Mayıs 01, 2006

kime yaşıyorum..?

hiç aklından geçirdin mi kim için yaşadığını? kendin, ailen; yoksa bir başkası için mi? önemli mi peki kime yaşadığın? yaşamak zorundasın bir kere! bir saniye de olsa bir asır da sürse yaşamak şart bu yalan ve sahte dünyada... fakat kim için yaşadığını bilmelisin hayatta. çoğunluğun aklına gelen ilk kişi kendisi olacaktır elbette!

insanoğlunun yakasına yapışan ve doğumundan beri bırakmayan bir bencilliktir aldı başını gidiyor. haklı bir bencillik bizimkisi. yemek yiyorum, su içiyorum, sinemaya gidiyorum, sınavıma çalışıyorum, erken kalkıyorum, ilişki yaşıyorum, dertlerimi paylaşıp daha az üzülüyorum, seviyorum, görüyorum, biliyorum; yani hep kendi adıma bir şey yapmakla meşgul oluyorum. bütün bunlar kendimiz için değil de kim için peki? kimlerin çıkarına çalışıyoruz ki? her işin altından bir ben çıkıyor kazdığınızda.

çevrende bu kadar insan varken aralarında ihmal ettiğin birileri mutlaka olacaktır; sen istemesen de fark etmesen de...gurbettesin her şeyden önce... annen, baban, kardeşlerin... yeni doğan kuzenin mesela... adı neydi kerâtanın? evlenen teyzenin kocası ne iş yapıyordu sahi? mahallenden, eskilerden kimler kaldı acaba? çocukluğumun bakkalı taşınmış. kim bilir nerelerdedir şu an pekmezci Hüseyin amca? pisti filan ama iyi adamdı. her gün okul dönüşü bulmacasını çözerdiniz ya beraber...ne günlerdi be..! köydeki Elmas teyze ne yapıyordur? yeni doğan buzağıyla kim ilgilenecek peki? babaannem de tandırda gözleme mayalıyordur herhalde; ne yapsın kadıncağız?-yaş olmuş yetmiş... 22.00 TRT haberlerini hiçbir şey anlamasa da seyreden dedeme ne demeli? ne de benzerdi Musa Eroğlu’na , bakar bakar gülerdik ya hani...arkadaşların ne yapıyordur? ortaokuldan iki üç tanesi aklında, birisi Konya’da...4 yıla kalmaz doktor olur çıkar karşına ‘Dr. Mehmet Bey’ diye 10 yıllık kankan Memoş... liseden dostlarını ne yapmalı? yakında olup görüşemediklerin, uzakta olup arayıp da soramadıkların... aklından bir an bile çıkartamadığın tertemiz duygu yüklü platonik aşkını ne yapmayı düşünüyorsun? çok beğendiğin halde yüz vermediğin ela gözlü kıza ne olacak? bir de hemen yan sınıfta bakışlarını gizleyemeyen utangaç kızın halini düşünsene!

ama biliyorum söyleniyorsun kendi kendine, bağırıyorsun, kızıyorsun bu düzene, bir tane var benden; bedenim-ruhum keşke bölünebilse diyorsun ya nafile! senin de bir kalbin var... bilirsin ne de hassastır o... o kilidi ne zaman, nerede ve nasıl kıracaksın?
neden bunca yaşanan alenen acılar? acı çekeceğim diye çekilmek her şeyden... alıkoymak kendini heyecandan... korkmak keder-i aşktan... kaçmak sevdiğinden... savrulmak alabildiğine... unutamamak maziyi... sevmek ölesiye... ölmek sevesiye... ama o bilmemek... ya da bilip de bilmemezlikten gelmek... hep atmak bir yerlere... içten savaşmak daima... olmak ya da olmamak... belki de olamamak...olmanın olmasını; olmamanın da olmamasını beklemek... nedendir bu boyun eğmeler, çaresizliğe yönelmeler? hayat boyu bunu benimsemek nedendir? ne saçma anlayıştır bu..?

her şeyi analizle çözeceğimizi sanıyoruz, yanılıyoruz, tıkanıyoruz bir yerde... takılıyoruz basamaklara, düşüyoruz aşağılara... sorun sorunu bulamamakken, herkes sorun yaratma peşinde... çözüm bulanı dışlarken hayatta; sorun çıkartanı basıyoruz bağrımıza... bu ayrıntıyı anlayabilseydik hayatta, yıllardır varlığımızı varsayıp yokluğumuzu tartışırdık... varolmak düşünmekse,düşünmek inanmaksa, inanmak sevmek; sevmek de yaşamaksa şu tik taklı dünyada, yaşıyorum ya... kime yaşadığımı bilmeden yaşasam da...
 
Clicky Web Analytics