Mayıs 14, 2006

gitmek güzeldir

Hiç kimseyi özleyecek kadar çok sevmiyorum kendimi...
Altay Öktem

Altay Öktem'e ithafen...

gitmek güzeldir... önemli olan nereye gittiğin ya da nereyi geride bıraktığın değil; giderken yanına neleri aldığın, peşinde neleri sürüklediğindir. tozlanmış bir Elvis plağı, 70’li yıllardan kalma bir Barış Manço kaseti, bir ayakkabı bağı, kırık bir biblo, kopmuş bir kolye, yırtık-vesikalık bir resim, gerekirse saklamak üzere cebine attığın bir iki gereksiz telefon kartı... bunlardır aslında gitmeyi güzelleştiren, gitmeyi anlamlı kılan. özlemi doyasıya yaşatan, sevgiyi yücelten, kalpleri birleştiren...


hepsi bir yana; plağın üstündeki toz önemlidir. asla silinmemelidir! üstündeki toz taneleri halının, koltuğun üstünden kalkıp plağa doğru uçuşurken hangi aşk yaşanıyordur o odada? Ya da siyah-beyaz vesikalığın arkasına yazılan o ‘bitaneme’ diye başlayan sözlerde ne duygular saklıdır? kim bilir! Barış Manço ‘gülpembe’ derken ne fırtınalar kopuyordur yüreğinde, beş on kontürlük telefon kartıyla beklenen kulübenin önünde nişanlısının kısacık bir ‘alo’ deyişini duymak için sabırsızlanan Onbaşı Murat neler vermezdi ki o anlamlı sesi bir defa daha duyabilmek için...


gitmek güzeldir... duvarları geride bırakmak, daha da güzeli engelleri aşmak, özgürlüğüne adım adım ilerlemek, sevmeye hasret kalmak, çaresiz bir şekilde beklemek, zavallılığını büyütmek bir köşede, bir dağ başı yalnızlığı yaşamak, bir de üstüne o yalnızlığı paylaşamamak güzeldir aslında... ve gitmek için yola çıktığınız gün, elbette ki yeryüzündeki son gününüzdür. yol boyunca, geride bıraktıklarını bir an bile düşünmemeli insan. yeteri kadar hatırlayacaktır gurbette zaten. her anını birlikte yaşayacaktır. merak etmesin… kaçacak tek bir yer bile olmadığının farkına varmalı, doyasıya yaşamalı kısacık hayatını, ölümü düşünmemeli insan; düşünüyorsa faraza; korkmamalı arkada bıraktıklarından...


terk ettiğimiz noktayla yolculuğun sonunda ulaşacağımız tek bir nokta vardır yalnızca. aynı noktadır ikisi de... hayalimizde yaşadığımız gerçek olmayan noktalar kümesi... gerçek yoktur! asıl olan da budur. her insanın kendine özgü gerçekleri vardır. sanallıklar aleminde herkesin kendince gerçek kabul ettiği ya da hakikat saydığı noktalar buluşarak yeni bir bireysel esası oluşturacaktır. sen bir şeyi gerçek sayana kadar şeyler kümesi sadece bir emsalden ibarettir doğası gereği…


yol bittiğinde, yolculuğun son durağında; inandığın, hayatın boyunca varsaydığın ve uyguladığın tüm gerçeklerin değişir bir anda. kendi varlığının gerçekliği bile çelişkidedir kafanın bir köşesinde artık. bu noktada, yani terk edilen ya da ulaşılan noktada; üstelik ikisinin de gerçek anlamda aynı noktalar olduğunu anlamışken; bir arpa boyu yolu bile kat edemediğini fark ettiğinde salt senin yap-boz gerçeklerin kalır ki geride, onlar da kimine güzel bir ders kimine ise örnek bir yol teşkil edecektir ilerde... bir anda başkalarının yaşamındaki gerçekler ölecek ve seninkiler canlanıverecektir.


gitmek güzeldir dedim ya... kötü bir haberim var sizlere dostlar! gittiğimi sanarak kendimi kandırıyormuşum sadece. hiçbir yere gitmiyormuşum aslında! gittiğimi sandığım halde hâlâ yerimde saydığım için üzgünüm dostlar! ama olsun… benim için üzmeyin kendinizi boşuna…

en azından çakıl dolu şu zorlu hayatta gitmek güzel ya…
 
Clicky Web Analytics