Mayıs 31, 2007

Bırakın şu illeti!

Sigarayla yaşamınızı uyuşturmayın!!!

Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?


Necip Fazıl Kısakürek

Times Meydanı



ABD'de yayınlanan Forbes dergisinin dünyada en çok ziyaret edilen yerler listesinde ünlü Times Meydanı birinciliği kazandı. Muhteşem yılbaşı eğlenceleriyle tanınan meydanı 35 milyon kişinin ziyaret ettiğini belirten dergiye göre, ikinci sırayı da başkent Washington'daki Memorial Anıtı aldı. Listeye, 13 ülkeden 50 yer girerken en çok ziyaret edilen yerler ABD'de bulunuyor. ABD'yi Fransa ve İngiltere izliyor. Listeye Türkiye'den ise herhangi bir yer giremedi.

Kaynak: Sabah

günün (s)özü 130

Göz odur ki dağın arkasını göre,
Akıl odur ki başa geleceği bile.

Yunus Emre

GSU45

Kristal Elma Katılım Listesi


'Kristal Elma Katılım Listesi' için başlığa tıklayın, ödüllerle ilgili ayrıntılı bilgiler için de yönetmeliği okuyabilirsiniz...

Kristal Elma'ya katılan tüm reklamlar üç aşamalı bir değerlendirmeden geçer. Üçüncü aşamanın sonunda aşağıda sıralanan ödüllerin sahipleri belirlenir:

Başarı Ödülü

50 puanı aşmak kaydıyla, her kategoride en fazla puan alan reklamlardan/kampanyalardan
ikinci ve üçüncü sırada yer alanlara verilir.

Kristal Elma

70 puanı aşmak kaydıyla her kategoride en fazla puan alan reklamlara/kampanyalara verilir.

Büyük Ödül

Büyük Ödül Televizyon, Basın ve Çok Mecralı Kampanya bölümlerinde, Kristal Elma kazanan reklamların/kampanyaların arasından en başarılı olanlara verilir.

Yılın Kristal Ajansı Ödülü

Yaratıcı fikrin önemini vurgulamak amacıyla verilir. Yılın Kristal Ajansını belirlemek için ajansların aldığı Başarı Belgesi, Kristal Elma ve Büyük Ödül’ün katsayıları toplanır. En yüksek puanı alan Yılın Kristal Ajansı seçilir.

Mayıs 30, 2007

Absolut Gallery

Welcome to the Absolut's World!

günün (s)özü 129

Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir.

Robert Louis Stevenson

Mayıs 29, 2007

Bu Yol Nereye Gider


bir kuğunun boynuna dokunurken...

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
düşünce ışıktan yavaşsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaşam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene
yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela


yol bir yere gitmez
o bir susma biçimidir
soğuk bir taşıtın uğultusunda

ağustos 2000, gevaş


Yılmaz Erdoğan

Sevdiğim Sloganlar - 8

Derby Traş Bıçağı
Kalite kallavi, fiyat cüzzi. Sapına kadar Derby

Peugeot
Otomobil her zaman böyle keyif vermeli.

Sprite
İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey! Susuzluğunu dinle.

Vernel
Vernel`leyin yumuşacık olsun, Vernel`leyin mis gibi koksun.

Yapı Kredi Yatırım
Hayat bir yolculuksa, yeriniz önde olmalı

Dolapdere Big Gang



Dolapdere Big Gang, 2.5 yıl önce DJ ve müzisyen Önder Ulugür'ün öncülüğünde kuruldu. Ağırlıklı olarak Dolapdere'li olan 8 müzisyenden oluşan Dolapdere Big Gang, diğer gruplardan farkını şöyle anlatıyor: " Türkiye konumu itibariyle birçok kültürü içinde barındıran ve bu kültürlerden etkilenen bir ülke. Müzikte de bu etkileşimin izlerini görüyoruz. Ama bugüne kadar hep bizim müziğimiz yabancı müzik piyasasına, onların bakış açısına, ritmlerine uyarlanmaya çalışıldı. Biz ise tam tersini yapıyoruz. Çünkü yurt dışına ses vermenin yolunun onlara benzemek, onlar gibi olmaktan değil, kendi değerlerimizden ödün vermeden, kendimiz gibi kalmaktan geçtiğini düşünüyoruz. Biz, onların şarkılarını "biz" gibi yorumladık." diyor ve ekliyor "Yıllarca biz onların yaptıklarına hayran olduk. Şimdi sıra onlarda. Sting'inden Madonna'sına Deep Purple'ından Michael Jackson'una şimdi onların bize hayran olma zamanı."

günün (s)özü 128

Yıldırımın çarptığı insan gök gürültüsünü duymaz.

Mayıs 28, 2007

Küreselleşme

Yaşamak

Yaşamak fırsattır yararlanmayı bil.
Yaşamak güzelliktir, kıymetini bil.
Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil.
Yaşamak rüyadır, gerçekleştirmeyi bil.
Yaşamak meydan okunmasıdır sana, karşı çıkmayı bil.
Yaşamak görevdir, tamamlamayı bil.
Yaşamak oyundur, oynamayı bil.
Yaşamak servettir, korumayı bil.
Yaşamak aşktır, sevgidir, keyfini çıkarmayı bil.
Yaşamak bilmecedir, çözmeyi bil.
Yaşamak verilmiş bir sözdür, tutmayı bil.
Yaşamak hüzündür, aşmayı bil.
Yaşamak şarkıdır, söylemeyi bil.
Yaşamak mücadeledir, kabullenmeyi bil.
Yaşamak trajedidir, göğüslemeyi bil.
Yaşamak maceradır, göze almayı bil.
Yaşamak şanstır, kullanmayı bil.
Yaşamak çok kıymetlidir, mahvetmemeyi bil.
Yaşamak, yaşamaktır, uğruna savaşmayı bil.

Hıncal Uluç
18.05.2007 Sabah

Yorumsuz XXI

günün (s)özü 127

Mutluluk iki bölümden oluşur. Birincisi bulunduğun yere ait olmak, ikincisi ve en iyisi, günlük yaşamı rahat geçirmek. Yani güzel bir uyku ve yeni ayakkabının ayağını vurmaması.

Theodor Fontane

Marka İsmi Dönemleri

Marka ismi koyma geleneklerinin 5 kademede olduğu söylenebilir:

- 1890-1915 Girişimcinin isminin marka işi olarak kullandığı dönem.
- 1915-1950 Uzun isimlerin ilk harflerin kullanımının gözde olduğu dönem.
- 1950-1990 Teknolojik marka isimlerinin kullanıldığı dönem(isimler soyutlaşır), yüksek teknolojiyi çağrıştıran isimler kullanılır.
- 1990-2000 anlamsız ve saçma isimlerin yaygınlaşması(kişisel bilgisayarların hızla yayıldığı dönemde, çoklu alanları kapsayan anlamsız isimler)
- 2000-... Anlamlı marka isimlerine geri dönüş.

GSU44

Mayıs 27, 2007

günün (s)özü 126

Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.

Mustafa Kemal Atatürk

Sen

Seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın
Sandviçlerle, kötü şehirle, terle başbaşa kalmıştın
Yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi
Herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi
Yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın
Ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın
Sen bir atmacanın en uzun çığlığısın, her türlü gökte
Göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın
Seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
Çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
Gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
Ruhum, ateş yüreğim, kokum birlikte öyle...

Turgut Uyar

Paradoks X

Düşmanla karşılaştık ve o biziz.

Walt Kelley

Mayıs 26, 2007

GSÜ İşletme Hatırası

günün (s)özü 125

Lider her şeydir!

Napolyon

Kaka'dan 'İmkansız Yoktur' Felsefesi


UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Milan’ın başarılı oyuncusu ve adidas’ın global sembollerinden biri olan Kaka, Liverpool galibiyeti ile adeta “imkansız yoktur'' felsefesini bir kez daha kanıtladı. Atina’da Milan ve Liverpool takımları arasında gerçekleşen Şampiyonlar Ligi Final maçını 2 – 1 skor ile alan Milan’ın yıldız futbolcusu Kaka bir imkansızı daha başardı.

Adidas, 2004 yılında Muhammed Ali’nin başarı hikayesi ile başlattığı, 2007 yılında ise yeni bir soluk getirdiği global marka kampanyası ‘Impossible is Nothing’i, bir zamanlar olanaksız olarak gördükleri hedeflere ulaşmaya çalışan ve bunu başaran gerçek insanların hikâyeleriyle bireyselleştirerek anlatıyor. Milan’ın başarılı oyuncusu Kaka da adidas’ın diğer tüm profesyonel sporcuları gibi kendi imkânsız hikâyesindeki en önemli anı, kendi çizimleri ile resmediyor.

Kampanyaya katılan ünlü sporculardan Kaka’nın imkansız hikayesi ise en dikkat çekici öykülerden biri olarak ön plana çıkıyor. Küçük yaşlarda futbol oynamaya başlayan ünlü yıldız, henüz kariyerinin başındayken büyük bir kaza geçiriyor. 15 yaşında havuza düşerek boynunu kıran Kaka, hayati bir tehlike atlatıyor. Boynundaki dayanılmaz ağrıyı önemsemeyen Kaka, kazanın ardından birkaç gün antrenmanlarına devam ediyor. Doktorlara, inatla kötü bir şeyi olmadığını söyleyen Kaka, durumunun ciddiyeti ile ilgili kendisine anlatılanlar karşısında şaşkına dönüyor. Sağlık durumunun gerçekten de kötü olduğunu bu açıklamalar sonrasında kavrayan Kaka, Tanrı’ya olan inancına sığınıyor. Bu inanç ile iki ay gibi kısa bir sürede sağlığına kavuşan Kaka, Sao Paulo gibi önemli bir takımda profesyonel olarak futbol oynamaya başlıyor. Takımda sergilediği futbolu ile kısa sürede yükselen Kaka, yakaladığı birçok başarının ardından önce Brezilya’da ardından da Dünya Kupası’nda mücadele ediyor. Başarılı oyunculuğu sayesinde Avrupa’nın önde gelen takımlarına transfer olan Kaka için artık tek bir imkansız kalıyor. O da Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırmak. Tanrıya olan inancı ve futbol aşkı sayesinde umudunu hiç yitirmeyen ve birçok imkansızı gerçekleştiren Kaka yine bir adidas takımı olan Liverpool karşısında, takımı Milan ile birlikte Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nu elde ederek hayalindeki bir imkansıza daha ulaşmayı başarıyor.

Kaka, Impossible is Nothing’ kampanyasında çizimini yaptığı imkansız hikayelerinde ise; hayatında önemli gördüğü dönüm noktalarıyla birlikte Atina’da kazandığı 2007 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nun başarısını resmediyor.

Kaynak: www.milliyet.com.tr

Mayıs 25, 2007

Ayakların reklam kokuyo

Karikatür

Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın resimlendirilerek gülünç şekilde anlatılması. Bir insanın veya bir olayın ayrıntılarına girmeksizin, kısa, düşündürücü ve özlü bir fikir vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin göze çarpıcı bir şekilde resimlendirilmesi. Karikatür, bir resim sanatıdır. Bu resimleri çizenlere karikatürcü veya karikatürist denir.

Karikatür, özelliği itibarıyla tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır. Karikatür, konu olan bir kişinin veya bir olayın dikkati çekici özelliklerini ortaya koyar. Çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi hicvetmek, küçültmek ve onunla alay etmek vasıtası olarak da kullanılmaktadır. Alay etmek, insanların birbirlerini hafife alması, rencide etmesi, onu küçük ve gülünç duruma düşürmesi demektir. Bu hususta Avrupalı filozof Bergson İnsanlar, yalnız insanları veya insanlarla ilgili olayları gülünçleştirmeyi düşünmüşlerdir. demiştir.

Çok eski devirlerden beri karikatürün yapıldığı bilinmektedir. Pompei ve Herculanın kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür örneklerine rastlanmıştır. Esas karikatür sanatı, Rönesans devrinde başlamıştır. Fakat Champfleury, eskiden yapılan resimleri karikatürden saymamaktadır. Resme konu olan kişilerin özellikleri aydınlatılmadığı için karikatür sayılmaz. Bunlara bürlesk denir.

Taş, tuğla, vazo ve duvar gibi yerlere yapılan karikatür, baskı makinesi bulunup da kitaplar ve gazeteler yayınlanmaya başlayınca daha da gelişti.

18. yüzyılda yaşamış İspanyol ressamı Goya, siyasi karikatürleriyle ün yaptı. Aynı çağda yaşamış İngiliz ressamı William Hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer verdi.

Gazeteciliğe karikatürü ilk defa Fransız ressamı Charles Philipon getirdi. Hatta 1831'de Paris'te La Caricature Gazetesini kurdu. Ondan sonra İngilizler ve Almanlar da karikatürü gazetecilikte kullanmaya başladı. İngiltere'deki ünlü siyasi mizah dergisi Punch bu çığırın kısa zamanda gelişmesine yol açtı.

Karikatür, kendine özgü sadeliği ve didaktik (öğretici) tarafı sebebiyle herkes tarafından benimsendi. Karikatürde insanları veya tipleri hicivli olarak canlandırma şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur. Mesela, Agostino Carracci ve Giovanni Bernini tarafından ele alınmıştır. 16. yüzyılın tanınmış karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında midesini taşıyan ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden Alman karikatürüdür.

Siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18. yüzyılda çoğaldı. Luterciliğin ortaya çıkışı İngiltere'de Hannover Hanedanıyla Jakobitler arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi karikatürler arasında sayılmaktadır. Son zamanlarda milletlerarası karikatürcüler arasında Fransa'da Sempe,Ronald Searle, Guérin ve Effel; İngiltere'de Sir David Low; Almanya'da da P. Simmel bilinmektedir. Şair ve edipliklerinin yanında Victor Hugo ile Alfred de Musset birer karikatürcüydüler.

Türkiye'de ilk karikatür; Teodor Kasap'ın 1870'te çıkardığı Diyojen Dergisi'nde görüldü. Bilinen ilk Türk karikatürcüsü Ali Fuat Bey'dir.Sultan Abdülhamit döneminde kesintiye uğrayan mizah dergiciliğinde İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte bir patlama olur.Bu dönemin en önemli karikatürcüsü Cem'dir. Damgasını vurduğu Kalem ve çıkardığı Cem dergilerinde batı anlayışına uygun olarak Osmanlı Devletini ve idarecilerini hicvetmiştir.Bu dönemde birbiri ardına çıkan Karagöz, Geveze, Dalkavuk, Davul gibi dergilerde siyasi karikatürün ilk örnekleri verilmiştir. Kurtuluş Savaşı'na karşı Aydede'de Rıfkı ve Kurtuluş Savaşı yanlısı Güleryüz'de Sedat Simavi de dönemin önemli imzalarıdır. Cumhuriyet döneminin karikatürcü simgeleri olarak Cemal Nadir ve Ramiz Gökçe'yi görürüz. Bu iki karikatürcü, çizdikleri sosyal ağırlıklı karikatürlerle Türkiye'de bu sanatın geniş kitleler tarafından benimsenip sevilmesini sağlamışlardır.Aynı dönemin çizerleri olarak Münif Fehim, Sedat Nuri, Şevki Çankaya, Necmi Rıza Ayça, Orhan Ural, Sururi Gümen, Salih Erimez,İhap Hulusi adları da anılmaya değerdir... 1940'ların sonlarına doğru çıkmaya başlayan Marko Paşa dergisinde Mim Uykusuz toplumcu gerçekçi karikatürün başyapıtlarını vermiştir. Aynı dönemde Ratip Tahir de CHP çizgisinde kalem oynatarak politik karikatürlerin başarılı örnekleriyle okuyucuyu buluşturmuştur. Daha sonraki döneme damgasını vuran 1950 kuşağı karikatürcüleri ise batıdaki değişime paralel olarak karikatürde kara mizaha kayan ve yazısız olmaya özen gösteren bir anlayışla eserler verdiler...Eflatun Nuri,Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Ferruh Doğan,Ali Ulvi, Güngör Kabakçıoğlu, Tonguç Yaşar, Yalçın Çetin, Altan Erbulak,Bedri Koraman, Mıstık, Cafer Zorlu gibi karikatürcüler bu dönemde ve daha sonra önemli yapıtlara imzalarını atmışlardır. Aynı karikatürcü kuşağının en genç üyesi Oğuz Aral, 1972'de yayınlamaya başladığı Gırgır dergisiyle, 1960'lar boyunca düşüş gösteren mizah dergiciliğine büyük bir ivme kazandırmış ve 1970'lerin sonunda 300 bin, 80'lerde 500 binin üzeri tirajları yakalamıştır.Hayatın her alanını kucaklamaya çalışan Gırgır karikatürcüleri arasında İlban Ertem, Nuri Kurtcebe, İrfan Sayar, Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci, Necdet Şen, Engin Ergönültaş, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün,Ergün Gündüz,Bülent Morgök, Zafer Temoçin,Birol Bayram, Metin Üstündağ sayılabilir.Aynı dönemde Tan Oral,Sami Caner, Atilla Kanbir, Emre Senan, Kemal Gökhan, Behiç Ak , Musa Kart, Salih Memecan gibi karikatürcüler de daha farklı tarzlarda gazete ve sergi karikatürleri çizmişlerdir...90'lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları filizlenmeye başlamış ve undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.Bu son dönemin önde gelen adları arasında Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Bahadır Baruter, Bülent Üstün sayılabilir...

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi

Lost-it

günün (s)özü 124

İnsanın düşebileceği en kötü durum, yönetemez hale geldiği durumdur.

Montaigne

Tüketici açısından markanın 8 işlevi

a. Saptama

Tüketici, marka sayesinde aradığı ürünü kolayca bulur. Günümüzün tüketim koşulları altında, bir bireyin ortalama ürün süresinin 10 saniye olduğu göz önünde bulundurulduğunda, saptama fonksiyonunun markanın ne denli önemli bir fonksiyonu olduğu anlaşılır. Örneğin,tüketici Coca Cola alırken, reyonda markayı görür ve tanır, yöneldiği ürünü alır ve ilerler. Başka bir markaya yönelip yönelmeme kararsızlığını yaşamaz.

b. Pratiklik

Marka, tüketicisine zaman ve enerji tasarrufu sağlamalıdır. Tüketici inandığı ve düvendiği bir markaya sahip ürünü incelemekle zaman kaybetmez. Örneğin, yiyecek ambalajında şeffaflık önemli olsa dahi, Sütaş peynirlerini karton ambalajlarda satabilmektedir. Tüketici markaya güvenerek, ürün seçerken harcadığı zamandan tasarruf eder.

c. Garanti

Marka, tüketiciyle şirket arasında yapılan bir anlaşmadır. Tüketici aldığı markanın kalitesine ve sürekliliğine inanır. Şirket ise olası bir sorun karşısında tüketicise çözüm garantisi verir. Örneğin, Arçelik’ten buzdolabı alan bir tüketici, buzdolabının bozulmayacağını umar, Arçelik ise olası bir sorun karşısında tüketicisine tamir garantisi verir.

d. Optimizasyon

Tüketici mümkün olan en iyi ürünü aldığına inanır. Örneğin Uno marka ekmek tüketen bir tüketici, bu markanın en iyi un ve en iyi su ile en temiz koşullarda üretim yaptığına inanır.

e. Kişiselleştirme

Kişi, aldığı marka ile kendini ifade ettiğine inanır.

f. Süreklilik

Tüketici, aldığı markanın sürekli ve kalıcı olduğunu bilmek ister. Coca Cola, markanın bu işlevinin farkına vardığında, “Coke” markasını benimsetme kararı aldı çünkü “cola” içecekteki etken maddenin adıydı ve rakip firmalar da isimlerinde “cola” sözcüğünü kullanıyorlardı.

g.Zevk

Zevk, markanın estetik, dizayn,.. gibi gözle görülür özellikleri ile bağdaşan bir fonksiyonudur. Saray marka çikolata yiyor olmak ile Godiva marka çikolata yiyor olmak tüketiciye aynı zevki vermez. “Godiva yiyorum” demesi, tüketicinin o markadan aldığı zevki ifade eder.

h. Etik

Etik, markanın tüketici gözündeki “sorumlu” imajıyla ilişkilidir. Şirketin çevreye ve topluma duyarlı olduğunu ispatlamak marka sayesinde olabilir. Örneğin, The Body Shop imajını markanın bu işlevine borçludur.

Yorumsuz XX

Mayıs 24, 2007

günün (s)özü 123

İlk hata saflığın, fakat sonrakiler suçun ürünleridir.

Oliver Goldsmith

Kadeh

Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü

Oktay Rıfat Horozcu

GSU43

2002'nin en iyi 10 reklam sloganı

ADSlogans Unlimited tarafından sponsor olunan The Advertising Slogan Hall Of Fame organizasyonunda 2002'nin en iyi 10 reklam sloganı sıralamasını birlikte hatırlayalım...

"The ultimate driving machine."
BMW

"When you got it, flaunt it."
Braniff Airlines

"The antidote for civilization."
Club Med

"When it absolutely, positively has to be there overnight."
Federal Express

"No FT, no comment."
Financial Times

"Finger lickin' good."
KFC

"Because I'm worth it."
L'Oréal

"You'll wonder where the yellow went when you brush your teeth with Pepsodent."
Pepsodent

"All the news that's fit to print."
The New York Times

"Let your fingers do the walking."
Yellow Pages

Kedi



Karnı aç olduğunda kendine açındırma konusunda en şekilsizinin bile üstün başarılar sergilediği evcil hayvan. Nisan ayı gelip de dişileri hem güvenli hem de sessiz sakın bi ortam olduğundan apartmanınızın çatı katında yavruladığında, tam açlıktan minikler ölmek üzereyken onları ve annelerini bulduğunuzda tüm kedi sevmezliğine rağmen en ufak sevgi sahibi insani bile yaşamaları ve mutlu olmaları için deli divane eden, herşeyden sonra sokağa bırakıldıklarında hep gözlerin onları aradığı, istediğini yaptırmasını iyi bilen canlılar.

Teşekkürler can ile canan...

Kaynak: ekşisözlük

Mayıs 23, 2007

günün (s)özü 122

Bağışlama, menekşenin kendini ezen topuğa anında bulaşan güzel kokusudur.

George Roemisch

Öğrencileri gerçek reklam - pazarlama projelerinde yarıştırMAyın!"

Eminim pek çok kişi, kurum, kuruluş kızacak şimdi. Eyleme geçip, emek verip, protesto veya karşı görüş yazısı göndermeyecek belki ama kendi aralarında homurdanacak. ‘Sana ne, alan razı satan razı’ diyecek bir bölümü. ‘Reklam sektörüne, pazarlama departmanlarına gençleri zaten almıyorsunuz, alır gibi yapıp süründürüyorsunuz, bari bu yarışmalara bulaşmayın; kendimizi bunlarla göstermeye çalışıyoruz’ diyecek öğrenciler. Okullar ‘Canım, öğrenci etkinliği bunlar; hem sektörler de ilgi gösteriyor, ne sakıncası var’ diyecek...

Olası itiraz ve diş gıcırtılarına, başlıktaki anahtar sözcüğü işaret edeyim: ‘Gerçek’.

Yani, sahici kuruluşların hakiki pazar durumlarından hareket eden, gerçek pazarlama veya iletişim ihtiyaçlarını tarif eden ve yarışmacı (!) gençlerin, kıvrak ve parlak ve kısıtlanmamış beyinlerini çalıştırarak bunlara çözümler önermesini bekleyen okullu yarışmalarından söz ediyorum. Belli başlı üniversitelerin itibar ettiği, her alandan ciddi, saygın, ulusal veya çokuluslu şirketlerin destek verdiği öğrenci yarışmalarından. Ödülü, o kuruluşun ürünleri, stajlar, bilgisayarlar, geziler gibi çeşitli şeyler olabilen etkinlikler. Genellikle üniversitelerin öğrenci kulüpleri tarafından organize edilen, üniversitelerin olanakları da kullanarak geniş okullu kitlelerine duyurulan, yıllardır yapıldığı için hatırı sayılır bir izleyici-bekleyici kitlesi oluşturmaya başlamış alt-kurumları kastediyorum.

Daha fazla uzatmadan, bana sakıncalı gelen yanı belirteyim:
Yapılan, söz konusu projeyi aslında görevli reklam ajansına veya sırf bu proje için görevlendirilecek profesyonel bir kuruluşa vermek ve karşılığını ödemek yerine, belki sıfır belki sıfıra yakın bir maliyetle amatörlere vermek! Kazananlara ödenecek bedel -pardon, verilecek armağanlar veya fırsatlar!- her ne kadar tutuyorsa artık, kazanamayanların çalışmalarını da elde ettiği için, hiç öyle fena bir alışveriş sayılmaz... Sömürme, suiistimal, ucuza kapatma, kandırma, iğfal vb. gibi, istediğiniz kadar çeşitlenebilir eylemin etiket cetveli.

Gelirini bu tür çalışmaları profesyonel olarak yaparak sağlayan reklam ajanslarının ve benzeri uzmanlık kuruluşlarının da bu tür yarışmaların sonuçlarından yararlanması, yararlanacağını hesaplayıp desteklemesi, acıklı olan bir başka durum. Basitçe, çıkan fikirlerin girdi olarak kullanılması ve işlenerek gerçek dünyada hayata geçirilmesi, gıda zincirinde başkalarının kolay yoldan nasiplenmesini sağlıyor.

(Boğaziçi Üniversitesinin düzenlediği AdVenture yarışmalarından birine seçici kurul üyesi olarak davet edilmiştim. Bu tür görevlere handiyse ‘Kürt Memet nöbete!’ çağrısı alan ve de salak gibi sürekli evet diyen bendeniz, toplantı günü üniversiteye gittiğimde gördüm ki, proje İstanbul Belediyesinin, projede fiilen çalışan bir ajansı da var, ajansın temsilcisi de seçici kurulda... Çıkan fikirleri, yarışmayı kazansınlar kazanmasınlar, ajansın kullanabileceği yarım ağız ifade edildi! O günkü mesaiyi yaptım ama ertesi gün gitmeyi reddettim.)

Yoksa, öğrencilere, öğrendiklerini uygulamayı deneyecekleri okul içi veya okullar arası yarışmalar yaptırmaya karşı değilim.
1990’lı yıllardan beri, özellikle Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletmecilik Fakültesinde verdiğim reklamcılık derslerinde, sınıfta oluşturulan öğrenci ajansları arasında yarışmaları kullanıyorum.
Ama markası, ürünü ve pazar durumuyla kurmaca bir brif ile!

Yıllar içersinde neler yapmışız örnekler vermeye çalışayım: Simit ürününü bir biçimde markalama ve yaygınlaştırma projesi! -80’lerin sonu Anadolu Üniversitesi; 2000’ler ODTÜ, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Reklamcılar Derneği eğitimleri-. Bir Türkiye gezisi sırasında güya Kavaklıdere’nin doğal köpüren şarabını gören ve dava açmayı düşünen Mösyö Lanson, ürünün tadına baktıktan sonra iletişim kuruyor ve ‘ürünü çok beğendim, şampanya diyemeyiz ama bir kalite damgası-onayı verelim’ diyor. Öğrenci ajansları da bunun sonuçlarını ve reklamını düşünüyorlar -90’ların başı, ODTÜ-. İçinden harfler çıkan hayali bir hazır çorbayı annelere-çocuklara konumlandıran kampanya -90’lar ODTÜ-. Froza markasıyla donuk ürünler pazarlayacak hayali kuruluşun lansman çalışması -ODTÜ 90’lar-. B’ankara adlı bir banka lansmanı -90’lar ODTÜ Gay-lezbiyen dergisi lansmanı, sol gençlik partisi lansmanı, Ankaralı Namık’ı genel kitlelere sevdirme kampanyası, toz votka isim çalışması ve lansmanı, aktif enzimli ayran olmayan yoğurt içeceği isim çalışması ve lansmanı, hazır kapı lansmanı, İzmir kent markası, bir perukçu için günlük kullanımı geliştirme kampanyası, fuzzy-logic ile çalışan ve birkaç malzemeyi koyduktan ve bir iki düğmeye bastıktan sonra istenen yemeği kendi kendine pişiren bir mutfak gereci, THY’den uluslararası marka çıkarma çalışması... -2000’ler, ODTÜ, İzmir Ekonomi, Adschool-. (Bütün uyarıma rağmen kalkıp Kavaklıdere’ye bilgi almaya giden öğrencilerin yaptığını ve reklam müdürünün heyecanla sunum gününe konuk dinleyici olarak gelmesini saymazsanız, ilgili kuruluşun haberi bile olmuyor. Ya da, dediğim gibi tamamen hayali, kurmaca şirketler, brifler söz konusu.)

Belki tek ayrıcalık, toplumsal bir konuda, kâr amacı gütmeyen bir dernek, kuruluş, örgüt veya hareket için kesinlikle pro bono, yani iyilik için -ücretsiz- yapılacak çalışmalar olabilir. Bunda da gözetilmesi gereken, yarışmayı kazanan fikrin ve/veya uygulamanın yine yardım-iyilik temelinde hayata geçirilmesi ve ücretsiz yayınlanması olmalı. O toplumsal örgütün, ücretli çalışan ajansının bulunmaması olmalı.
Gözlediğim bir başka nokta şu: Basın reklamı içeren yarışmalarda, çağın bilgisayar ve Internet olanaklarının görsel sağlamak için kullanılmasını haydi kabullendik diyelim; grafik uygulama tarafında, çaktırarak veya çaktırmadan profesyonel veya bu alanda eğitim görmekte olan birinden destek almak gibi bir faullü bir durum oluyor. Fikir vasat veya zayıf -hatta yanlış-, metin -hatta Türkçe- zayıf veya kötü bile olsa, grafik ve görsel paketleme şıksa, seçici kuruldaki reklam verenlerin gözü ve içi gidiyor! Bir dakika, bu ne yarışmasıydı, strateji-fikir mi yoksa uygulama mıydı, diye sormak da fayda etmiyor çoğu kez. Seçici kurulun yapısına, işleyişine ve olgunluğuna bağlı olarak, doğru yola geri dönmek mümkün oluyor veya olmuyor.

Son çağrım öğrencilere ama ne kadar duyacaklar veya ruhlarını okşayacak bilemiyorum.
Erken veya zamansız kariyer düşleri kurmayın. Staj yapma, iş kapma paranoyalarına girmeyin. Bunların itelemesiyle, emeğinizi, beyin gücünüzü bedavaya vermeyin, ucuza sömürülmesini kabullenmeyin:

Gerçek reklam - pazarlama projelerinde yarışMAyın!


Haluk Mesci

GSU42

Mayıs 22, 2007

eNSTaNTaNeLeR 18

* Yaratıcı Kumpanyalar

* Kreatif Diktatör

* Beleş Brif

* Delik Deşik Planlama

* Reklam Sazanı

* Sana(r)t Yönetmeni

* 360 Derece İletişirim!

* Bu duvarı pazarlamalı mı, pazarlamamalı mı?

Yorumsuz IXX

Hobby ile çılgın bir gün yaşayın!


Bütün gece yatakta dönüp durdun, sabah aynadaki görüntüne şok oldun. Her sabah aynı terane. Bıktıran usandıran rutin bir işkence. Yine uğraşıp dur saçlarını düzeltmek için saatlerce...

Her günün ayrı bir “Crazy Hair Day” ya, şapka taksam da mı saklasam yoksa kazıtıp da mı kurtulsam diye kendine boşuna sorup durma, işte kabusu keyfe dönüştüren pek keyifli bir site ve Hobby jöle ile artık kontrol sende.

Cesurum, komiğim, saklayacak bir şeyim yok benim diyorsun duyuyoruz, kontrolsüz saçlarından etkilenecek milyonlarla seni buluşturuyoruz. Hadi çekinme, çek bir fotoğrafını göster çılgın saçlarını cümle aleme. Hemen üye ol, resmini yükle. Gelecek ilginç yorumları bekle.

En kötü ilk 5 saçı birer dijital fotoğraf makinesi ile ödülleniyor, üstüne üstlük en kötü saç sahibi bir arkadaşıyla beraber 22 Günlük Global Pass Interrail’e gidiyor, Avrupa’da kontrol bende diyor, üstelik 1500 YTL harçlığı da unutulmuyor. Sitede dolaşanlar sadece kah kah gülmekle kalmıyor; Resimleri yorumlarıyla şenlendiriyor ve oylamaya katılan her 100. kişi Hobby’den koskocaman birer hediye paketi kazanıyor.

Yarışmaya son katılım tarihi 15 Haziran 2007.
Yarışma ile ilgili detaylar için Katılım Koşulları sayfasını okumayı unutmayın!

günün (s)özü 121

Hiç kimse rastlantıyla ya da onun aracılığıyla doğru ve akıllı olmaz.

Aristo

GSU41

Koyverme, Oy Ver!


Yeditepe Üniversitesi Reklâm Tasarımı ve İletişimi öğrencileri olarak bizler, sosyal sorumluluk bilinciyle yola çıkarak hazırladığımız bu projede amacımız ülkemizin geleceği olan genç seçmenlere oy verme bilincini aşılayabilmektir.

Atatürk’ün bize armağan ettiği Cumhuriyet’in ve demokrasinin tek bir şartı varsa o da oy kullanmak yani milli iradeyi egemen kılmaktır. Bu doğrultuda bizim hedefimiz 18–30 yaş arası vatandaşlarımıza okullarında, görsel ve yazılı basınla ve de çeşitli mecralar aracılığı ile ulaşarak gelecekleri konusunda söz sahibi olabilmek için seçimlerde sandık başına gitmeleri, duyarlı bireyler olmaları yönünde bilinçlendirebilmektir.

Yeditepe Üniversitesi’nin bir başlangıç noktası olarak belirlenmiş olduğu projede, ilk etapta İstanbul’da bulunan diğer 22 üniversite ile ilgili bölüm başkanlıkları, iletişim fakülteleri dekanlıkları ve rektörlükleri aracılığıyla irtibata geçilmesine karar verilmiştir. Bu proje kesinlikle ve yalnızca bir sosyal sorumluluk projesidir. Hiçbir siyasi partinin ya da sosyal grubun lehine çalışmak amacı güdülmemektedir. Sizlerin de destekleri ile amacımız bu projeyi olabildiğince fazla insana ulaştırabilmek ve Türk Gençliği’ne KOYVERME, OY VER! dedirtebilmektir.

Mayıs 21, 2007

günün (s)özü 120

İyi bir konuşmacı, etkili konuşmasını bilen değil, gönlü bir inançla sarhoş olandır.

Ralph Waldo Emerson

Çocukluk



Bir parça çikolatanın hazine değerinde olduğu dönemdir çocukluk. Sayı kavramı denilen bir şey yoktur. Kendisini kovalayan köpekler bin tane, babanın maaşı on trilyon, yoldan geçen arabalar bir katrilyondur. Herkes erişilemeyecek kadar büyük gözükür göze. Yetişkinler ne ağaçların gölgelerinin geceleri canlandığının, ne yatağın altındaki canavarın, ne küvetteki tahliye deliğinin üzerine basanı yutacak güce sahip olduğunun ne küçük kardeşin kendisini ortadan kaldırmak için yaptığı planların ne de büyük dayının dişlerini çıkarabildiği yetmezmiş gibi aynı zamanda gözlerini balon gibi şişirebildiğinin farkındadırlar. Kreş öğretmeninin sözleri kanundur. O yüce bir insandır. Her şeyi bilebilir. Sırf onun gibi olabilmek için umutsuzca büyümek istenilen bir dönemdir çocukluk. Ne var ki bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Zaten daha ilkokula bile bir milyon yıl vardır.


Teşekkürler walking head...

Kaynak: ekşisözlük

Değişim

Akıntıya karşı değil onunla birlikte
ak. Değişimin gerekli olduğunu hissettiğinde
değişmek için istekli ol, değişime
direnç göstermeye çalışma. Çok esnek
ol. Açık ol ve tutumun asla ’Ebeveynim için yeterli
olan benim için de yeterlidir’ şeklinde
olmasın. Sen eğer o tutumlarda olursan
değişim hiçbir zaman gerçekleşmez,
oysa değişimlerin olması gerekiyor.
Yeni olan eski kalıba uymaz, çünkü yeni
eskisinden daha gelişmiş olduğu için daha
fazla yere ihtiyacı vardır. Onunla gelişerek
ona fazla yer aç. Direncin olmadığı yerde
değişim işleminin sancılı olması da gerekmez.
Bir bitki artık saksıya sığmıyorsa, onun köklerinin
gelişebilmesi için yeni bir saksıya dikilmesi
gerekir. Bilincin eski kavramları aştığı zaman,
yeni ufuklara doğru genişlemesine izin vermelisin.
Bu işleyiş son derece doğal bir şekilde
gerçekleşebilir;herhangi bir stres yada
gerginliğe gerek yoktur. Sen sadece oluruna bırak,
rahatla ve kendinin nefes almak kadar doğal bir şekilde
değiştiğini ve geliştiğini ve eski
olandan yeniye doğru ilerlediğini hisset.

İçimizdeki Kapıları Açmak
Eıleen Caddy

It is pozi+if

Innovation Tour kapsamında bugün Sabancı Üniversitesi'nde 3M/Post-It marka ekibine iki kişilik ajans pozi+if :) olarak yenilikçi fikirlerimizden oluşan bir sunum gerçekleştirdik.

Peki ne dedik? Zincir mağazalarda Post-It için konumlandırmadan, ağızdan ağza pazarlamaya; birebir pazarlamadan yaratıcı açıkhava çalışmalarına varana dek birbirinden eğlenceli öneriler sunduk.



Ve dedik ki; if it is post-it, it is pozi+if.
Finallere az kaldı, çıldıracağım..!

Mayıs 20, 2007

günün (s)özü 119

Çok yazmak, çabuk yazmak hiç de önemli değildir. Dünya, "nasıl" yazdığınıza değil, "ne" yazdığınıza bakar.

G.Henry Lewes

Paradoks IX

Bu dahil bütün genellemeler yanlıştır.

Friedrich Nietzsche

GSU40

En Yüksek Kulenin Türküsü

Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.

Dayandım nasıl da
Unutamam bir daha artık,
O korkular, kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belalı susuzluk
Kabartıyor damarlarımı.

Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.

Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, günlüklerin
Çiçek açıp büyüdüğü,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.

Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.


Arthur Rİmbaud

Çeviri: İlhan Berk

Campus Innovation Tour

Mayıs 19, 2007

Dikkat! Sanat Var

Sanata dikkat çekmek amacıyla olsa gerek Taksim'de bir dükkanın camında rastladığım uyarı(!)

günün (s)özü 118

Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felâket azalmaz.

Benjamin Franklin

Mr. & Mrs. Brown'u Kaybettik

Özellikle 90'lı yıllarda ingilizce öğrenenlerin yakından tanıdığı "Mr. and Mrs. Brown", Bursa'daki bir yabancı dil eğitim merkezinin(English First) reklamlarında yaratıcı bir şekilde kullanıldı.

Mayıs 18, 2007

GSU39

Türk Kahvesi


Ehli keyfin içmesini ve yapmasını bilmekle yükümlü olduğu lezzetli alışkanlık. İyi bir kahve için gereken şey, şekeri suya attıktan sonra, kahveyi eklemek ve kahve kendi kendine dibe çökmeden kesinlikle karıştırmamaktır. Daha sonra ise şöyle bir karıştırılır ve taşmadan önce 2 kerede fincanlara doldurulur.

Burada işin sırrı, ilk önce şekeri koyup, kahve dibe çökene dek geçen sürede o şekerin az bişey karamelize olmasını sağlamaktır. İdeal kahve 2 kışilik olandır. Birarada pişirilen kahve - fincan sayısı artarsa, kalite de düşer. (Bir kerede 3-4 kışiye aynı cezvede kahve yapmayınız / yaptırmayınız.)

Ne kadar ağır ateşte olursa o kadar lezzetli olur. ideali mangal közünde ve bakır cezvede yapılan kahvedir. Ehli keyfin keyfini taze elden taze olanının tazeleyeceği unutulmamalıdır.

Hadi afiyet olsun.


Teşekkürler bigbrother...

Kaynak: ekşisözlük

Lösev

günün (s)özü 117

Başkalarının bilgileri ile bilgili olabilirsiniz ama sadece kendi aklınızla akıllı olabilirsiniz.

Montaigne

Mayıs 16, 2007

eNSTaNTaNeLeR 17

* Burda delilerden ben anlarım!

* Aşklarımız çift kişiliktir.

* 21. yüzyıla 100 yıl ara versek...

* Dinleyeyim. Dinle. Dinleşelim.

* Kalbim 7 gün 24 saat açık!

* İsyanım sana değil, sektörüme!

* Şeriat yzyzyzyzzz...anlısı

* 'Traffic in Bosphore'
Coming Soon

Rastgele

Robert McKee Story Semineri


For over 15 years, Robert McKee's Story Seminar has been the world's ultimate writing class for over 50,000 screenwriters, filmmakers, TV writers, novelists, industry executives, actors, producers, directors and playwrights.

Story is Supreme

Robert McKee's Story Structure is the world's ultimate story and screenwriting class because it effectively demonstrates the relationship between Story Design and Character. Using examples from over 100 films, Robert McKee demonstrates that structure and design are about form and principles, that structure is not plot, rigid rules, formulas or "Hollywood" movies.

Structure is Character

Characters are what they do. Story events impact the characters, and the characters impact events. Actions and reactions create revelation and insight, opening the door to a meaningful emotional experience for the audience.
Story is what elevates a movie, transforming a good film into a great one. Movie-making is a collaborative endeavor -- requiring great skill and talent by the entire cast, crew, and creative team -- but the screenwriter is the only original artist on a film.

Everyone else -- the actors, directors, cameramen, production designers, editors, special effects wizards, and so on -- are interpretive artists, trying to bring alive the world, the events, and the characters that the screenwriter has invented and created.

Robert McKee's Story Seminar is a comprehensive, superbly organized exploration of all elements, from the basics to advanced concepts. It is a practical course, presenting new perspectives on the craft of storytelling, not just for the screenwriter but for the novelist, playwright, journalist, and non-fiction writers of all types.

Çiçek Bahçesi

'Sanal alemde çiçeklerle dolu bir bahçem olsun!' diyenler tıklasın...

günün (s)özü 116

İnsanların kötü olduğunu görmek beni şaşırtmıyor ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.

Goethe

GSU38

Hürriyete Doğru

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikce
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...

Orhan Veli Kanık

Mayıs 14, 2007

Yorumsuz XVIII

günün (s)özü 115

Tanrı bize iki yuvarlak organ verdi: Biri oturmak, diğeri düşünmek için. Başarımız hangisini daha çok kullanacağımıza bağlı!

Ann Landers

Mayıs 13, 2007

Analı Manalı

Pazarlama nedir?

Bir profesör, yüksek lisans öğrencilerine pazarlama kavramlarını anlatıyordu:

1. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına giderek “Çok zenginim. Evlen benimle!” dediniz. Bu, doğrudan pazarlamadır.

2. Bir grup arkadaşınızla katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Arkadaşlarınızdan biri kızın yanına gitti ve sizi işaret ederek kıza “O çok zengin. Evlen onunla!” dedi. Bu, reklamdır.

3. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına gidip telefon numarasını aldınız. Ertesi gün arayıp “Çok zenginim. Evlen benimle!” dediniz. Bu, telepazarlamadır.

4. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Kalkıp kravatınızı düzelttiniz, ona doğru yürüyüp içkisini tazelediniz, arabanın kapısını açtınız, çantasını düşürünce eğilip aldınız, küçük bir gezinti teklif ettiniz ve sonra “Bu arada ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?” dediniz. Bu, halkla ilişkilerdir.

5. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanınıza geldi ve “Duyduğuma göre çok zenginmişsiniz. Benimle evlenir misiniz?” dedi. Bu, marka bilinirliğidir.

6. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp “Ben çok zenginim. Evlen benimle!” dediniz. Suratınıza okkalı bir tokat yapıştırdı. Bu, müşteri geribildirimidir.

7. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp “Ben çok zenginim. Evlen benimle!” dediniz. O da sizi kocasıyla tanıştırdı. Bu, arz-talep uyuşmazlığıdır.

8. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaştınız, ama siz birşeyler söyleyemeden önce biri gelip ona “Ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?” dedi ve kız onunla gitti. Bu, sizin pazar payınıza göz koyan rekabettir.

9. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp “Ben çok zenginim, evlen benimle!” diyecekken karınız geldi. Bu, yeni pazarlara girememektir.


Kaynak: Marjinal Reklam ve Tanıtım

Slogan 'anne' olursa...

Olips
Annenizin onayladığı şeker

Sana
Özen gösteren anneler için...

LaVache qui rit
Çocukların sevdiği, annelerin güvendiği peynir!

Arçelik Küçük Ev Aletleri
Annem Bana Kalır

Ülker Hanımeller
Anne eli değmiş gibi

günün (s)özü 114

Aktör bir dramı bir elbise gibi alır, giyinir, sonra buruşturup atarak bir başkasını alır. Ama bu attığı elbise ondan daha fazla yaşar.

Alfred de Vigny

Batının Doğuyla Buluştuğu Yer

Der Spiegel dergisinin internet sitesinde 17 İstanbul foroğrafı "Batının Doğuyla Buluştuğu Yer İstanbul" başlığıyla yayınlandı. Diğer fotoğraflara göz atmak istiyorsanız başlığa tıklayınız.

Mayıs 12, 2007

İşte o an(ne)

'Anne' şiiri

İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum.

Acı nedir
Tatlı nedir... Bilmezdin
Dilin damağın
Ben oldum.
Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum.

Belki kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini...
Tülün duvağın
Ben oldum!

Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
'Onun annesi' diyorlar...
Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu kırdın...
İncinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum...

Layık değildim
Layık gördüler
Annen oldum yavrum
Annen oldum!

Arif Nihat Asya

günün (s)özü 113

Öğrendiklerini bir saat gibi cebinde taşı. İkide bir saati olduğunu göstermek isteyen insanlar gibi ortaya çıkarma. Eğer biri sana saati sorarsa söylersin, ama her saat başında sorulmadan saat kulesi gibi ötme.

Lord Chesterfield

Anne


En canının yandığı, en çaresiz olduğun anlarda aklına gelen ilahı varlık, yeryüzündeki melek. Seni dünya üstünde kimsenin onun kadar iyi koruyamayacağını bilmenin getirdiği sonsuz güvenin dört harfli, iki heceli hali. Senin için en çok endişelenen, en evhamlı ama en güzel insan. Sırf seni kimse eleştirmesin diye sana en acımasız eleştirileri yapabilen yegane dürüstlük. Senin mutsuzluğuna hemen çare bulmak isterken kendi mutsuzluklarını unutuveren insan. Anne olmak herkesin harcı değil, ben onun kadar iyi anne olamam diye düşündüren melek...

Teşekkürler breseis...

Kaynak: ekşisözlük

Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...


Nazım Hikmet

Mayıs 11, 2007

günün (s)özü 112

Herşeyi denerim ama yapabildiklerimi yaparım.

Herman Melville

Yorumsuz XVII

Para mı huzur mu?

Bilim adamlarının ”insanların mutlu olmasını ne sağlıyor?” araştırması...

İyilik yapmanın bambaşka bir faydası ortaya çıktı. İyilik yapmak kendinizin de iyi hissetmenizi sağlayacak, yeni yapılan bir araştırma öyle diyor..

Kentucky Louisville üniversitesinde psikolog bilim adamı Michael Steger, insanların hayatlarına nasıl yön verdiğiyle ilgili birçok araştırma yaptı. Örneğin, Pat Tillman adlı ünlü bir hokey oyuncusu, bütün şan şöhret ve parayı bırakıp orduya katıldı sonra da Afganistan'da öldürüldü. Buna karşın Paris Hilton adlı diğer bir ünlü, toplum karşısında her türlü sığ hareketlerini sergilemekten asla vazgeçmiyor.

Psikolog Steger, şu soruya cevap aradı , “zevk sefa peşinde koşmak mı yoksa iyilik yapmaya çalışmak mı insanların mutlu olmasını sağlıyor?”

Yapılan araştırmada, çelişkili sonuçlar ortaya çıktı ilk başta çünkü acaba mutlu insanlar mı iyilik yapmayı tercih ediyordu, yoksa iyilik yapan insanlar mı mutluydu? Sorular değiştirildi ve araştırma sonuçları ilginçti.

Araştırma sonucunda, zevk ve sefa peşinde hayatlarını sürdüren insanların bundan mutlu olmadığı ve pişmanlık duydukları, fakat kendisini iyilik yapmaya adamış insanların mutlu olduğu ve hayattan zevk aldığı ortaya çıktı. Yani iyilik yapan insanlar sadece karşılarındakileri değil kendilerini de mutlu ediyordu.

Ne dersiniz, bu araştırmayı okuyan hayatı sadece gez-toz-eğlen olarak algılayan insanlar iyilik yapmaya başlarlar mı sizce?

Kaynak: Türkiye Post

Mayıs 10, 2007

Şiirİstanbul: Edebiyatın büyük haftası!

II. Uluslararası Beyoğlu-İstanbul Şiir Festivali 14-21 Mayıs günleri arasında evrensel şiir ateşini Beyoğlu’nda bir daha yakacak.

Tarih boyunca nice şiirlere konu olan İstanbul, Türkçe’den ve dünya dillerinden dizelerle evrensel bir buluşma noktası oluyor.

II. Uluslararası Beyoğlu-İstanbul Şiir Festivali'ne şiiri ve İstanbul'u seven herkes bekleniyor. Festivale katılacak şairler, festival programı, organizasyonun ayrıntıları ve yarışma bilgileri için tıklayın ve daha fazlasını öğrenin!

Suyunu çıkarmışlar...

Beşiktaş'ta yeni açılan bir büfe, Bodrum Buffet...
İçerideki ilanları dikkatimi çekti, paylaşayım dedim.
Mekânın isminden, rengine tüm çalışmalarını aynı zamanda
reklam işiyle de ilgilenen büfe sahibi yapmış.
Farklılık getirmiş, tebrikler!

günün (s)özü 111

Akıllı insanlara gülmek, delilerin ayrıcalığıdır.

Jean de La Bruyere

GSU37

ümit, çare, sizsiniz.

Ya ümitsizsiniz.
Ya da ümit sizsiniz.
Ya çaresizsiniz.
Ya da çare sizsiniz.

Behçet Necatigil

Pis Elektriklerim IV

* Şehirlerarası otobüslerde muavinin kolonyayı üzerine boşaltması

* Para üstünün tamamıyla bozuk paralardan oluşması

* Evden şemsiyesiz çıktığımda yağmura yakalanmak

* Bankamatiklerin bazen 20 ytl vermemesi

* Bloga bir yazı ekleyim derken yazının kopyalamadan önce silinmesi

Mayıs 08, 2007

GSÜ fest ' 07

Galatasaray Üniversitesi Ortaköy kampüsünde 4 gün 4 gece eğlenceye hazır mısınız?

eNSTaNTaNeLeR 16

* Tüketiciy(l)e gidin!

* Anı yaşa(t)!

* Sana(r)tçı

* Hoş(not)suzluk

* Temel içgüdü(k)

* Ayyy Pod Kırdım!

* Amazon: Amma Uzun!

* Amerika: Amma Irak(!)

Yorumsuz XVI

günün (s)özü 110

Bilmek yapabilmek değildir, belki yapabilmek bilmektir.

Ziya Gökalp

Masa Lambası



Güçlü duygusal bağların kurulabileceği, dost potansiyeli taşıyan eşyalardan biri olabilir... Masa başında geçirilen sayısız saatlerde, bilgisayarın başında çalışırken sıcacık sarı ışığıyla konuşabilir bazen... Siz uyursunuz, uyuklarsınız... Şehir uyur, ev uyur, çalışmalarınız bile derin derin uzaklara dalar gider... Kafanızı bedeninizin içine hapsedip masaya kapanmışken siz, o tepenizde durur.

Işığını göz kapaklarınızdan sızdırarak sizi ürkütmeden uyandırır.

Siz yıkılmışken ve yığılmışken o dimdik yanınızdadır. Gündoğumunun lacivertliğinde de, günün ilk ışıklarında da, siz onun 'cipınk' eden düğmesini kapatana kadar... Bir sonraki kavuşmaya dek...

Teşekkürler dora...

Kaynak: ekşi sözlük

Mayıs 07, 2007

GSU36

Barkod



Elektronik etiket olarak da adlandırabileceğimiz barkodun ambalajlamada kullanılmasıyla önceden yaşanan birçok problem ortadan kalkmıştır. Yapılan araştırmalara göre klavyeyle ürün hakkında fiyat veri girişi sırasında 1/300 hata oranı saptanmışken, barkod kullanımıyla bu hata oranı 1/3.000.000’a kadar düşmektedir. Barkodun marketlerde ve büyük alışveriş merkezlerinde kullanılmasıyla müşterilerin kasada ödeme yapmak için bekleme süreleri düşmüş, satıcılar ve üreticiler için de tüketici alışkanlıkları ve tercihleri hakkında doğru ve hızlı bilgi toplama kolaylığı sağlanmıştır. Sağladığı tüm bu kolaylıkların yanı sıra, barkod tedarik zincirinin de vazgeçilemez bir parçası olmuştur.



Barkod Sisteminin Avantajları

Üreticiye faydaları
Çizgi kod sisteminin en büyük avantajı dünyanın her yerinde geçerli olan tek bir numara kullanmayı mümkün kılmasıdır. Üreticiler, uygulanan çizgi kod sistemi ile satış anında kasa kayıt edicisine otomatik olarak toplanan temel bilgiler sayesinde ,yeni bir ürünün satışındaki başarıyı ve satış artırma imkanlarını süratle izleyip değerlendirebilirler.

Tüketiciye faydaları
Çizgi kod sistemi satış anında kişileri hata yapma riskini azaltır.İşlemler kısa sürede ve kesin doğrulukla yapılır.Ürünlerin üzerindeki çizgi kod işaretleri o mal hakkında her türlü bilgiyi kapsadığı için ortaya çıkabilecek hatalara karşı bir bakıma güvence niteliğindedir.

Toptancıya faydaları
Çizgi kod sistemi ambarlara gelen malları bilgisayarlara daha çabuk ve hatasız işlenmesinde, sevkıyat işlerinde, sipariş kayıtlarında depolamada toptancılara büyük kolaylıklar sağlar. Ayrıca perakendecilere yönelik hizmet ve bilgi akışında sürat sağlanarak dağıtımcıların idare bilgilerinin geliştirilmesine de katkıda bulunur.

Perakendeciye faydaları
Sistem,mağazalarda günlük işleri hızlı ve hatasız olarak yürütülmesini sağlar. Hesapların işlenmesi, kasanın kapatılması ve daha önce el ile yapılan pek çok işlemin otomatik olarak süratle yapılmasına imkan sağlar. Personelin verimliliğini artması ve zamandan tasarruf açısından da büyük yaralar sağlayan barkod sistemi, malları raflardaki dağılımını kolayca takip ederek eksikliklerin zamanında sipariş verilmesine yardımcı olur. Fiyat ayarlamalarında ve kasiyerlerin fiyat ezberlemelerinde sağladıkları yanında yanlış işlem yapmak gibi büyük sıkıntılar veren durumların ortadan kaldırmaktadır.
 
Clicky Web Analytics