Yaratıcılık, ‘yeti anlamında meleke’ yoksunluğu meselesi değildir. Yaratıcı olup olmamak; çalışıp çalışmamak, öğrenip öğrenmemek, düşünüp düşünmemek, çabalayıp çabalamamak kadar basit ikilemlerin içinden zor olanlarını seçmeye, sürdürmeye bakar ki ‘tekrar edilerek kazanılan alışkanlık anlamında meleke’ haline geldiğinde zorla kolay yer değiştirecektir zaten.
John Updike’ın sözüyle, “Yapan doğrusunu veya daha iyisini yapma kaygısı duyduğunda her etkinlik yaratıcı hale gelir.”
Yaratıcılık, kurallara uymak değildir, kendi kural haline gelebilmek için uğraşmaktır ki mezara da gidebilir kişiyle; farkedilmek nihai hedefiyle varılabilecek bir yol hiç değildir çünkü. Doğal olmayan, içten gelmeyen yaratıcılık zannı, kendini galibi asla olmayacak bir yarışa sokmaktır. Yapay ve geçici olmayan farkediliş farkedene bırakıldığınca gerçektir.
Eski köye yeni adet getirmektir. ‘İcat’ çıkarmaktır. Delilik diye de adlandırılır bazen; belki çılgınlık. Çılgınlık, farkında olunmayan yılgınlıktan yeğ tutulmalıdır.
George Bernard Shaw, bunu “Akıllı kişi kendini dünyaya uyarlar; akıllı olmayan ise dünyayı kendine uyarlamakta direnir. Dolayısıyla bütün gelişme akıllı olmayana bağlıdır.” şeklinde ifade etmiştir; ‘akıldan’ umudu keserek.
Aslında ‘ortak’ akla dokunabilme yeteneği, ittirildiği derinlikle göreceli olsa da her insana sunulmuş bir lütuftur ama kolaycılık görülebilene sığınmayı gerektirdiğinden böyle yapanlara yanaşıp bundan uzaklaşanları doğrudan başka görmek tercih edilir. Ayrışma böyle başlar insanın akıllısıyla delisi arasında. Anlamadığını anlamaya çalışmak yerine reddetmekle.
Safları terkedip bir adım öne çıkanlar yalnız hissetmelidir kendilerini, akılları başlarına gelmelidir saflarından memnun akıllıların akıllarınca ama düşünürken başvurdukları kalıplar, bir adım öne çıkabilmişlerin yalnızlığın kendisini bile değerleştirebilecekleri sonucuna varabilmelerine izin vermez. Böyle düşünüldüğünde kimsenin kimsenin umurunda olmadığı bir toplum düzeyine ulaşmış olmak kimseyi şaşırtmamalıdır.
Safları hizada tutabilmek için, sırada kalmak için birbirlerini ittirip kaktıranlar ve o saflardan uzakta olan ve aralarındaki boşluğu sınırsız hareket alanı olarak kullanabilenlerden oluşan uçlu insan düzeyi bir ucu gelişmeye ayak direyen. Gidip gelmeler başlar, tutup bırakmalar ara sıra ve evrensel aklın örümcek ağlarını ağırlığıyla göreli olarak çekebildiği hızda, gidilebilen yere kadar gidilecektir, ne saflar saflıklarından geçer ne saf dışı kalmışlar yer çekmeyen boşluklarından.
Her insan yaratıcıdır çünkü ta kendisidir, tam da iç içedir. Yaratılanın yaradandan gelen ateşin altını harlı tutmasıdır yaratıcılık.
Sözün bizi getirdiği yer, —hoş o ‘yanmak’ fiilini başka anlamda kullanmış olsa da— kelime hoşluklarının anlam boşluklarını doldurmasına bağışlanası bir pişkinlikle, Nazım Hikmet’in şu sözünü de aklımıza düşürmüyor değil:
Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa...
Ali Rıza Esin
27 Mart 2008, exlibrary.com