü marka ile tüketici arasında güçlü bir etkileşimin olduğu anlayışın hakim olacağı düşünülüyor. Yani; monolog, yerini diyaloga bırakacak. Mesaj iletmek yerine mesajı anlatmaya çalışmak önemli hale gelecek. Tüketiciye satış yapmak yerine marka adına yayıncı bir avukat gibi çalışan tüketici profili yaratılacak.


- Reklamlar artık tüketiciye klasik kanallar yoluyla ulaşmak zorunda değil. Yeni mecraların ortaya çıkmasıyla mesajın ne verdiği değil nerede verildiği daha önemli hale gelmeye başladı. Online grup, vlogging, blog, forum, mikro site, viral, RSS, ebook, advergame, second life gibi yeni iletişim dünyaları meydana geldi.

- Viral reklamlar büyük kitleler tarafından takip edildikçe markaların interaktif mecralara olan ilgisi de artıyor. Mentos, kendisinden bağımsız bir şekilde dolaşan videoları sayesinde sadece 3 haftada 4 milyon kişi tarafından izlendi. Diet Coke ile Mentos’un birleştiklerinde ortaya çıkan bu özelliği fırsat bilen marka farklı videolarla viral pazarlamanın avantajını kullandı.

- Hedef kitlenin tanımları değişti, niş grupların farkına varmaya başladık. Artık bir büyük kitlenin değil, küçük nişlerden oluşan büyük bir kitlenin dikkatini çekmeliyiz. Markaların tüketiciye değil, tüketicinin markaya ulaştığı bir pazarlama çağındayız.

- İyi fikirler sadece yaratıcı ekiplere ait değildir. İçinde iyi bir içgörü barındırmayan fikir, iyi fikir değildir. Fikir herkesten çıkabilir ve biz de bunun peşindeyiz. Çevremizdeki markalara Paramarka.com’un yararlarını anlatmaya çalışıyoruz ve bize inanıyorlar.


IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği Başkanı Özgür Atamer'in elinden Tema Vakfı'nın hazırladığı plaketlerini alan Kübra Sönmez ve Rahşan Tan'a Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri'nde paylaştıkları bilgiler için teşekkür ediyoruz.

günün (s)özü 457

Bu fazlasıyla gerçek dünyada, iyilik kötülüğü defetmez. Kötülük de iyiliği defetmez ama enerji yüklü olan pasif olanı yerinden eder.

Bill Bernbach

5 Adımda Büyük Fikir

Mart 28, 2009

girintiler ve çıkıntılar / 23

...

şu hayatta
etmek yardımcı fiili
her zaman yardım etmeyebilir.
birisi size hakkını
helal de edebilir
haram da...
dikkat edin!


...

Irak'ta dört büyükler;
BP, Chevron, Shell ve Exxon
oyun oynuyor, oyun.


...

Orhan Veli'yi özlüyorum;
tarifsiz kederler içindeyim.


...

Pop Müzik


Lip Dub Pop Muzik from fredasterical on Vimeo.

günün (s)özü 456

Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz.

Jiddu Krishnamurti

FriendFeed


Thanks to The Advertising Slogan Generator

Faili meçhul kıyaklar

Yüzyılın gerçek iyilik hareketinin mimarına Beyaz Show'un kulisinde rastladım. Bilgisayar okurken bu işin kendine göre olmadığını anlayıp, pazarlama okumaya başlamış, başında siyah beresi ve gözlüğüyle bir 'iyilik meleğinden' ziyade, gece yarısı ansızın karşınıza çıktığında kafasına direkt olarak beyzbol sopası indirmeyi düşünebileceğiniz türden bir adama benziyordu. İşte o adamın bir gün aklına ilginç bir fikir gelmiş. Demiş ki, "Küçük hediyelerle insanları sevindirip, gülümseteyim. Ama onlar bu iyiliğin kimden geldiğini bilmesinler..." Ve kendi eğlenceli oyununu oynamaya başlamış.

Köprü geçişi sırasında gişeye arkadan gelen aracın parasını da ödeyip, o şoföre verilmek üzere üzerinde 'Faili Meçhul Kıyak' yazan imzasız bir kart bırakarak hızla uzaklaşmış. Sonra sıcak bir yaz gününde herkesin buram buram terlediği belediye otobüsünde bir kasa buz gibi içecek unutup(!) üzerine yine o kartı iliştirmiş. Vapur turnikesi üzerinde jeton unutmuş.(Tabii yine kartla birlikte) Sonra da olan biteni uzaktan izleyip, insanları gülümsetmenin 'keyfini' yaşamış...

O adamın ismi Tunç Kılınç'tı. İyilik hareketini, fikiratolyesi.com internet sitesinde başlatmıştı. Eğer siz de birilerini gülümsetmenin keyfini yaşamak istiyorsanız, bu siteyi ziyaret edin. Orada kart örnekleri var. Çıkış alıp, düzgünce kenarlarından kestiğiniz zaman sizin de elinizde 'olay mahalline bırakacak' kartlarınız oluyor. Karşılık beklemeden, menfaat ummadan, muhatabın karşısına geçip, böbürlenmeden yapılan iyiliğe paha biçilebilir mi? Ucunda sadece bir jeton ya da iki yudum cola olsa da...

E öyleyse, haydi bırakın kartları etrafa... Hiçbir karşılık beklemeden, "Acaba kime, nasıl bir kıyak yapabilirim?" diye düşünenlerin ülkesinde, kötülükten eser kalır mı?

Yüksel Aytuğ

Bir Tat Bir Gör!

48 of the Coolest, Stylish and Creative Lego Creations

15 Funny and Creative Exam Papers


20 Creative Salt and Pepper Shakers

Mart 27, 2009

23. Reklamcılar Tahtaya & Kerem Kanık

Hem sektör çalışanlarının hem de üniversite öğrencilerinin ilgiyle takip ettiği, IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği’nin düzenlediği 23. Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri 14 Mart 2009 Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü Fazıl Say Salonu’nda gerçekleşti.

Tahtaya ilk çıkan reklamcı, Alametifarika’da Turkcell ekibinin yaratıcı yönetmenliğini yapan Kerem Kanık oldu. ‘Yerel yazılır, global okunur’ başlıklı ders, David Ogilvy’nin Ailenizin görmesini istemediğiniz bir reklamı asla yazmayın. sözünden yola çıkarak başladı.


Salonu dolduran izleyicilerin sorularıyla yönlendirilen ilk derste Kerem Kanık’ın cevaplarından akılda kalanlar şunlar oldu:

- Turkcell’in Recep İvedik karakterini reklamlarında oynatması çok konuşuldu ve konuşulmaya da devam edecek. Fragmanı bile Youtube’da en çok izlenen videolar arasında dünyada 11. olan bir karakterden bahsediyoruz. Bize gelen araştırma sonuçlarına göre beğenirlik ve akılda kalıcılık kriterleri değerlendirmesinde rakip reklamların üzerinde yer alarak en yüksek puanı alan reklamlar oldu. Bu sonuçları görmezden gelemeyiz.

- Genelde eleştiren kesim Babylon Reklamcıları’ndan oluşuyor. Özellikle Beyaz Türkler, Recep İvedik’i beğenmezler. Çünkü onlar gaz çıkarmazlar, geğirmezler, Recep’in yaptığı hiçbir şeyi kendilerine yakıştırmazlar. Halbuki, biz köylüyüz ve oradan geliyoruz. O dünyaya değdiğiniz anda, kapıyı çalmadan onların kalbine girebiliyorsunuz. Recep İvedik, bizim kendimize bile söyleyemediğimiz gerçekleri ortaya döküyor.

- Vodafone, Türkiye’ye geleceği zaman bakalım ne yapacaklar diye bekledik. İlk olarak kangurulu reklamlar yapıldı. Ancak belgesellerde gördüğümüz kangurularla kendimizi özdeşleştirmemiz çok zor. Daha sonra kanguru gitti, geyik geldi. Yabancılar, Türk’ü yeteri kadar tanımıyor. Bu durumu Türk takımlarına gelen yabancı futbolcuların yaşadıklarına benzetebiliriz. Yabancı futbolcu, ne zaman kendini yere atıyor; o zaman uyum sağlamış diyebiliriz. Yerel düşünmenin önemi burada ortaya çıkıyor. Çünkü markanın piyasada tutunabilmesi için tutarlılık gerekiyor.

- Belli bir yerde o yörenin kültürüne hizmet etmekten başka çare yok. Ortalama olmak gerekiyor. Hayatta uygulaması en zor olan şeylerden biri de ortalama olmaktır. Her zaman ortalamanın içinde kalmayı bilmek lazım. Böyle bir ortamda bilinçsiz kalırsanız bunun size bir faydası yok. Çevreyi kontrol edip gözlemler yapmalısınız.

- Hepimiz kendi yaşam şeklimizi herkesinki gibi görme eğilimindeyiz. Birinci amacımız bunu aşmak ve kendimizi başkasının yerine koymamız olmalı. Kendimizin gülemeyeceği ya da ağlayamayacağı reklamlar yazabilmeliyiz.


- Turkcell şişman bir müşteri ve her yerde olmak zorunda. Kendine ve rakiplerine göre süregelen bir hayatı var. Televizyonda, radyoda, reklam panolarında, internette..vb her yerde tüketiciye gelen mesajlar var. Böyle bir mesaj karmaşasının içerisinde markayı ayrıştırmak zor. Elimizden geldiği kadar meydanı boş bırakmamaya çalışıyoruz.

- Televizyon mecrası insanları eğitebilmek için oldukça pahalı bir yer. Satın aldığın saniyeleri insanları eğitmek için kullanmanın reklam dünyasında bir karşılığı yok. Çünkü reklam bir eğitim dünyası değil, satış yaptırman şart! Pazarlamanın bir evresini tamamlamaya çalışıyorsun ve amacın mesajını olabildiğince kısa sürede çok kişiye iletmek.

- Reklam filmlerinde tüketicinin kulağına önem veriyoruz. Türk insanının özellikle kültüründen ve folklorik yapısından yararlanıyoruz. Farklı kitleleri hedef alsak da cingılda, sloganda ya da filmde yer alan reklam müziklerinde Turkcell markasının müşterilerini tümüyle kapsayan bir tonda onlara sesleniyoruz. Turkcell’le Bağlan Hayata sloganı melodisiyle ve ölçüsüyle bu anlamda çok başarılı.


IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği Başkanı Özgür Atamer'in elinden Tema Vakfı'nın hazırladığı plaketini alan Kerem Kanık'a Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri'nde paylaştığı bilgiler için teşekkür ediyoruz.

günün (s)özü 455

Reklamcılık bir ekip işidir. Deha hiç kimsenin tekelinde değildir. Aksine birçok insanın yeteneklerinin birleşmesiyle ortaya çıkar.

Marion Harper

'Alkışlarla Yaşıyorum' Yenileniyor!

Pek yakında...


Sevgi dolu bir dünyam var dört yanımda tüm insanlar
Dünya malı neye yarar dostluklarla yaşıyorum
Şiirlerde romanlarda
Gelmiş geçmiş zamanlarda
Tamburlarda kemanlarda şarkılarla yaşıyorum
Sevgilerden nakışlarla mutlu mutsuz bakışlarla
Kalpten kalbe akışlarla alkışlarla yaşıyorum

Ben de sevdim bir zamanlar içimde bin hatıra var
Herkes hayatını yaşar anılarla yaşıyorum
Ne köşklerde ne sarayda
Ne dünyada ne de ayda
Benim yerim çok uzakta dualarla yaşıyorum
Şarkılara duygu seren çilelere göğüs geren
Dertli gönüllere giren işte benim zeki müren

Kimsesizlerin kimsesiziyim kimsesizim
Yalnızların yalnızıyım yalnızım
Dertlilerin dertlisiyim dertliyim
Aşıkların aşkıyım aşıkım
İsmim Mesut göbek adım Bahtiyar
Yıllarca hep böyle bildiniz siz
Mesut Bahtiyar'dan şarkılar dinlediniz

Mesut Bahtiyar
Alkışlarla Yaşıyorum

Mart 26, 2009

RYD'den yeni kitaplar

Reklam sektöründe bilgi kaynağı oluşturma amacıyla Reklam Yaratıcıları Derneği ve Bamm ortaklığında yayınlanan Beslenme Saati Kitapları ve Fikir Kitaplığı'nda yeni kitaplar kitapevlerindeki yerini aldı.

RYD Beslenme Saati Kitapları'nda 2009 yılının ilk kitapları:

* Adnan Algın - FAX, TAXI & SEX
* Ferruh Uztuğ - Reklamcılıkta Anna Karenina Etkisi
* Ersel Serdarlı - Reklam Yazmak
* Erol Batislam - Raklemci Tülrüsü

RYD Beslenme Saati Kitapları serisinde daha önce de Güven Borça'nın Başka Akmerkez Yok, Fatoş Karahasan'ın Neden Herkes Futbol ve Reklamdan Anlar, Bülent Fidan'ın Reklam ve Karikatür, Hakan Ömer Gider'in Nasıl Satış ve Onur Yanık'ın Yaratıcılık kitaplarını yayınlanmıştı.

RYD ayrıca Fikir Kitaplığı serisinde de Can Bilgili ve Nesrin Tan Akbulut'un editörlüğünde pek çok değerli akademisyenin bir araya geldiği Medya Eleştirileri kitaplarını da yayınladı.

Yazarlara teşekkürler, okuyanlara iyi beslenmeler!

Kaynak: Marketing Türkiye

Bir Tat Bir Gör!

Concept to Reality: Curved & Rounded Bookcase Designs

Long Exposure Photography: 15 Stunning Examples

The 11 Coolest Mugs for a Hot Cup o’ Joe

Forum nucléaire


Forum nucléaire from étapes: on Vimeo.

Korku Filmi Posterleri

100 Illustrated Horror Film Posters: Part 1

100 Illustrated Horror Film Posters: Part 2

günün (s)özü 454

Gerçek bir fikrin kendine ait gücü ve canlılığı vardır.

Leo Burnett

Social media is like teen sex

buy.ology, my.ology

Batislam der ki... başlığıyla blogunda yazılarını ve fikirlerini paylaşan Erol Batislam, reklam üstü düşünceler toplu gösterisi olarak bu defa Martin Lindstom'un Buyology felsefesini ele almış ve notlarını paylaşmış, buyurun efendim!


Bir kaç hafta önce İstanbul’a bir Danimarkalı geldi. Brand Child ve Brand Sense kitaplarından tanıdığımız Martin Lindstrom.

Tüketicilerin satın alma davranışının etkileyen faktörleri inceleyen 7 milyon dolarlık neuro-marketing araştırmasının sonuçlarını ve markalara önerilerini anlattığı günde özetle şunları söyledi:

• Klasik anlamda yapılan araştırmalar insanların gerçek duygu ve düşüncelerini anlamakta yetersiz kalıyor.

• Markalar tüketicileriyle konuşurken daha çok akla dayalı mesajlar veriyorlar.

• Oysa insanlar rasyonel değil, genelde kararları mantık dışı nedenlere bağlı, yani duygusal...

• Medya kalabalığı arttıkça logoların yerini duyulara hitap eden “somatic marker”lar almalı. Marlboro kırmızısı, Coca Cola’nın beyaz kuşağı, Ipod’un silüetleri, Benetton’un fotoğraf stili gibi ayırt edici unsurlar, logolardan daha önemli hale geliyor.

• Seks değil, korku daha çok satıyor.

• Ürün yerleştirme (product placement) filmin, dizinin, programın ya da sponsorluğun içeriğiyle ilgili değilse işe yaramıyor.

• Markaların yönetim ve kendini ifade yapısı dini temalara ve anlatım tarzlarına benziyor. Büyüklük duygusu, hikayeler, semboller, gizem, aidiyet, vizyon yaratma gibi...

• Duyuları kullanmak avantaj yaratıyor. İlgiyi ve hatırlanmayı artırıyor. Koku: J&J bebek pudrası; ses: Nokia, Windows; şekil: Toblerone...

• Markanın logosunu kaldırdığınızda yaptığınız iletişim hala işinize yarıyor, markaya değer katıyorsa güçlü bir marka kimliği oluşturmuşsunuz demektir.

Tanıdık temalar diyebilirsiniz, ama sık sık unuttuğumuz gerçekler araştırmalara dayandırıldığında ve örneklerle güzel anlatıldığında daha ikna edici oluyor. Bizim işimiz de bu değil mi zaten...

Erol Batislam

Mart 25, 2009

It's Your Ride

Directed by Daniel Leeb of Cinecycle Productions.
This short film features Alfred Bobe Jr. and Fatimah Durkee. The film spins a visual ballad between the two cyclists experiencing the city in their own unique ways. Both cyclists are city dwellers who amidst the chaos of the concrete jungle have created a private and peaceful psychological space as they traverse the streets. They are both alone and yet they are both very much aware of each others presence. The film speaks to the harmony with one's environment that can be found while riding a bicycle in a city and the synchronistic connection we can have with those we have not even met. The short was commissioned by Hutchinson tires.


It's Your Ride from Cinecycle on Vimeo.

Reklam ve Paradoks II

Reklam ve Paradoks I başlıklı yazımda sormuştum:
Reklamları paradoksal açıdan hiç düşündünüz mü?

Günümüz reklamcılığına dışarıdan bakıldığında tüketiciye ulaşabilmenin ne denli zor olduğu kolayca anlaşılıyor. Her markanın tüketicinin algısını kendi lehine çevirmeye çalıştığı bir ortamdan bahsediyoruz. Seçenek çok, mecra çok, mesaj çok ve bu tercihlerin hepsinin bilinçli yapılmadığını varsayarsak reklamcıların işi de hayli zor.

Bir kişi asansörde karşılaştığı birinden 3000 civarında mesaj alıyor, konuştuğunda bu miktar 5000’e kadar çıkabiliyor. Yani bize doğrudan mesaj gönderilmese de beyin çevresinde olan biteni yorumluyor ve kendisine veri topluyor. Misal; erkek/kadın, yaşlı/genç, uzun/kısa, zayıf/şişman, doğal/yapay, güzel/çirkin, sempatik/somurtkan, şık/rüküş, bakımlı/bakımsız..vb gibi karşıtlıkları değerlendirerek algıları doğrultusunda o kişiye karşı bir görüş benimsiyor. Bu örneği beynin aslında çok basit düşündüğünü ama uzun ve karmaşık bir yapıda etraftakileri (TV, basın, outdoor, internet, radyo..vb) değerlendirdiğini göstermek için verdim. Yani her ne kadar biz aldığımız mesajın farkında olduğumuzu sansak da bilinçaltında hesaplayamadığımız belki de görmezden geldiğimiz farklı değerler de mevcut.

Herhangi bir nesneden bahsettiğimizi varsayalım. İnsanlar bilinçleri sayesinde dünyadan ayrı olarak kurguladığı nesneyi şekillendirir ve karşılıklı ilişkiler içinde meydana gelen şeylerden anlayabildiği ölçüde kendisine bir sistem kurar. Pazarlama bilimi vardır, evet ama o bir oluşumdur, bu haliyle 'anlam'dan yoksundur. Pazarlamada olup bitenler, çıkan ürün/hizmet, dağıtım, tanıtım, fiyat, organizasyon ve yüklenen her türlü anlam o şey her neyse onu tanımlamada yardımcı olur. Bu bir fiyat, tat, görünüm, koku, logo, ikon, melodi, slogan, deneyim, ulaşılabilirlik ya da başka bir şey olabilir. Kitleler de yaşadıkları bu süreç sayesinde fikir sahibi olurlar ve içgörüleri izin verdiği oranda şeyleri(mal/hizmet/fikir..) algılayıp satın alırlar. Yani bazen gerçekmiş gibi davranırlar ve hayallerine göre hareket edebilirler.

‘Czech Dream’ adlı filmi izleyenler bilir. İki genç yönetmen mezuniyet projesi olarak bir belgesel çekmeye karar veriyor. ‘Ceski Sen’ adlı var olmayan bir hipermarket için büyük bir reklam kampanyası başlatıyorlar. Logo hazırlanıyor, afişler asılıyor, flyerlar dağıtılıyor, reklam filmi, radyo spotu, cingıl derken iş çığırından çıkıyor. Reklam kampanyasında ‘Gelmeyin’ ve ‘Harcamayın’ vaadlerine rağmen alışveriş meraklıları buna dayanamıyor. Gerçek bir duyuruya yüklenen hayali anlam işi inanılmaz bir boyuta sürüklüyor. Paradoks tam da burada yaşanıyor. Tüketici toplumu ne verirsen onu alıyor, işin arka tarafını pek de düşünmüyor. Malın yeterince ucuz ve o oranda kaliteli olduğunu, söylenen deneyimi yaşayacağını ve buna biçilen pahayı uygun bulduğunu düşünüyor, düşünmek istiyor. Buna yardım eden iletişimciler olan bitenin yani tüketicinin bilincinde yaşanan paradoksun farkında. Her şey seyrinde akıp gidiyor.

Reklamları belli bir çerçeveden inceleyen kişinin kafasının karışmış olması daha kuvvetli bir ihtimal olabilir ancak tüketicinin kafasının ne gibi durumlarda karıştığını anlamanın yolu bizi reklamların içerdiği paradoksal durumları çözümlemeye götürüyor. Çünkü mesajı veren kişi, kendisini mesajı alan kişiden daha otoriter ve bağımsız olduğunu hissedip bu farkı reklamın içeriğine yansıttığında bazı çelişkileri görmezlikten geliyor. Bu illa da reklam filmindeki bir ayrıntı olmak zorunda değil, reklam kampanyasının dayandığı noktaların genel geçerliliğinden ve vaat edilen ile gerçek arasındaki uyum oranı dahi olabilir.

Reklam ve paradoks ilişkisi seçenekler çoğaldıkça gücünü daha fazla gösteriyor. Geçmişteki ikili ilişkilerde ya da tekel karşılaşmalarda markalardan hesap sormayı düşünmeyen tüketici şimdi daha fazla olmasa da daha yoğun sorguluyor. Yoğun diyorum çünkü günümüz toplumunda fanatiği olan ve kişiliklerini tanımlayan markalar ‘müşterim benim’ diye kabul etseler de tüketicilerin karar değiştirmelerini engelleyemiyorlar. Pazar payı kimsenin tekelinde değil ne yazık ki!

Not:
Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki yaratması veya sezgiye karşı bir sonuç yaratmasıdır. Çoğunlukla, çelişkili gözüken sonuç veya sonuçlar aslında çelişkili değildir veya doğru gözüken ifade veya ifadelerin aslında tam olarak doğru olmayan unsurları vardır.

Ayrıca kendi içinde çelişen veya tam tersi şekilde sonuç olarak doğru olan fakat absürd veya çelişkili gözüken bir ifadeye (veya ifadelere/ifadeler bütününe) de paradoks denmektedir. Paradoks teriminin karşılığı olarak Türkçe'de yanıltmaç, çatışkı ve çelişme sözcükleri de kullanılmaktadır. Kökleşmiş inanışlara aykırı olarak ileri sürülen düşünce olarak ta tanımlanabilir.

Etimoloji:
Türkçe'ye Fransızca paradoxe sözcüğünden türeyerek giren paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni Yunanca paradoxon yani "karşıt/çelişen (düşünce)"dir. Bu Yunanca kökenli sözcüğün Latince'ye girmesi, sözcüğün daha sonra Batı dillerinde yer almasını sağlamıştır. Kökende sözcük 'kabul görmüş bir düşünceyle çelişen, karşıt bir ifade' anlamında kullanılırken, bugün bu anlamdan ziyade yukarıda belirtilen felsefi ve mantıki anlamda kullanılmaktadır.

günün (s)özü 453

Bana "Seni anlamıyorum" demen hak etmediğim bir övgü, fakat senin de hak etmediğin bir sövgüdür.

Halil Cibran

Microsoft's Vision 2019


Microsoft Sustainability from Kray Cédric on Vimeo.

Bir Tat Bir Faili Meçhul Kıyak!


Faili Meçhul Kıyak!

Faili Meçhul Kıyak Hareketi’nde İlk On Gün

FMK Hareketi Öldürecek Beni Heyecandan :)

Mart 23, 2009

günün (s)özü 452

Bir yengece doğru yürümesini asla öğretemezsiniz.

Aristophanes

Kanlı Omaha

Kısa filmin niteliğini ortaya koyan çok güzel bir iş.
3 tasarımcının 4 gün içerisinde çektikleri bir kısa film.
Heyacanlandırıyor ve cesaretlendiriyor, daha ne olsun!


Bloody Omaha from ManuelMunoz on Vimeo.
Konuya yabancı olanlar için biraz bilgi topladım. Buyurun...

Tarihe 'Kanlı Omaha' olarak geçen bu plajda gerçekleşen Normandiya Çıkarması tarihin en büyük deniz çıkarması olarak anılır. Er Ryan'ı Kurtarmak filminin açılışını izleyenler çok iyi bilir ama müttefiklerin neden bu kadar zorlandığını belirtmekte fayda var:

...Omaha sahilinde işler başından beri iyi gitmemişti. Uçaklar sahilleri bombalıyorlar, açılan delikler de askerler için siper oluyordu ama Omaha'ya başarılı bir bombardıman düzenlenemedi ve Müttefik askerleri hiç siperi olmayan bir sahile çıkartma yaptılar. Müttefikler yoğun makinalı tüfek atışında hiçbir siper olmayan sahillerde askerlerinin ağır kayıplar vereceğini biliyordu. Bunun için hafif tanklarını suda gidecek şekilde tasarlamışlardı. Tankların dört bir tarafı yüksek bezlerle örtülüyor böylece içeri su dolması önleniyordu. Ama Omaha Plajı çok dalgalıydı ve Müttefik tankları bu dalgalara dayanamadı ve battılar. İngiliz tank kumandanları bu dalgalı denizde tankların gidemeyeceklerini bildikleri için tanklarını denize sokmadılar. Çok sayıda piyadaye sahip olan Müttefikler büyük kayıplar verseler de sonunda Omaha'yı kontrol edebildiler.

Ayrıca konuyla ilgili "Eğer bir savaş fotoğrafı iyi değilse, yeterince yakından çekilmemiş demektir..." diyen fotoğrafçı Robert Capa'nın hikayesini Mine G. Kırıkkanat'ın kaleminden okuyabilirsiniz.

The Seed


The Seed from Johnny Kelly on Vimeo.

Mart 22, 2009

girintiler ve çıkıntılar / 22

...

güneş bulutların arasında
çöpçatanlık yapıyor.
derken yağmur yağıyor...


...

küçükken altıma işerdim;
büyüdüm, üstüme işiyorum.


...

senin yüzüne benzeyen,
parlak ve kırılgan,
avucumda kaybolan
misketlerim oldu.
sonra kayboldu.


...

Bir Tat Bir Söyleşi!

TV’nin kısıtlarına karşı sınırsız özgülük online video’da
Serdar Kuzuloğlu

Sosyal medya treni kaçmıyor!
Hasan Yalçınkaya

İnteraktifte ödül almanın sırları
Murat Kalaora

Social Media Overview

In the web-made world, a radical imperative has emerged: open up. Social media grants us the ability to embrace opening up to our customers, partners and internal counterparts, but the trick is to understand which component of social media is best for your objective. Dale Edman, Director of Account Strategy at Resource Interactive, will review the challenges we all face in the new, networked world. He will guide you through the social media mix from blogs to twitter and highlight best practices of leading brands.

günün (s)özü 451

Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın.

Benjamin Franklin

Erken uyarı sistemi

Ali Saydam'ın Marketing Türkiye'deki köşesinde paylaştığı fıkra, özellikle siyasette ve yönetimde hata yaptığında erken uyarıları dikkate almayanların kulağına küpe olabilir.

.......

Üstü başı perişan, ancak kültürlü olduğu her halinden belli olan adam bara yanaşmış. "Bir votka martini" demiş "ama param yok..." Barmen ters ters bakmış: "Git işine kardeşim, imarethane mi burası?"...

Adam ısrarcı: "Bak" demiş "Cebimde 25 cm boyunda bir piyanist var. Çıkarayım istersen; sana bir iki bir şey çalsın!" Barmen pek inanmamış ama "Hadi" demiş görelim senin piyanisti"... "Önce içkimi ver" demiş adam. Votkasını yudumlarken de cebinden piyanisti piyanosuyla birlikte çıkarıp tezgâha koymuş. Piyanist başlamış döktürmeye... Chopin, Mozart, Gershwin... Tutana aşk olsun... Barmen ağzı bir karış açık kalmış. "Yahu nereden buldun bunu?" Adam demiş ki, "Bu sorunun yanıtı için üç duble gerek!" Barmen üç dubleyi hazırlayıp tezgâha koymuş... Hepsini birbiri ardına devirdikten sonra bizimkinin çenesi açılmış. Cebinden eski püskü bir gaz lambası çıkarırken anlatmaya başlamış: "Bunu çöplükte eşinirken buldum. Orasını burasını kurcalarken, bir baktım içinden bir cin çıktı. Yalnız çok yaşlı bir cin... Hem zor anlıyor; hem de zor anlatıyor... Dişleri dökülmüş, bir ayağı çukurda. Kulak kesilip duyabileceğim bir sesle ‘Dile benden ne dilersen' dedi. Ben de en büyük sorunumu çözmesini istedim. O da bana bu 25 cm'lik piyanisti verdi işte..."

Barmen "Lambayı bana ödünç verir misin?" diyecek olmuş. "Pek tavsiye etmem" diye yanıtlamış adam "Ama çok ısrarcıysan ve bir ay süreyle bana yiyecek içecek vereceğine herkesin içinde söz verirsen, düşünebilirim! Ha uyarayım; sadece bir kez istekte bulunabiliyorsun. İkincisini duymuyor..."

"Tamam!" demiş Barmen. Kendisine uzatılan lambayı almış sıvazlamaya başlamış. Bizimkinin tarif ettiği yaşlı cin oflaya, pofluya çıkmış lambadan. İnler gibi sormuş: "Dile benden ne dilersen!" Barmen hemen dökülmüş. "İki yeni ciğer istiyorum" demiş, "Bu barda hem ben sigara içiyorum hem de gelenlerin sigarasının pasif içicisiyim. Kurtar beni!"

"Tamamdır" demiş ihtiyar cin. Yavaş yavaş lambanın içinde kaybolurken barda iki tane yağız yeniçeri belirmiş... "Ne oluyoruz yahu!" diye feryat etmiş Barmen, "Ben iki yeniçeri demedim ki, iki yeni ciğer dedim!"

Bizim entelektüel ayyaş, hafifçe kafasını kaldırmış, "Bre geri zekâlı, sen benim cinden 25 cm boyunda piyanist mi istemiş olduğumu sandın?"...

World Water Day 2009

Mart 17, 2009

girintiler ve çıkıntılar / 21

...

düğünlerde halayın başarısı
ekip ruhuna bağlıdır.
iktidar halayın başında,
sıradanlık ortasında,
özgürlük ise sonundadır.
halay ekibinde;
yöneten birisi, yönetilenler ve
keyfini süren bir kişi hep vardır.
takım arkadaşlığının uyumu
başarıyı da beraberinde getirir.


...

kendine katacağın değer;
küçükken başından geçen deneyimlere,
büyüdüğünde yüklediğin anlam kadardır.


...

metro, tüpgeçit, metrobüs derken
teknolojiyle her yere ulaşabiliyoruz artık.
şu çıkmaz sokakları da
bir yere çıkarmanın zamanı gelmedi mi?


...

Happiness


images with words / i can read

Bir Tat Bir Gör!

40+ Beautiful Robot Characters Illustration

Movie Illustrations by Justin Reed

Oslo Street Art

günün (s)özü 450

Fikirlerin üretimi de aynen Ford arabalarınınki kadar keskin bir sürece dayalıdır. Fikirlerin üretimi de bir montaj fabrikasında gerçekleşir. Bu üretim sürecinde zihin, öğrenilebilir ve kontrol edilebilir etkin bir yöntem izler ve bu yöntemin etkili bir şekilde kullanılabilmesi için, başka herhangi bir iş aletinde olduğu gibi, tekniğin, pratik yaparak geliştirilmesi gerekir.

James Webb Young

100 Movies, 100 Quotes, 100 Numbers

Mart 16, 2009

Nasıl anlatılıyordu

Nasıl anlatılıyordu o duygu
Sözler tozpempeydi
Susmalar uçuk mavi

Nerde benim belleğim
Unutmuşum o en çok bildiğim sözü
Bu gece ellerim bile dilsiz
Konuştukça zehir yeşili
Sustukça zifirden karanlık

Aziz Nesin

Nerdesin ey güzel insan!

günün (s)özü 449

Bir reklamın satmasını istiyorsanız önce okunmasını sağlamalısınız. Reklamı okutmanın yolu kendinizden ve ürününüzden az, okuyucudan çok söz etmekten geçer. Tüketiciye bir ayna tutun, kendini görmesini sağlayın ve ardından ürününüzün onun ihtiyaçlarına ne kadar uygun olduğunu gösterin.

Raymond Rubicam

Reklam ve Paradoks I

Reklamları paradoksal açıdan hiç düşündünüz mü?

Geçenlerde 2003 yılında yapılan bir araştırmayı okudum, 1 Ağustos-31 Ağustos 2003 tarihleri arasında yayınlanan reklamlar ‘reklam-paradoks’ bağlamında incelenerek dosyaya eklenmiş. Önce paradoksun ne olduğunu, çeşitlerini ve tarihini anlatıyor. Sonunda incelediği reklamları değerlendiriyor. Belki kafamıza takılan bazı soruları bu mantık çerçevesinde cevaplandırabiliriz.

Biliyoruz ki reklam kimi zaman abartmaya, gerçeği farklı yollardan göstermeye ya da hayal dünyasına başvurabilir. Hedef kitlenin dikkatini ve ilgisini çekip onları ikna etmek için yaratıcılığın tüm sınırları zorlanır. Ancak bazı haller vardır ki, tüketicinin aklı karışabilir. İzleyici ya çelişkiye düşer, saçma bulur; üründen soğuyabilir, marka hakkında olumsuz konuşabilir ya da sadece boş verir. Bu riske girmemek için reklamlardaki paradoksal noktalara dikkat çekmek istiyorum.

Şu kısım özellikle önemli: Toplumsal anlamda 'Foucault'a göre modern dönemin paradoksu, bireylerin özgür irade sahibi olduklarını düşünmelerine rağmen aslında programlanmış seçeneklerle karşı karşıya kalmalarıdır.'

Tüketici(birey) olarak özgür irade sahibi olduğumuzu düşünüyor muyuz, yoksa müşteri(birey) olarak programlanmış seçeneklerle karşı karşıya mı kalıyoruz? Foucault, öngördüğü bu paradoksun toplumsal anlamda modern döneme ait olduğunu söylüyor.

Modern toplum yaşadığı bu paradoksun farkında mı, yoksa bu sadece sosyolojik bir söylemden mi ibaret?

Bu görüşün ardından Prof. Dr. Osman Özsoy'un ‘Önce dilenci sandılar sonra utandılar...’ başlıklı yazısını okuyup değerlendirirseniz, pazarlama(ekonomi) ve toplum(antropoloji) arasındaki bu ilişkiyi deneysel anlamda daha iyi görebileceğinizi umuyorum. Ayrı konular gibi duruyor ama bence hepsi birbirini gerektiriyor.

Paradoksa değinen yazılar devam edecek...

Mart 12, 2009

Yarım Milyon Dolarlık Şut

Prank War 7: The Half Million Dollar Shot

DiJiTaL eNSTaNTaNeLeR - 4

*

Bugün iletişimin çocuğu olsa ismini 'Social Media' koyarlar,
Sonra da güle oynaya herkese eNewsletter yollarlar...


*

Request edenin bir yüzü kara,
Ignore edenin iki yüzü kara.


*

Çocuklara göre aşk nedir?

* “When someone loves you, the way they say your name is different. You know that your name is safe in their mouth.” Billy - age 4

* “Love is when a girl puts on perfume and a boy puts on shaving cologne and they go out and smell each other.” Karl - age 5

* “Love is like a little old woman and a little old man who are still friends even after they know each other so well.” Tommy - age 6

* “Love is when you tell a guy you like his shirt, then he wears it everyday.” Noelle - age 7

Devamı için tıklayın!

Yorumsuz 118

günün (s)özü 448

Reklamcılara sorumluluktan bahsetmek sekiz yaşındaki bir çocuğa cinsel ilişkinin çikolatalı dondurmadan daha güzel bir şey olduğunu anlatmaya benzer.

Howard Gossage

Seçim Paradoksu

The Paradox of Choice - Why More Is Less
Google TechTalks, April 27, 2006, Barry Schwartz

Homer Simpson Beyni

* Operator! Give me the number for 911!

* You know, boys, a nuclear reactor is a lot like a woman. You just have to read the manual and press the right buttons.

* How is education supposed to make me feel smarter? Besides, every time I learn something new, it pushes some old stuff out of my brain. Remember when I took that home winemaking course, and I forgot how to drive?

* Beer: The cause of, and solution to, all of life's problems.

* 'To Start Press Any Key'. Where's the ANY key?

Devamı için tıklayın!

Mart 11, 2009

Periyodik Tabloda Puntolar

günün (s)özü 447

Bohr ile gecenin geç saatlerine kadar saatlerce süren ve çoğunlukla umutsuzlukla biten münakaşalarımızı,ve ardından komşu parkta yanlız başıma yürüyüşe çıkıp kendime hep şu soruyu sorduğumu hatırlıyorum: Evrenin atomik deneylerde gördüğümüz kadar anlamsız olabilmesi mümkün mü?

Karl Werner Heisenberg

2009 Effie Ödülleri




Mart 09, 2009

Tahtaya Reklamcılar Tahtaya!

23. Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri'ni kaçırmayın!

Hem sektör çalışanlarının hem de üniversite öğrencilerinin ilgiyle takip ettiği, IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği’nin düzenlediği 23. Reklamcılar Tahtaya Eğitim Semineri, 14 Mart Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü Fazıl Say Salonu ’nda yapılacak.


Yıllardır reklam sektörünün nabzını tutan; ünlü reklamcıları, sektör çalışanlarını ve öğrencileri bir araya getiren eğitim seminerinde tahtaya çıkıp ders verecek isimler:

Kerem Kanık
Alametifarika Kreatif Direktör

Kübra Sönmez - Rahşan Tan
LabX Girişimcileri, Paramarka.com Yaratıcıları

Zeynel Abidin Ağgül
Profesyonel Fotoğrafçı

Atilla Aksoy
Works Kurucu Ortak, Yönetim Kurulu Başkanı

Hakan Demir
Öykü Ajans Tüketici Stratejisti

“IAA Reklamcılar Tahtaya Eğitim Seminerleri”nde öğrencilere her ders günü için bir katılım belgesi verilmekte ve bu seminerlerin tümüne katılanlara “Katılım Sertifikası” sunulmaktadır.

Başvurular için; 0212 325 37 88 telefonla IAA Türkiye Bölüm Sekreterliği’nden Ayşenur Yürekli ’yi arayabilir ya da iaaturkey@iaaturkey.com adresine elektronik posta atabilirsiniz.

Bir Tat Bir Röportaj!

Özgür Atamer

İlyas Başsoy

Oğuzhan Akay

* Pazarlama Dünyası'na röportajlar için teşekkürler!

günün (s)özü 446

Yalancının cezası; kimsenin kendine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.

Bernard Shaw

Yorumsuz 117

99 Things on YouTube

Greg Rutter's
Definitive List of
The 99 Things You
Should Have
Already
Experienced On
The Internet
Unless You're a
Loser or Old or
Something

Mart 06, 2009

girintiler ve çıkıntılar / 20

...

meğer;
sponsorsuz sanatla
sanatsız sponsorun
buluşma noktası paraymış.


...

vapur yanaşmadan iskeleye atlayanlar,
kıta değiştirmenin coşkusuyla mı
bekleyemezler
acaba?


...

üst/alt geçitlerin kullanılma oranı
bir ülkenin çağdaşlığı hakkında
pekala bilgi verebilir.


...

Hey, I'm here!


Photo: Glenn Sorrentino

günün (s)özü 445

Dünya güzeldir, ama bir şairin gözüyle daha da güzel olur.

Goethe

Bir Tat Bir Kriz!

Ekonomik Kriz Dünyayı Sarsıyor
Zaman Gazetesi Haberi

Ekonomik Krizin Reklamverene ve TV Kanallarına Etkisi
Medya Takip Merkezi Basın Bülteni

Kriz Ortamında Dünya Turizm Örgütü'nün 2009 Yılı Beklentileri
Turizm İyileştirme Komitesi Raporu

Bobiler Penguen'de!

Bu haftadan itibaren Penguen'de bobiler.org köşesi var. Penguencilerin seçtiği güzide monteler dergide yayınlanacak. Vatana millete monte olsun!

Mart 04, 2009

III. Sinepark Kısa Film Festivali

Galatasaray Üniversitesi İletişim Kulübü’nün bu sene üçüncüsünü düzenlediği Sinepark Kısa Film Festivali’nde her film kendi türündekilerle yarışacak ve en iyi film 2.500 TL'lik Hürrem Erman Özel Ödülü'nün sahibi olacak.

Belgesel ve kurmaca filmlerin yer alacağı Sinepark Kısa Film Festivali'nde korku, aksiyon, fantastik ve bilimkurgu türündeki kurmaca kısa filmler “Korku Tüneli”, komedi filmleri “Komikaze”, dram türüne giren filmler “Alabora”, belgesel filmler “Çarpışan Aramalar” ve lise öğrencilerinin kısa filmleri “Atlı Karınca” bölümlerinde değerlendirilecek. Her türde en iyi film ödülünün yanı sıra, en iyi senaryo, en iyi görüntü, en iyi kurgu, en iyi kadın oyuncu ve en iyi erkek oyuncu dallarında birincilik ödülü verilecek. Sinepark'ın en iyi filmi ise 2.500 TL'lik Hürrem Erman Özel Ödülü'nün sahibi olacak. Son katılım tarihi 1 Nisan olan ve her filmin kendi türündekilerle yarışacağı festivalde, çekim formatı açısından herhangi bir sınırlama bulunmuyor.

Sinepark Film Festivali'ne katılan filmler, yönetmen Ezel Akay, belgesel sinemacı Necati Sönmez, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran, sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan, oyuncu Beste Bereket, yapımcı Fuat Erman ve akademisyen Prof. Dr. Zeynep Tül Akbal Süalp'dan oluşan jüri tarafından değerlendirilecek.

Ön elemeden geçen filmlerin gösterimleri 6-8 Mayıs 2009 tarihleri arasında, Galatasaray Üniversitesi Ortaköy Kampüsü'nde yapılacak. Fransız Kültür Merkezi de festivalde ödül kazanan filmler için Mayıs ayında özel bir gösterim düzenleyecek.

Katılım formlarına ve festivalle ilgili daha ayrıntılı bilgiye Sinepark Film Festivali’nin web sayfası sinepark.gsu.edu.tr adresinden ulaşılabilir.

günün (s)özü 444

Biz bir öyküyü iki kez anlatmayı pek severiz, fakat onu bir kereden fazla dinlemeyi asla!

William Hazlitt

Giderayak işlerim var

Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.

Nazım Hikmet

Yağmurdan Sonra


After The Rain ☂ from Karen Abad loves Dinosaurs. on Vimeo.

Mart 02, 2009

girintiler ve çıkıntılar / 19

...

istanbul'un sağ yanı tutulmuş,
sol yanı sızlıyor...


...

bir mektup bekliyorum,
zarfı dışında...


...

söğüt de ağaç, palmiye de
ama sanki söğüt daha ağaç...


...

Renklerin Sanatı

günün (s)özü 442

Dostumun yanımda olduğunu ve beni koruduğunu bilirsem daha rahat uyurum.

Clint Eastwood
İyi, Kötü, Çirkin
 
Clicky Web Analytics