Aktör bir dramı bir elbise gibi alır, giyinir, sonra buruşturup atarak bir başkasını alır. Ama bu attığı elbise ondan daha fazla yaşar.
Alfred de Vigny
Eylül 30, 2007
Masalların Masalı
Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...
Nazım Hikmet Ran
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...
Nazım Hikmet Ran
Eylül 29, 2007
günün (s)özü 202
Aptallara teşekkür etmeliyiz, onlar olmasaydı biz nasıl başarılı olurduk.
Mark Twain
Mark Twain
Pazarlama Satış Sertifika Programı
Pazarlama dünyasını tanımak ve gelişmelerden haberdar olmak istemez misiniz?
CRM kavramını uygulayıcılarından öğrenmek hoş olmaz mıydı?
Marka yönetim sürecinde yer almayı düşünür müsünüz?
İyi bir satışçı olmanın püf noktalarını, bu alanda deneyimli isimlerden öğrenmeye ne dersiniz?
Galatasaray Üniversitesi İşletme Kulübü olarak, iş dünyasının önemli ve başarılı isimlerini, güncellenmiş bir “Pazarlama Satış Sertifika Programı” aracılığı ile bir araya getiriyoruz. Bu sayede pazarlama ve satış kavramları ile ilgili bilinmesi gerekenleri, alanında uzman kişilerden öğrenecek, gelişmelerden haberdar olacaksınız.
21 Ekim – 24 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek eğitim için ön kayıtlarımız başlamıştır. Ön kayıt yaptıran katılımcılara %10 indirim uygulanacaktır. Kesin kayıtlar 1 Ekim’de Ortaköy Kampüsümüzde, kulübümüz standlarında alınacaktır.
Ön kayıtlar ve programın ayrıntıları için sitemize başvurabilirsiniz:
www.gsuik.org
CRM kavramını uygulayıcılarından öğrenmek hoş olmaz mıydı?
Marka yönetim sürecinde yer almayı düşünür müsünüz?
İyi bir satışçı olmanın püf noktalarını, bu alanda deneyimli isimlerden öğrenmeye ne dersiniz?
Galatasaray Üniversitesi İşletme Kulübü olarak, iş dünyasının önemli ve başarılı isimlerini, güncellenmiş bir “Pazarlama Satış Sertifika Programı” aracılığı ile bir araya getiriyoruz. Bu sayede pazarlama ve satış kavramları ile ilgili bilinmesi gerekenleri, alanında uzman kişilerden öğrenecek, gelişmelerden haberdar olacaksınız.
21 Ekim – 24 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek eğitim için ön kayıtlarımız başlamıştır. Ön kayıt yaptıran katılımcılara %10 indirim uygulanacaktır. Kesin kayıtlar 1 Ekim’de Ortaköy Kampüsümüzde, kulübümüz standlarında alınacaktır.
Ön kayıtlar ve programın ayrıntıları için sitemize başvurabilirsiniz:
www.gsuik.org
Media Markt Fiyaskosu
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, indirimli satış kampanyasıyla izdihama neden olan Media Markt için inceleme başlattı. Bakanlığa bağlı Reklam ve Rekabet Kurulu, şirketin yanıltıcı reklam yapıp yapmadığını mercek altına aldı.
Alman elektromarket zinciri Media Markt’ın Ümraniye’deki mağazasının açılışı binlerce kişinin indirimli ürünlere yönelik talebi nedeniyle izdihama neden olmuştu. Yaralananların da olduğu izdiham resmi makamları harekete geçirdi.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, konuyu birkaç koldan incelemeye başladıklarını söyledi. Çağlayan, Reklam Kurulu ve Rekabet Kurulu’nun yürüttüğü incelemeler çerçevesinde Media Markt’ın yanıltıcı reklam yapıp yapmadığına bakılacağını belirtti.
Çağlayan, ayrıca taahhüt edilen, reklamlarda özellikleri belirtilen ürünlerin satılan ürünlerle karşılaştırması yapılarak uygunluğunun denetleneceğini kaydetti.
Çağlayan, “İncelemeler sonunda hatalı bir işlem yoksa yapacak birşey yok. Hatalı bir işlem varsa tabii ki herkes yapmış olduğu hatanın bedelini bir şekilde ödeyecek” dedi.
İndirimli satış izdiham yarattı
Öte yandan Tüketici Hakları Merkezi (TÜ-MER) de, kampanya kapsamında indirimli olduğu iddia edilen bazı ürünlerin, aslında daha ucuz fiyattan satıldığını belirlediklerini açıkladı.
Media Markt: Rekabete uygun hareket ediyoruz
Bu arada Media Markt Türkiye ise yaptığı açıklamada, Türkiye ile birlikte 15 ülkede faaliyet göstermekte olan kuruluşun, faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde rekabet kurallarına ve yönetmeliklere uygun hareket ettiğini belirtti.
Kaynak: msnbcntv.com.tr
Alman elektromarket zinciri Media Markt’ın Ümraniye’deki mağazasının açılışı binlerce kişinin indirimli ürünlere yönelik talebi nedeniyle izdihama neden olmuştu. Yaralananların da olduğu izdiham resmi makamları harekete geçirdi.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, konuyu birkaç koldan incelemeye başladıklarını söyledi. Çağlayan, Reklam Kurulu ve Rekabet Kurulu’nun yürüttüğü incelemeler çerçevesinde Media Markt’ın yanıltıcı reklam yapıp yapmadığına bakılacağını belirtti.
Çağlayan, ayrıca taahhüt edilen, reklamlarda özellikleri belirtilen ürünlerin satılan ürünlerle karşılaştırması yapılarak uygunluğunun denetleneceğini kaydetti.
Çağlayan, “İncelemeler sonunda hatalı bir işlem yoksa yapacak birşey yok. Hatalı bir işlem varsa tabii ki herkes yapmış olduğu hatanın bedelini bir şekilde ödeyecek” dedi.
İndirimli satış izdiham yarattı
Öte yandan Tüketici Hakları Merkezi (TÜ-MER) de, kampanya kapsamında indirimli olduğu iddia edilen bazı ürünlerin, aslında daha ucuz fiyattan satıldığını belirlediklerini açıkladı.
Media Markt: Rekabete uygun hareket ediyoruz
Bu arada Media Markt Türkiye ise yaptığı açıklamada, Türkiye ile birlikte 15 ülkede faaliyet göstermekte olan kuruluşun, faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde rekabet kurallarına ve yönetmeliklere uygun hareket ettiğini belirtti.
Kaynak: msnbcntv.com.tr
Eylül 27, 2007
Denizi Özleyenler İçin
Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım."
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili,göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.
Gemiler gecer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler,damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret
Orhan Veli Kanık
Cin Ali
1970'lerdeki minimalist türk grafik sanatının örneklerindendir. Billur tuz poşetindeki burnu olmayan kız ve lipetgaz mı milangaz mı artık onu tam hatırlamıyorum, işte o tüp markasının bacakları 180 derece açık koşan tüpçü figürü, Cin Ali yanında halt etmiştir. Cin Ali minimalizmi öyle abartmıştır ki iğneden ipliğe dönmüş, bütün yaşam dertlerinden kafasını arındırmıştır. Öyle ki tek ihtiyacı olan topacı, kırbacı ve topudur. Bazen kendisini onun kadar kafayı yemiş akrabaları, bazı arkadaşları ve berber fil diye gezinen mahlukatlar da yanlız bırakmaz.
Cin Ali'nin bu kılık kıyafet ve karakteristiğinin müsebbibi o zor yıllarda az gelirle yaşamaya çalışan halka yol göstermek isteyen hükümet olabilir mi, bilemiyorum.
Teşekkürler motorla odun kesilir...
Kaynak: ekşisözlük
Geçerdi Hep
Geçerdi hep
Pırıltılı kanunlar
Neves gecelerden
İhtimal buhranlı gecelerdi hep
Yüreğinde yalnızlığın tortusu
Vazoda yaseminler
Ufukta yağmur kuşları
Çözülmez bilmecelerdi hep
Ansızın dalar
Bir yorgunluğa uyanırdın
Güneş çekilmiştir bahçelerden
Lambalar çok erken yanmış
Aldatılmak korkusu
Sık sık bozulan yeminler
Enfarktüs kuşkuları
Sinsi bir kederdi hep
Zaman zaman düşündüğün
Aklına geldikçe güldüğün
Şan şeref ve ün
Beyhude şeylerdi hep
Attilâ İlhan
Pırıltılı kanunlar
Neves gecelerden
İhtimal buhranlı gecelerdi hep
Yüreğinde yalnızlığın tortusu
Vazoda yaseminler
Ufukta yağmur kuşları
Çözülmez bilmecelerdi hep
Ansızın dalar
Bir yorgunluğa uyanırdın
Güneş çekilmiştir bahçelerden
Lambalar çok erken yanmış
Aldatılmak korkusu
Sık sık bozulan yeminler
Enfarktüs kuşkuları
Sinsi bir kederdi hep
Zaman zaman düşündüğün
Aklına geldikçe güldüğün
Şan şeref ve ün
Beyhude şeylerdi hep
Attilâ İlhan
Eylül 24, 2007
eNSTaNTaNeLeR 26
* Markethink Türkiye!
* Yağ satarım, bal satarım;
Ustam ölmüş, ben pazarlarım.
* Baltalama İşaretleri
* Sıradan. Sıradışı... Sıradaki?
* Pambık Pirensesilen Yeddi Cücükler
* Aşk bir sudur, suyunu boşa harcama!
* Nur topu gibi ajansımıza,
deneyimli 'trajedik planlamacı' arıyoruz.
* Format kafa format vücutta bulunur.
* Yağ satarım, bal satarım;
Ustam ölmüş, ben pazarlarım.
* Baltalama İşaretleri
* Sıradan. Sıradışı... Sıradaki?
* Pambık Pirensesilen Yeddi Cücükler
* Aşk bir sudur, suyunu boşa harcama!
* Nur topu gibi ajansımıza,
deneyimli 'trajedik planlamacı' arıyoruz.
* Format kafa format vücutta bulunur.
Kararlar, kararlar
Hayatımın en zor kararıydı. Annemi bakımevine yerleştirmenin zamanı gelmiş miydi?
83 yaşındaki annem, bağımsızlığına çok düşkündü ve kendi başına yaşardı. Ne yazık ki Alzheimer hastalığından dolayı hafızasını kaybetmeye başladı. Son geriatrik değerlendirmesinde sonuç düşük çıkınca, doktor bana annemin artık tek başına güvende olamayacağını, ama yasal vasisi olarak son kararın bana ait olduğunu söyledi. Onu evinde bırakırsam, risk almış olacaktım.
Doktorun önerisi, beni epey sarstı; çünkü annemin en az bir yıl daha kendi evinde yaşayacağını sanıyordum. Öte yandan, son aylarda karar verme yetisi ve belleği gittikçe kötüleşmişti. Annemi arzusu olmadan evinden uzaklaştırmak bana acı veriyordu; ama bir seçim yapılması gerekiyordu.
Sezgilerime başvurmak için çok sayıda egzersiz yaptım.
Eminim, çoğunuz zaman zaman zor kararlar vermek durumunda kalmış ve duygusal yönden yıprandığınızı hissetmişsinizdir. Bu örnek aracılığıyla, yaşadığım süreci sizinle paylaşıyorum ki siz de kendiniz ve ilgili herkes için doğru olanı yapıp yapmadığınıza karar verin.
Sezginize başvurmadan önce iki aşamadan geçmelisiniz:
1) Dışarıdan Beslenin
Sezgime başvurmadan önce, konuyla ilgili insanlardan (doktor, sosyal çalışan, Alzheimer Derneği) geri bildirim aldım ve onlara diğer vakaları sordum. Genel kanı, ailelerin bu kararı çok geç, genellikle de bir felaketin (Kişi kaybolur, yangın çıkartır, vb.) ardından alma eğilimi gösterdiği yönündeydi.
2) Sezgiyi Diğer Seslerden Ayırın
Shakti Gawain, Sezgi Geliştirmek adlı kitabında, sezginin sessiz sesini boğan diğer düşünce ve duygularımızın olduğunu yazmaktadır. Bunları birbirinden nasıl ayırırız? İlk adım, kendimizi özdeşleştirdiğimiz nitelik ve enerjileri tanımaktır. Bunlar, mantıksal benlik, savunmasız çocuk, sinirli benlik, risk alan kişi, yaratıcı ses ve sezgisel ses olabilir.
Sorunuzu boş bir sayfanın ortasına yazın ve sağ tarafa bu seslerin her birini sıralayın. Saat yönünde gidin ve sezgisel sesinizle bitirin.
Benim örneğimde, sorum (sayfanın ortasındaki) şuydu: “Annemin yalnız başına oturmasına izin vermeli miyim?”
- Mantıksal sesim, “Durumu daha da kötüye gidecek. Nasıl fenalaşacağını ya da ne yapabileceğini asla bilemezsin,” diyordu.
- Savunmasız çocuk, “Onun yalnız başına kalmasına izin vermemi istediğini biliyorum. Ama ya berbat birşey olursa?” diyordu.
- Risk alan kişi, “Büyük bir kumar; insan yaşamıyla oynuyorsun,” diyordu.
- Yaratıcı ses, “Lehte ve aleyhte olan öneriler var; ama bu, kaygan bir yol. Bunca stres altında yaratıcı olamıyorum,” diyordu.
- Ve son olarak sezgisel sesim, “Uzmanların fikirlerini ciddiye al. Onlar tehlikeleri biliyorlar. Gerekli olanı yaptığın için kendini suçlamayı bırak. Onu rahatlatmak için yanında ol,” diyordu.
Sezginize Sorun:
1) Sol El / Sağ El
Bu egzersizde, soruyu yazarak sormak için sağ elinizi (sol beyninizi) kullanıyorsunuz. Daha sonra, kalemi sol elinizle (sağ elinizi kullanıyorsanız) tutuyor ve yanıtı yazıyorsunuz. Sol el, sağ beyninizle ilintilidir ve genellikle kısa ve doğrudan konuya odaklı sezgisel bir yanıt verir.
Örneğim: Sağ elimle, “Annem biraz daha kendi başına yaşamak istiyor. Bu tehlikeli mi?” diye yazdım. Sol elimle yanıtı yazdım: “Karar verme yetini kullan. O karar veremez.”
2) Hızlı Vuruş Tekniği
Laura Day bu tekniği Pratik Sezgi’de açıklıyor. Soruyu sorun, yanıtı bildiğinizden emin olun ve gözlerinizi kapayın. Soruyu zihninizde tutun. Sonra gözlerinizi açın ve neyi fark ettiğinizi görün.
Örneğim: “Annemi bakımevine yerleştirmenin zamanı geldi mi?” diye sordum. Gözlerimi kapadığımda bir otobüs durağındaydım. Gözlerimi açtım ve o an yolun karşı tarafında ileriye yönelen iki kişi gördüm.
3) Farklı Yolları Keşfetmek
Bu egzersiz, bedeninizin reaksiyonuyla temasa geçmenize yardımcı olur. Bu konu, Penney Peirce’ın Sezgisel Yol adlı kitabında açıklanır. Gözlerinizi kapayın ve sorunu çözme ihtiyacını hissedin. Her potansiyel eylem dizisi için kendinizi çözümü yaşarken görmeye çalışın. Bedeninizin bu durumda kendini nasıl hissettiğini saptayın. Herhangi bir yerde gerilim var mı? Ağırlık hissi? Ya da bir genişleme hissediyor musunuz? Şimdi bu durumu 6 ay sonrasına yansıtın. Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Peki bir yıl sonra? Her potansiyel eyleminiz için bu egzersizi yineleyin.
Örneğim: Annemi tek başına bıraktığımı düşündüğümde, gerçekten yönünü kaybettiğini ve ortalığı batırdığını gördüm. Büyük bir stres yaşadım. Annemi bakımevine yerleştirdiğimi hayal ettiğimde, başlangıçta çok yakındığını, ama zamanla sakinleştiğini gördüm. Rahatladım.
4) İki Topla Hokkabazlık Yapmak
Kendinizi elinizde iki top tutarken hayal edin. Bunlar, seçimlerinizi temsil etsin. Hangisi daha hafif? Hangisi daha ağır? Her bir seçimi düşündüğünüzde, hangisi kolay ve hafif? Hangisinde bir sıkılık ya da direnç hissediyorsunuz? En iyi seçim, her zaman daha hafif olandır.
Örneğim: Bir top, annemi yalnız başına bırakıyordu, diğeri bakımevine yerleştiriyordu. İkinci top daha hafifti.
Bu egzersizlerin hepsini yaptıktan sonra, annemi daha fazla gecikmeden bakımevine yerleştirmem gerektiği konusunda hiçbir şüphem kalmadı.
Bu teknikler, yaşamınızdaki küçük büyük her tür karar için uygulanabilir. Bunları küçük çaplı kararlarda denemenizi, sonra da sizi bekleyen daha zor konularda kullanmanızı öneririm.
Kendi adıma bunları birkaç kez başarıyla kullandım. Bazı egzersizler diğerlerine oranla daha çok işe yarasa da müşterilerim de kendileri için anında yanıtlar alabildiklerini söylüyorlar.
İyi şanslar!
Thelma Mariano
83 yaşındaki annem, bağımsızlığına çok düşkündü ve kendi başına yaşardı. Ne yazık ki Alzheimer hastalığından dolayı hafızasını kaybetmeye başladı. Son geriatrik değerlendirmesinde sonuç düşük çıkınca, doktor bana annemin artık tek başına güvende olamayacağını, ama yasal vasisi olarak son kararın bana ait olduğunu söyledi. Onu evinde bırakırsam, risk almış olacaktım.
Doktorun önerisi, beni epey sarstı; çünkü annemin en az bir yıl daha kendi evinde yaşayacağını sanıyordum. Öte yandan, son aylarda karar verme yetisi ve belleği gittikçe kötüleşmişti. Annemi arzusu olmadan evinden uzaklaştırmak bana acı veriyordu; ama bir seçim yapılması gerekiyordu.
Sezgilerime başvurmak için çok sayıda egzersiz yaptım.
Eminim, çoğunuz zaman zaman zor kararlar vermek durumunda kalmış ve duygusal yönden yıprandığınızı hissetmişsinizdir. Bu örnek aracılığıyla, yaşadığım süreci sizinle paylaşıyorum ki siz de kendiniz ve ilgili herkes için doğru olanı yapıp yapmadığınıza karar verin.
Sezginize başvurmadan önce iki aşamadan geçmelisiniz:
1) Dışarıdan Beslenin
Sezgime başvurmadan önce, konuyla ilgili insanlardan (doktor, sosyal çalışan, Alzheimer Derneği) geri bildirim aldım ve onlara diğer vakaları sordum. Genel kanı, ailelerin bu kararı çok geç, genellikle de bir felaketin (Kişi kaybolur, yangın çıkartır, vb.) ardından alma eğilimi gösterdiği yönündeydi.
2) Sezgiyi Diğer Seslerden Ayırın
Shakti Gawain, Sezgi Geliştirmek adlı kitabında, sezginin sessiz sesini boğan diğer düşünce ve duygularımızın olduğunu yazmaktadır. Bunları birbirinden nasıl ayırırız? İlk adım, kendimizi özdeşleştirdiğimiz nitelik ve enerjileri tanımaktır. Bunlar, mantıksal benlik, savunmasız çocuk, sinirli benlik, risk alan kişi, yaratıcı ses ve sezgisel ses olabilir.
Sorunuzu boş bir sayfanın ortasına yazın ve sağ tarafa bu seslerin her birini sıralayın. Saat yönünde gidin ve sezgisel sesinizle bitirin.
Benim örneğimde, sorum (sayfanın ortasındaki) şuydu: “Annemin yalnız başına oturmasına izin vermeli miyim?”
- Mantıksal sesim, “Durumu daha da kötüye gidecek. Nasıl fenalaşacağını ya da ne yapabileceğini asla bilemezsin,” diyordu.
- Savunmasız çocuk, “Onun yalnız başına kalmasına izin vermemi istediğini biliyorum. Ama ya berbat birşey olursa?” diyordu.
- Risk alan kişi, “Büyük bir kumar; insan yaşamıyla oynuyorsun,” diyordu.
- Yaratıcı ses, “Lehte ve aleyhte olan öneriler var; ama bu, kaygan bir yol. Bunca stres altında yaratıcı olamıyorum,” diyordu.
- Ve son olarak sezgisel sesim, “Uzmanların fikirlerini ciddiye al. Onlar tehlikeleri biliyorlar. Gerekli olanı yaptığın için kendini suçlamayı bırak. Onu rahatlatmak için yanında ol,” diyordu.
Sezginize Sorun:
1) Sol El / Sağ El
Bu egzersizde, soruyu yazarak sormak için sağ elinizi (sol beyninizi) kullanıyorsunuz. Daha sonra, kalemi sol elinizle (sağ elinizi kullanıyorsanız) tutuyor ve yanıtı yazıyorsunuz. Sol el, sağ beyninizle ilintilidir ve genellikle kısa ve doğrudan konuya odaklı sezgisel bir yanıt verir.
Örneğim: Sağ elimle, “Annem biraz daha kendi başına yaşamak istiyor. Bu tehlikeli mi?” diye yazdım. Sol elimle yanıtı yazdım: “Karar verme yetini kullan. O karar veremez.”
2) Hızlı Vuruş Tekniği
Laura Day bu tekniği Pratik Sezgi’de açıklıyor. Soruyu sorun, yanıtı bildiğinizden emin olun ve gözlerinizi kapayın. Soruyu zihninizde tutun. Sonra gözlerinizi açın ve neyi fark ettiğinizi görün.
Örneğim: “Annemi bakımevine yerleştirmenin zamanı geldi mi?” diye sordum. Gözlerimi kapadığımda bir otobüs durağındaydım. Gözlerimi açtım ve o an yolun karşı tarafında ileriye yönelen iki kişi gördüm.
3) Farklı Yolları Keşfetmek
Bu egzersiz, bedeninizin reaksiyonuyla temasa geçmenize yardımcı olur. Bu konu, Penney Peirce’ın Sezgisel Yol adlı kitabında açıklanır. Gözlerinizi kapayın ve sorunu çözme ihtiyacını hissedin. Her potansiyel eylem dizisi için kendinizi çözümü yaşarken görmeye çalışın. Bedeninizin bu durumda kendini nasıl hissettiğini saptayın. Herhangi bir yerde gerilim var mı? Ağırlık hissi? Ya da bir genişleme hissediyor musunuz? Şimdi bu durumu 6 ay sonrasına yansıtın. Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Peki bir yıl sonra? Her potansiyel eyleminiz için bu egzersizi yineleyin.
Örneğim: Annemi tek başına bıraktığımı düşündüğümde, gerçekten yönünü kaybettiğini ve ortalığı batırdığını gördüm. Büyük bir stres yaşadım. Annemi bakımevine yerleştirdiğimi hayal ettiğimde, başlangıçta çok yakındığını, ama zamanla sakinleştiğini gördüm. Rahatladım.
4) İki Topla Hokkabazlık Yapmak
Kendinizi elinizde iki top tutarken hayal edin. Bunlar, seçimlerinizi temsil etsin. Hangisi daha hafif? Hangisi daha ağır? Her bir seçimi düşündüğünüzde, hangisi kolay ve hafif? Hangisinde bir sıkılık ya da direnç hissediyorsunuz? En iyi seçim, her zaman daha hafif olandır.
Örneğim: Bir top, annemi yalnız başına bırakıyordu, diğeri bakımevine yerleştiriyordu. İkinci top daha hafifti.
Bu egzersizlerin hepsini yaptıktan sonra, annemi daha fazla gecikmeden bakımevine yerleştirmem gerektiği konusunda hiçbir şüphem kalmadı.
Bu teknikler, yaşamınızdaki küçük büyük her tür karar için uygulanabilir. Bunları küçük çaplı kararlarda denemenizi, sonra da sizi bekleyen daha zor konularda kullanmanızı öneririm.
Kendi adıma bunları birkaç kez başarıyla kullandım. Bazı egzersizler diğerlerine oranla daha çok işe yarasa da müşterilerim de kendileri için anında yanıtlar alabildiklerini söylüyorlar.
İyi şanslar!
Thelma Mariano
Eylül 20, 2007
Gün olur
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi
Orhan Veli Kanık
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi
Orhan Veli Kanık
Eylül 19, 2007
Gülen yüz 25 yaşında
Caegie Mellon Üniversitesi’nden Profesör Scott E. Fahlman, 25 yıl önce ilk defa üç işareti kullanarak ‘smiley face’ ikonunu keşfetti. İki nokta üst üste, tire ve bir parantez. Bu ikon, elektronik sözlük için önemli bir katkı sayılıyor.
NVT'nin haberine göre, elektronik ortamların vazgeçilmez ikonu '' :-) '' 25 yaşında. Caegie Mellon Üniversitesi Profesör Scott E. Fahlman, 1982 yılında bilgisayara üzerinden yaptığı bir yazışmasında, ‘mizah’ın kısıtlı olmasını tartışırken, bu üç işareti kullanarak, “Yan okuyun, sanırım bu karakterler şaka kavramını ifade edebilir'' şeklinde yazmıştı.
Haberin devamı Bu yazışmayı okuyanlardan yayılan efsanevi ikon, üniversiteler arasında hızla yayıldı, peşinden iş dünyası ve tüm dünya geldi.
Fahlman yarattığı fenomenle ilgili, “Küçücük bir ikonun bu kadar yaygınlaşmasını izlemek büyüleyici. 10 dakikada ürettiğim bu işaret bütün dünyaya ulaştı. Bazen merak ediyorum, acaba kaç milyon kişi bu ikonu şimdiye kadar kullandı ve kafalarını yana doğru eğdi'' diyor.
Dilbilimciler, gülücük simgesinin ve diğer ruh halleri için kullanılan ikonların e-posta ve diğer elektronik mesajlaşmada, insanların duygularını doğru ifade edebilmeleri için önemli bir gelişim olarak değerlendiriyorlar.
Uzmanlara göre, bugün internet dünyasında, renkli ikon grafiklerini eklemeden duygularımızı tercüme edebilmemiz düşünülemez bile. Çünkü bu ikonlar, ses olmadığı zaman duygu mekanizmasının karşı tarafa doğru bir şekilde aktarılmasını sağlıyor.
Mesela, farklı cümlelerde gülücük ikonu kullanılmadığı sürece yanlış ifadeler ortaya çıkabiliyor. “Ben patronumu çok seviyorum'' sonunda eğer gülücük işareti bulunuyorsa, ciddi olmadığını anlayabiliyoruz.
Bu basit ama etkili ikonun yıldönümünü kutlamak için, yaratıcısı Fahlman ve meslektaşları bir yarışma başlattı. Bu yarışmada öğrenciler insan ilişkileriyle ilgili yeni teknolojik fikirler üretecekler.
Kaynak: Milliyet
NVT'nin haberine göre, elektronik ortamların vazgeçilmez ikonu '' :-) '' 25 yaşında. Caegie Mellon Üniversitesi Profesör Scott E. Fahlman, 1982 yılında bilgisayara üzerinden yaptığı bir yazışmasında, ‘mizah’ın kısıtlı olmasını tartışırken, bu üç işareti kullanarak, “Yan okuyun, sanırım bu karakterler şaka kavramını ifade edebilir'' şeklinde yazmıştı.
Haberin devamı Bu yazışmayı okuyanlardan yayılan efsanevi ikon, üniversiteler arasında hızla yayıldı, peşinden iş dünyası ve tüm dünya geldi.
Fahlman yarattığı fenomenle ilgili, “Küçücük bir ikonun bu kadar yaygınlaşmasını izlemek büyüleyici. 10 dakikada ürettiğim bu işaret bütün dünyaya ulaştı. Bazen merak ediyorum, acaba kaç milyon kişi bu ikonu şimdiye kadar kullandı ve kafalarını yana doğru eğdi'' diyor.
Dilbilimciler, gülücük simgesinin ve diğer ruh halleri için kullanılan ikonların e-posta ve diğer elektronik mesajlaşmada, insanların duygularını doğru ifade edebilmeleri için önemli bir gelişim olarak değerlendiriyorlar.
Uzmanlara göre, bugün internet dünyasında, renkli ikon grafiklerini eklemeden duygularımızı tercüme edebilmemiz düşünülemez bile. Çünkü bu ikonlar, ses olmadığı zaman duygu mekanizmasının karşı tarafa doğru bir şekilde aktarılmasını sağlıyor.
Mesela, farklı cümlelerde gülücük ikonu kullanılmadığı sürece yanlış ifadeler ortaya çıkabiliyor. “Ben patronumu çok seviyorum'' sonunda eğer gülücük işareti bulunuyorsa, ciddi olmadığını anlayabiliyoruz.
Bu basit ama etkili ikonun yıldönümünü kutlamak için, yaratıcısı Fahlman ve meslektaşları bir yarışma başlattı. Bu yarışmada öğrenciler insan ilişkileriyle ilgili yeni teknolojik fikirler üretecekler.
Kaynak: Milliyet
Eylül 18, 2007
günün (s)özü 197
Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. Boşuna bir çaba çünkü insan kendi bilincine mahkumdur.
Jean Paul Sartre
Jean Paul Sartre
En Değerli Markalar
Interbrand'ın yaptığı araştırma ile 2007 yılı için dünyanın en değerli markaları belirlendi.
İşte Interbrand'e göre 2007'nin en değerli markaları...
Coca-Cola
Dünya içecek devi Coca-Cola, en değerli markalar listesinde ilk sırayı bırakmıyor. Geçtiğimiz yıl da birinci sırada olan şirket, bu yılın da birincisi. Marka değeri geçen seneye göre yüzde 3 azalarak 65.3 milyar dolara inmesine karşın zirvedeki yerini korudu.
Microsoft
Bilgisayar devi Microsoft bu yıl da ikinci sırada yer aldı. Şirketin marka değeri geçen yıla göre yüzde 3 artarak 58.7 milyar dolara çıktı.
IBM
Bir diğer bilgisayar sektörü devi IBM listede üçüncü sırada bulunuyor. Marka değeri 57 milyar dolar olan Şirket geçen sene de üçüncüydü.
NOKIA
Finlandiya'nın cep telefonu sektöründeki gururu olan Nokia, bu sene bir basamak yükselerek 33.7 milyar dolarla en değerli markalar listesinin beşinci sırasına oturdu.
TOYOTA
Otomotiv sektörünün dev ismi Toyota, markalar sıralamasında da üst sıralarda bulunuyor. Dünyanın en çok satan araçlarından biri olan Toyota'nın marka değeri 32 milyar dolar.
Intel
Bilgisayar ekipmanları üreticisi Intel, beşincilikten yedinciliğe geriledi. Marka değeri de yüzde 4 düşüşle 31 milyar dolara indi.
Mc Donald's
Fast food devi Mc Donald's 29.4 milyar dolar marka değeri ile 8'inci sırada bulunuyor.
Disney
Medya sektöründe faaliyet gösteren Disney, marka değerini yüzde 5 artırarak 29.2 milyar dolara çıkardı. Ancak sıralamada sekizincilikten dokuzunculuğa indi.
Mercedes Benz
Mercedes Benz, dünyanın en değerli 10'uncu markası konumunda bulunuyor. Şirketin marka değeri tam 23.5 milyar dolar.
Citigroup
ABD'nin finans sektöründeki en büyük kuruluşu Citigroup, marka değerini bir yılda yüzde 9 artırmasına karşılık sıralamada halen 11'inci sırada bulunuyor. Şirketin marka değeri 23.4 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Hewlett Packard
Bilgisayar ekipmanları üreticisi Hewlwtt Packard, dünyanın en değerli şirketleri sıralamasında 12'inci. Şirketin marka değeri 22.2 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
BMW
Lüks araba deyince akla gelen ilk markalardan olan Alman devi BMW, sıralamada iki basamak birden yükselerek 13'üncülüğe tırmandı. Şirketin marka değeri 21.6 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Marlboro
Sigara sektörünün en büyük ismi Marlboro, 12'incilikten 14'üncülüğe geriledi. Şirketin marka değeri 21.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
American Express
Finansal hizmetler sektöründe faaliyet gösteren American Express sıralamada 15'inci sırada. Şirketin marka değeri 20.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Gillette
Kişisel bakım sektörünün önde gelen ismi Gillette 16'ıncı sırada yer alıyor. Şirketin marka değeri 20.4 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Louis Vuitton
Türkiye'de daha çok pahalı çantaları ile tanınan Fransız Louis Vuitton, listede 17'inci sırada. Şirketin marka değeri 20.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Cisco Systems
Bilgisayar sektöründe faaliyet gösteren Cisco Systems, geçen sene olduğu gibi bu sene de 18'inci sırada. Şirketin marka değeri 19.1 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Honda
Japon otomotiv üreticisi Honda listeye 19'uncu sıradan girdi. Şirketin marka değeri 18 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Google
İnternet ile ilgilenen herkesin ismini ezbere bildiği Google, tam 4 basamak birden yükselerek 20'inci sıradan listeye girdi. Şirketin marka değeri 17.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Samsung
Tüketici elektroniği alanında faaliyet gösteren Kore'li Samsung, listenin 21'inci sırasında. Şirketin marka değeri 16.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Merrill Lynch
ABD'li finans devi Merrill Lynch listede 21'inci sıradan 22'inci sıraya geriledi. Şirketin marka değeri 14.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
HSBC
İngiltere'nin finans sektöründeki en büyük temsilcisi HSBC, beş basamak birden yükseldi ve 23'üncülüğe tırmandı. Şirketin marka değeri 13.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Nescafe
İsviçreli içecek devi ve hazır kahveye ismini veren marka olan Nescafe, 13 milyar dolarlık marka değeri ile 24'üncü sırada bulunuyor
Sony
Japon elektronik devi Sony, listede 25'inci sırada. Şirketin marka değeri 12.9 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Pepsi
İçecek sektörünün iki numaralı ismi Pepsi, 12.9 milyar dolarlık marka değeri ile 26'ıncı sırada yer alıyor.
Oracle
Yazılım sektörünün öncü isimlerinden Oracle, listenin 27'inci sırasında. Şirketin marka değeri 12.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
UPS
Ulaştırma sektöründe hizmet veren UPS, dünyanın en değerli 28'inci markası. Şirketin marka değeri 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Nike
Listenin 29'uncu sırasında yer alan Nike'ın marka değeri 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Budweiser
Alkollü içecekler sektöründe faaliyet gösteren Budweiser 30'uncu sırada. Şirketin marka değeri 11.6 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Kaynak: Hürriyet
İşte Interbrand'e göre 2007'nin en değerli markaları...
Coca-Cola
Dünya içecek devi Coca-Cola, en değerli markalar listesinde ilk sırayı bırakmıyor. Geçtiğimiz yıl da birinci sırada olan şirket, bu yılın da birincisi. Marka değeri geçen seneye göre yüzde 3 azalarak 65.3 milyar dolara inmesine karşın zirvedeki yerini korudu.
Microsoft
Bilgisayar devi Microsoft bu yıl da ikinci sırada yer aldı. Şirketin marka değeri geçen yıla göre yüzde 3 artarak 58.7 milyar dolara çıktı.
IBM
Bir diğer bilgisayar sektörü devi IBM listede üçüncü sırada bulunuyor. Marka değeri 57 milyar dolar olan Şirket geçen sene de üçüncüydü.
NOKIA
Finlandiya'nın cep telefonu sektöründeki gururu olan Nokia, bu sene bir basamak yükselerek 33.7 milyar dolarla en değerli markalar listesinin beşinci sırasına oturdu.
TOYOTA
Otomotiv sektörünün dev ismi Toyota, markalar sıralamasında da üst sıralarda bulunuyor. Dünyanın en çok satan araçlarından biri olan Toyota'nın marka değeri 32 milyar dolar.
Intel
Bilgisayar ekipmanları üreticisi Intel, beşincilikten yedinciliğe geriledi. Marka değeri de yüzde 4 düşüşle 31 milyar dolara indi.
Mc Donald's
Fast food devi Mc Donald's 29.4 milyar dolar marka değeri ile 8'inci sırada bulunuyor.
Disney
Medya sektöründe faaliyet gösteren Disney, marka değerini yüzde 5 artırarak 29.2 milyar dolara çıkardı. Ancak sıralamada sekizincilikten dokuzunculuğa indi.
Mercedes Benz
Mercedes Benz, dünyanın en değerli 10'uncu markası konumunda bulunuyor. Şirketin marka değeri tam 23.5 milyar dolar.
Citigroup
ABD'nin finans sektöründeki en büyük kuruluşu Citigroup, marka değerini bir yılda yüzde 9 artırmasına karşılık sıralamada halen 11'inci sırada bulunuyor. Şirketin marka değeri 23.4 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Hewlett Packard
Bilgisayar ekipmanları üreticisi Hewlwtt Packard, dünyanın en değerli şirketleri sıralamasında 12'inci. Şirketin marka değeri 22.2 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
BMW
Lüks araba deyince akla gelen ilk markalardan olan Alman devi BMW, sıralamada iki basamak birden yükselerek 13'üncülüğe tırmandı. Şirketin marka değeri 21.6 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Marlboro
Sigara sektörünün en büyük ismi Marlboro, 12'incilikten 14'üncülüğe geriledi. Şirketin marka değeri 21.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
American Express
Finansal hizmetler sektöründe faaliyet gösteren American Express sıralamada 15'inci sırada. Şirketin marka değeri 20.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Gillette
Kişisel bakım sektörünün önde gelen ismi Gillette 16'ıncı sırada yer alıyor. Şirketin marka değeri 20.4 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Louis Vuitton
Türkiye'de daha çok pahalı çantaları ile tanınan Fransız Louis Vuitton, listede 17'inci sırada. Şirketin marka değeri 20.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Cisco Systems
Bilgisayar sektöründe faaliyet gösteren Cisco Systems, geçen sene olduğu gibi bu sene de 18'inci sırada. Şirketin marka değeri 19.1 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Honda
Japon otomotiv üreticisi Honda listeye 19'uncu sıradan girdi. Şirketin marka değeri 18 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
İnternet ile ilgilenen herkesin ismini ezbere bildiği Google, tam 4 basamak birden yükselerek 20'inci sıradan listeye girdi. Şirketin marka değeri 17.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Samsung
Tüketici elektroniği alanında faaliyet gösteren Kore'li Samsung, listenin 21'inci sırasında. Şirketin marka değeri 16.8 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Merrill Lynch
ABD'li finans devi Merrill Lynch listede 21'inci sıradan 22'inci sıraya geriledi. Şirketin marka değeri 14.3 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
HSBC
İngiltere'nin finans sektöründeki en büyük temsilcisi HSBC, beş basamak birden yükseldi ve 23'üncülüğe tırmandı. Şirketin marka değeri 13.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Nescafe
İsviçreli içecek devi ve hazır kahveye ismini veren marka olan Nescafe, 13 milyar dolarlık marka değeri ile 24'üncü sırada bulunuyor
Sony
Japon elektronik devi Sony, listede 25'inci sırada. Şirketin marka değeri 12.9 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Pepsi
İçecek sektörünün iki numaralı ismi Pepsi, 12.9 milyar dolarlık marka değeri ile 26'ıncı sırada yer alıyor.
Oracle
Yazılım sektörünün öncü isimlerinden Oracle, listenin 27'inci sırasında. Şirketin marka değeri 12.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
UPS
Ulaştırma sektöründe hizmet veren UPS, dünyanın en değerli 28'inci markası. Şirketin marka değeri 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Nike
Listenin 29'uncu sırasında yer alan Nike'ın marka değeri 12 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Budweiser
Alkollü içecekler sektöründe faaliyet gösteren Budweiser 30'uncu sırada. Şirketin marka değeri 11.6 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Kaynak: Hürriyet
Eylül 17, 2007
Her Gece Böyle Değilim
Benim de öyle akşamlarım vardır.
Kapıdan girince anama sarıldığım,
Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim,
Meyhaneye uğramadan çakır keyif,
Düşmanım yok,
Gündeliğim cebimde,
Küfretmeden
Öyle tasasız döndüğüm akşamlar..
Benim de öyle akşamlarım vardır.
Her gece böyle değilim.
Melih Cevdet Anday
Kapıdan girince anama sarıldığım,
Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim,
Meyhaneye uğramadan çakır keyif,
Düşmanım yok,
Gündeliğim cebimde,
Küfretmeden
Öyle tasasız döndüğüm akşamlar..
Benim de öyle akşamlarım vardır.
Her gece böyle değilim.
Melih Cevdet Anday
Krizde Başarılı 10 Markanın Öyküsü
Reklam, Türkiye ekonomisinin perde arkasındaki en önemli güçlerinden birisi. Reklam ile birlikte tüketim artıyor, ticaret canlanıyor, ekonominin çarkları daha hızlı dönmeye başlıyor. Doğru ve Etkin Reklam yapabilen kurumlar daha çok tanınıyor, daha çok satıyor, rekabet gücü kazanıyor. Reklamın gücünden yeteri kadar yararlanamayan kurum ve kuruluşlar ise maalesef gerçek potansiyellerini göstermekten uzak kalıyor.
Aşağıdaki örnekler, hem de bir çok kuruluşun reklam yatırımlarını askıya aldığı 2001 ekonomik krizinde, reklama yapılan yatırım ile nasıl başarı kazanıldığını özetlemekte.
Krizin olumsuzluklarından reklamın gücü ile sıyrılmayı bilen bu markaların ayrıntılı başarı öykülerine Reklamcılık Vakfı tarafından, Doğan Yayın Holding'in basım sponsorluğu ile, yayımlanan Nükhet Vardar’ın “Biraz Cesaret! – Krizde Başarılı 10 Markanın Öyküsü” isimli kitabında ulaşabilirsiniz.
Bize gerekli olan sadece “Biraz Cesaret!”
.............................................................................................
Dove – Unilever: Hedefi doğru saptadı, reklamlara yüklendi
Dove, Mayıs 2001'de hedef kitle araştırması yaptı. Tüketicisinin 35 - 45 yaş arası kadınlar olduğu hatasını düzeltti. Yaptıkları araştırmalarda C1 ve C2 kategorisindeki 15 - 25 yaş arası genç kızların hem nüfus oranın daha fazla olduğunu hem de ürünü daha çok kullandığı saptandı. Böylece 'hedef kitle değiştirilerek, reklamlarda genç kadınlar kullanılmaya başlandı. Sabun markalarının TV reklamları içindeki payı yüzde 17'den yüzde 50'ye çıktı. Sonuç: Pazar payı kriz yılı 2001'de yüzde 9.8'e, yeni reklamlardan bir yıl sonra yani 2002'de yüzde 15.7'ye çıktı.
Akbank: Krizde “dostluk ve sadakat”a yatırım yaptı
Akbank'ta, 'Krizde reklam antipatik karşılanabilir mi' diye tereddütler yaşandı. 'Tepki çekme' riski değerlendirildi. Sonuçta, reklam kampanyası kararı alındı ve mesaj da kriz ortamının yarattığı sosyal şartlar gözetilerek saptandı: 'Hedef kitle ile duygusal bağ kurmak! Krizde 'sadık ve uzun süreli ilişkiler'e, 'güven ve dostluğun' değerine vurgu yapmanın doğru bir mesaj olacağı düşünüldü. 'İyi günde, kötü günde yanınızdayız' imajı işlendi. Sonuç: Kriz öncesi günde ortalama 3.750 yeni müşteri kazanılırken kriz sonrasında bu sayı 4.800'e yükseldi.
Alo – P&G: Krizde, “tüketici gibi” düşünerek hareket etti
Alo, krizin etkilerini aşmak için kendisi de tipik bir Türk tüketicisi gibi davrandı. Kadınların artık her gün makine çalıştırmaktan kaçındıklarını düşünerek kampanya geliştirdi. 'Kaç saniyelik reklam? Yüzde kaç erişim doğrudur?' gibi sorularla, kriz sonrası dengelere ayak uyduruldu. Reklamda Mehmet Ali Erbil'i kullandı. 'Beyazlık' mesajında değişikliğe gitmeden, krizden bağımsız bir yüz değişimi yaşandı. Sonuç: Markanın pazar payı 1999'da yüzde 3.5 küçülmüştü. Ancak kriz dönemine rastlayan 2000 yılında yüzde 3.6 ve 2001'de de yüzde 16.5 arttı.
Coca Cola: Krizde “altı ilke”li önlemler uyguladı
Coca Cola, krizin etkilerini silmek için altı ayaklı bir önlemler serisi uyguladı: Tüketici ile iletişime devam (markaya verilen TV reklamı desteği arttı.) İnsanların aileleriyle kenetlendikleri gözönüne alındı. Daha sosyal ortamlara ve ailelere seslenmeye karar verildi. İyimserlik ön plana çıkarıldı. Bu amaçla 'kutup ayısı' reklamı kullanıldı ve 1 milyon kutup ayısı dağıtıldı. 200 ml'lik daha ucuz bir cam şişe üretildi ancak 'ucuzluk' mesajından kaçınıldı. Sonuç: Tüketimin daraldığı bir dönemde 250 ml.lik şişelerde kişi başına tüketim miktarı arttı.
Scenic - Renault: “Yenilikçiler”le irtibatı krizde de koparmadı
Scenic, hedef kitlesini 'yenilikçi, fark yaratmaya çalışan, bilinen ve tanıdık çözümlerle yetinmeyi sevmeyen kişiler ve genç aileler' olarak tanımladı. 1998'deki lansmanından sonra tüketicisyle iletişimi sürdürdü. Ocak - Mart 2000 arasında, TV, dergi ve gazete gibi çeşitli mecralardan tanıtım devam ettirildi. Eylül - Ekim 2000'de bu kampanyanın devamı geldi. 2001'de 'çocukların Scenic'i görünce, onu otomobil diye adlandıramadıkları reklam kampanyası başlatıldı. Sonuç: Kendi segmentinde pazar payı 2.1'den 2001'de 3.8'e çıktı.
Petrol Ofisi: Yeni ürün lansmanları pazar payını artırdı
Petrol Ofisi, yeni logosuyla Mayıs 2001'de tanıtıma başladı. İlk çıkışını Protech'in tanıtımıyla yaptı. Pazar payını altı puan artırarak yüzde 20'ye ulaştırdı. Kurşunsuz benzin satışlarını yüzde 66 artırdı. Ardından Prodizel'in lansmanını gerçekleştirdi. Bu üründe pazar payını yüzde 35.9'a çıkardı. 'Taraftar Kampanyası' ile beklenenin 3.5 kat daha fazlası bir getiri sağlandı. Bu kampanya ile çok farklı hedef kitlelere seslenebilme olanağı elde edildi. Sonuç: 2001 yılı net satışları da bir önceki yıla göre yüzde 89 artarak 4.17 katrilyon liraya ulaştı.
Bonus Card – Garanti Bankası: Bonusgiller'le üye mağazası 17 bine çıktı
Bonus Card, 'Harcadıkça para kazandıran kart' sloganıyla lanse edildi. Bonusgiller ile 'Alsak alsak bedavaya ne alsak' melodisiyle başlayan reklamlarda 'hediye puan' teması üzerinde duruldu. Üye mağaza sayısı 17 bine çıktı. Aralık 2002'ye kadar Bonus Card kullanılarak yapılan bedelli veya bedava tüm harcamalarda kazanılan bonusların toplamı 27.5 trilyon oldu. Sonuç: 2002 yılının ilk dokuz ayında Garanti Bankası'nın çıkardığı kartlarının toplam cirosunda yüzde 144'lük artış oldu. Bu rakam sektör ortalamasının iki katı.
Okey – Eczacıbaşı: Bozacı reklamı satışları artırdı, ödül getirdi
Okey, 'cinsellik doğaldır, ancak hem hastalıklardan hem de istenmeyen gebelikten korunmak gerekir. Okey bunun için gereklidir' sloganıyla yola çıktı. Eylül 2001'de 'Seyyar Satıcı' (Bozacı) reklam filminde, 'ürünü göstermeyerek', 'toplumunun değerlerini' göz önünde bulundurdu. Bu reklam filmi 2002'de iki Kristal Elma aldı. Her yıl 300 - 400 bin askere eğitim verdi. Üniversitelerde ve birçok sosyal aktivite alanında bilgilendirici broşürler dağıttı. Sonuç: Krize rağmen 2001 yılında Okey, prezervatif sektöründe yüzde 50'lik bir pazar payına ulaştı.
Hazır Kart – Turkcell: “Özgür Kız” reklamı ile gençleri yakaladı
Hazır Kart, lansman sonrası araştırmalarda 'gençler tarafından tercih edildiğini' saptadı. Özellikle gençler arasında 'özgürlük ve 'keşfetme' duygularının yükselişe geçtiğini tespit ederek, Eylül 2000'de 'Özgür Kız' kampanyasını başlattı. 'Özgür Kız' kampanyasına Tarkan eklendi. Alıcılara 250'lik kontör paketleriyle 1 milyon Tarkan kaseti dağıtıldı. Satışlarında patlama yaşayan firma krizi de büyüyerek atlattı. Sonuç: 'Özgür Kız' reklamıyla yüzde 65'lere varan oranlarda ilk tercih edilen marka oldu. Kullanıcı sayısı 2002'de yüzde 46 arttı.
Gima: Piyango çekilişi, müşteri sayısını yüzde 30 artırdı
Gima,1998'de 'Müşteri Sadakat Programı' olarak SuperCard ile puan uygulaması başlattı. 2003 Yılbaşı piyangosundan 312 bin 200 adet bilet satın alarak, 240 binini müşterilerine hediye etti. 600 milyar liralık promosyon yaptı. Bir Gima müşterisi hediye olarak aldığı çeyrek biletle 2 trilyon liranın sahibi oldu. Krizde verimsiz 18 mağazasını kapatıp, 33 yeni mağaza açtı. Sonuç: Piyango kampanyası sonrasında müşteri sayısı yüzde 30, cirosu yüzde 15 arttı. Satışları 2002'de, önceki yıla göre TL bazında yüzde 48 arttı.
17 Eylül 2003 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan ilgili haberden yararlanılmıştır.
Eylül 16, 2007
günün (s)özü 195
Ciddiyet, zihin eksikliklerini örtmek için icat edilmiş bir tavırdır.
François de la Rochefaucould
François de la Rochefaucould
Reklam yatırımı artıyor
Reklamcılar Derneği verilerine göre, geçtiğimiz yılın ilk altı ayında 1.2 milyar YTL olan reklam yatırımları, bu yılın aynı döneminde 1.4 milyar YTL'ye ulaştı.
Reklamcılar Derneği Başkanı Cem Topçuoğlu düzenlediği basın toplantısında, reklam sektörünün 2007'nin ilk yarısında yüzde 14'lük büyüdüğünü söyledi.
Son 5 yılda da yüzde 20'yi büyüyen sektörün 2006'yı 2.6 milyar dolarlık bir büyümeyle kapattığına dikkat çeken Topçuoğlu, 2006 yılının ilk altı ayında 1.2 milyar YTL olan reklam yatırımlarının, 2007'nin aynı döneminde 1.4 milyar YTL'ye ulaştığının ve bu artışta en büyük payı televizyonun aldığını, bunu radyo, açıkhava ve internet alanlarının izlediğini bildirdi. Cem Topçuoğlu, reklamların yüzde 85'inin ise Reklam Derneği üyeleri tarafından gerçekleştirildiğini vurguladı.
Topçuoğlu, toplantıda 'Reklamveren-Reklam Ajansı Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi' adı altında sektöre yönelik hazırladıkları kitapçığı da tanıttı. Kitapçığın, özellikle yeni reklam verenler, yeni markalaşanlar ve KOBİ'lere yardımcı olacak bilgiler içerdiğini belirten Topçuoğlu, kitapçığın reklamverenler ile reklamcıların işbirliği içinde çalışmalarını kolaylaştırıcı nitelikte olduğunu ifade etti.
Kalite tartışması
Sektörde kalite düşüklüğüne ilişkin de değerlendirmede bulunan Cem Topçuoğlu, bunun, reklam verenlerin ajanslardan az parayla iyi bir iş çıkarılmasını beklemesinden kaynaklandığını vurguladı. Topçuoğlu 'Reklam verenlere sesleniyorum; doğru ajanslarla çalışın, kontrol edin, uyarın ama gerekli bedeli de ödeyin. Sektördeki arkadaşlarıma sesleniyorum; ticaret koşulları çok zor ama bu uzun süre devam edemez. Ya çalışma alanınızı değiştirin, ya hepiniz birleşin ya da reklam verenlerle kaliteli pazarlıklar yapın' diye konuştu.
Reklamcılar Derneği ve Reklamcılar Vakfı Genel Müdürü Ayşegül Molu, fikir haklarının korunmasını içeren 'Elektronik Zaman Damgası' sisteminin Türkiye'de de uygulanması için girişimde bulunduklarını söyledi. Elektronik Zaman Damgası sisteminin, fikrin ne zaman üretildiğine dair bilgi verdiğini, online bir sistem içerisinde kodlamayla bir zaman damgası verilerek, yapılan işlerin o fikri üreten ajansın imzasını almasını sağladığını vurgulayan Molu, fikrin her anlamda korunmasından yana olduklarını da kaydetti.
Kaynak: Marketing Türkiye
Reklamcılar Derneği Başkanı Cem Topçuoğlu düzenlediği basın toplantısında, reklam sektörünün 2007'nin ilk yarısında yüzde 14'lük büyüdüğünü söyledi.
Son 5 yılda da yüzde 20'yi büyüyen sektörün 2006'yı 2.6 milyar dolarlık bir büyümeyle kapattığına dikkat çeken Topçuoğlu, 2006 yılının ilk altı ayında 1.2 milyar YTL olan reklam yatırımlarının, 2007'nin aynı döneminde 1.4 milyar YTL'ye ulaştığının ve bu artışta en büyük payı televizyonun aldığını, bunu radyo, açıkhava ve internet alanlarının izlediğini bildirdi. Cem Topçuoğlu, reklamların yüzde 85'inin ise Reklam Derneği üyeleri tarafından gerçekleştirildiğini vurguladı.
Topçuoğlu, toplantıda 'Reklamveren-Reklam Ajansı Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi' adı altında sektöre yönelik hazırladıkları kitapçığı da tanıttı. Kitapçığın, özellikle yeni reklam verenler, yeni markalaşanlar ve KOBİ'lere yardımcı olacak bilgiler içerdiğini belirten Topçuoğlu, kitapçığın reklamverenler ile reklamcıların işbirliği içinde çalışmalarını kolaylaştırıcı nitelikte olduğunu ifade etti.
Kalite tartışması
Sektörde kalite düşüklüğüne ilişkin de değerlendirmede bulunan Cem Topçuoğlu, bunun, reklam verenlerin ajanslardan az parayla iyi bir iş çıkarılmasını beklemesinden kaynaklandığını vurguladı. Topçuoğlu 'Reklam verenlere sesleniyorum; doğru ajanslarla çalışın, kontrol edin, uyarın ama gerekli bedeli de ödeyin. Sektördeki arkadaşlarıma sesleniyorum; ticaret koşulları çok zor ama bu uzun süre devam edemez. Ya çalışma alanınızı değiştirin, ya hepiniz birleşin ya da reklam verenlerle kaliteli pazarlıklar yapın' diye konuştu.
Reklamcılar Derneği ve Reklamcılar Vakfı Genel Müdürü Ayşegül Molu, fikir haklarının korunmasını içeren 'Elektronik Zaman Damgası' sisteminin Türkiye'de de uygulanması için girişimde bulunduklarını söyledi. Elektronik Zaman Damgası sisteminin, fikrin ne zaman üretildiğine dair bilgi verdiğini, online bir sistem içerisinde kodlamayla bir zaman damgası verilerek, yapılan işlerin o fikri üreten ajansın imzasını almasını sağladığını vurgulayan Molu, fikrin her anlamda korunmasından yana olduklarını da kaydetti.
Kaynak: Marketing Türkiye
Eylül 15, 2007
Kumanda
Yaratma Cesareti
İnsanoğlunun özellikle sanatçıların sahip olduğu yaratma gücü her zaman ilgi çekip merak uyandıran konulardan biri olmuştur. Yaratıcılık üzerine yazılmış en önemli eserlerden birisi Amerikan psikolojisi ve varoluşcu psikoterapinin önde gelen ismi Rollo May’ın " Yaratma Cesareti " isimli kitabıdır.
May, 147 sayfadan oluşan kitabında yaratıcılığın doğasını tüm yönleri ile ele alıp yaratıcılığı psikoloji, psikiyatri ve felsefe açısından irdelemektedir. Yaratma Cesareti her sayfasında sanat üzerine, yaratıcılık üzerine çok şeyler söyleyen, yeni ufuklar açan ilginç bir kitap. Yaratma ediminin insana yabancı olmadığını, kendi varlığımızı ve insanlığımızı keşfetmek için cesur bir savaşıma gereksinim duyduğumuzu hatırlatan önemli bir eser. Kısıtlanmış dünyalarımızdan çıkmak için açılan bir kapı.
Rollo May’in bu ünlü kitabının B. Sıtkı Gürler tarafından yapılan genel bir değerlendirmesi için başlığı tıklayın.
May, 147 sayfadan oluşan kitabında yaratıcılığın doğasını tüm yönleri ile ele alıp yaratıcılığı psikoloji, psikiyatri ve felsefe açısından irdelemektedir. Yaratma Cesareti her sayfasında sanat üzerine, yaratıcılık üzerine çok şeyler söyleyen, yeni ufuklar açan ilginç bir kitap. Yaratma ediminin insana yabancı olmadığını, kendi varlığımızı ve insanlığımızı keşfetmek için cesur bir savaşıma gereksinim duyduğumuzu hatırlatan önemli bir eser. Kısıtlanmış dünyalarımızdan çıkmak için açılan bir kapı.
Rollo May’in bu ünlü kitabının B. Sıtkı Gürler tarafından yapılan genel bir değerlendirmesi için başlığı tıklayın.
Eylül 14, 2007
Farklılık
NASA, uzaya ilk astronot gönderme denemelerine başladığı zaman, tükenmez kalemin yerçekimsiz ortamda yazmadığını keşfederler. (Mürekkep yazılacak yüzeye akamamaktadır.)
Bu problemi çözmek için Andersen Consulting firmasıyla anlaşırlar. 10 yıl ve 12 milyon dolar harcanır. Donma noktasından daha düşük sıcaklıklardan 300 dereceye kadar, yerçekimsiz ortamda kullanılabilen, yukarı-aşağı doğru, su altında ve kristal yüzey dahil her tür yüzeye yazabilen bir kalem geliştirirler.
Ruslar, kurşun kalem kullanırlar...
Bu problemi çözmek için Andersen Consulting firmasıyla anlaşırlar. 10 yıl ve 12 milyon dolar harcanır. Donma noktasından daha düşük sıcaklıklardan 300 dereceye kadar, yerçekimsiz ortamda kullanılabilen, yukarı-aşağı doğru, su altında ve kristal yüzey dahil her tür yüzeye yazabilen bir kalem geliştirirler.
Ruslar, kurşun kalem kullanırlar...
Eylül 12, 2007
Hayatımızın Renkleri
Bir zamanlar hayatı toz pembe görürdüm. Ne güzel günlermiş onlar. Her şey gözüme güzel görünürdü. Çok mutluydum. Hiç başka türlüsü olmaz gibi gelirdi. Şimdi her şey geride kaldı. Hayatım çok renksiz. Ne yapmalı, bilmiyorum. Bütün günlerim, birbirinin aynı. Hayatım, alışkanlıklar zincirine dönüştü. Şöyle başımı alıp kaçma isteğim bile yok. Öyle bıkkınım.
Hayatın renklerini hiç düşündünüz mü?
Mutluluğun toz pembesiyle, mutsuzluğun simsiyahlığından başka renk yokmuş gibi davranırız. Bir de renksizlik. Oysa, hayatın her döneminin renkleri vardır. Toz pembe ile siyah arasında doğanın nice rengi oynaşır durur.
İçimizden fışkıran bir sevinç an'ının şafak kırmızısı nasıl da sarıverir bizi? Her yanımız nasıl canlı, nasıl sıcaktır? Umudumuz, birdenbire kırıldığında nasıl da soluverir? Bir kahverenginin kendi içinde kıvrılmış hüznünü duyarız. Belki de içimizde bilmediğimiz bir ressam, nerede oturduğunu bilmediğimiz bir ışıkçı var. Yaşadığımız her an'ın, her duygunun, her düşüncenin renklerini, ışıklarını değiştiren, parlatan, soluklaştıran, canlandıran, söndüren, bilmediğimiz varlık.
Bazen bir günün içinde nice renkler vardır. Limon sarısı başlayan bir güne, sevdiğiniz biri bir avuç leylak rengi katıverir; arkadan, pembeler ile maviler yarışır. Hayatınız renklenir. Bazen de canlı kırmızıyla başlayan bir günümüz, tatsız bir olayla grileşir; sonra tatsızlıklar düzelir; geri kalan dilimi uçuk mavi yaşarız. Her günümüzün içine bir pembe noktacık koyabilmeyi, bir tutam mavi serpivermeyi, biraz filiz yeşili katabilmeyi başarsak…
Nedir peki hayatımıza biraz nenk katmak? Alışkanlıkların içinde kaybettiğimiz duygularımızı, biraz canlandırmak. Yılların içinde fark etmez olduğumuz eşimizi, biraz değiştirmek.
Oysa, içimizin renklerini görmeyi bilmeliyiz. Pembelerimizi boğan nedir? Mavilerimizi örten nedir? Beyazımızı neler kirletiyor? Asıl renklerimiz nelerdir? Bizi biz yapan renkler. Önce, bu renkleri görmeyi, tanımayı başarmalıyız. Sonra da ayrıkotlarının bastığı bir çiçek tarhı gibi bizi sarartan, karartan renkleri bulmayı, ayıklamayı başarmalıyız. Bunu yapabildiğimiz zaman, kendi rengimiz, kendi ışığımız, hayatın renklerine ışıklarına karışacak, canlanacak, parlayacaktır.
Kendimizi günlerin süregiden akışına bırakmazsak, yaşama isteğimizin farkına varırsak, kendimizi geliştirmeyi bilirsek, kendimizi yenilemeyi hayata saygı olarak görürsek, bunu başarabiliriz. O zaman görürüz ki biz kendi renklerimizi bilmezmişiz; bunlara uyan renkleri görmezmişiz.
Her insan, bir renk cümbüşüdür. Hayatın insana verdiği renklerden daha fazlasını, insan hayata verir. Doğada güneşin doğması ve batması için bir gün gereklidir. Ama düşünsenize, insanın içindeki güneşin doğması ve batması bir günde kaç kez olabilir? Kendi renklerimizi göremezsek, bu renkleri nasıl canlı tutacağımızı bilemezsek, her şeyi başkalarından beklememiz kaçınılmaz olur. Beklediklerimiz gerçekleşmeyince de umutsuzluğun grisi, siyahı bizi sarar.
Oysa, güneşimiz de dolunayımız da içimizdedir. Renkleri karıştırmak, açmak, koyultmak elimizdedir. Yeter ki hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyelim. Hayatı kendi renklerimizle yoğuralım; hayata kendi renklerimizi katalım. Bu da kendimizi, kişiliğimizi geliştirmekle olacaktır. Yaşama cesaretimiz, hayatı görebilme gücümüz, yaratma gücümüz, ışığımızı parlaklaştıracak, renklerimizi ortaya çıkaracaktır.
Unutmayalım. Hayat, yaşama cesareti olanları sever.
Erdal Atabek
Hayatın renklerini hiç düşündünüz mü?
Mutluluğun toz pembesiyle, mutsuzluğun simsiyahlığından başka renk yokmuş gibi davranırız. Bir de renksizlik. Oysa, hayatın her döneminin renkleri vardır. Toz pembe ile siyah arasında doğanın nice rengi oynaşır durur.
İçimizden fışkıran bir sevinç an'ının şafak kırmızısı nasıl da sarıverir bizi? Her yanımız nasıl canlı, nasıl sıcaktır? Umudumuz, birdenbire kırıldığında nasıl da soluverir? Bir kahverenginin kendi içinde kıvrılmış hüznünü duyarız. Belki de içimizde bilmediğimiz bir ressam, nerede oturduğunu bilmediğimiz bir ışıkçı var. Yaşadığımız her an'ın, her duygunun, her düşüncenin renklerini, ışıklarını değiştiren, parlatan, soluklaştıran, canlandıran, söndüren, bilmediğimiz varlık.
Bazen bir günün içinde nice renkler vardır. Limon sarısı başlayan bir güne, sevdiğiniz biri bir avuç leylak rengi katıverir; arkadan, pembeler ile maviler yarışır. Hayatınız renklenir. Bazen de canlı kırmızıyla başlayan bir günümüz, tatsız bir olayla grileşir; sonra tatsızlıklar düzelir; geri kalan dilimi uçuk mavi yaşarız. Her günümüzün içine bir pembe noktacık koyabilmeyi, bir tutam mavi serpivermeyi, biraz filiz yeşili katabilmeyi başarsak…
Nedir peki hayatımıza biraz nenk katmak? Alışkanlıkların içinde kaybettiğimiz duygularımızı, biraz canlandırmak. Yılların içinde fark etmez olduğumuz eşimizi, biraz değiştirmek.
Oysa, içimizin renklerini görmeyi bilmeliyiz. Pembelerimizi boğan nedir? Mavilerimizi örten nedir? Beyazımızı neler kirletiyor? Asıl renklerimiz nelerdir? Bizi biz yapan renkler. Önce, bu renkleri görmeyi, tanımayı başarmalıyız. Sonra da ayrıkotlarının bastığı bir çiçek tarhı gibi bizi sarartan, karartan renkleri bulmayı, ayıklamayı başarmalıyız. Bunu yapabildiğimiz zaman, kendi rengimiz, kendi ışığımız, hayatın renklerine ışıklarına karışacak, canlanacak, parlayacaktır.
Kendimizi günlerin süregiden akışına bırakmazsak, yaşama isteğimizin farkına varırsak, kendimizi geliştirmeyi bilirsek, kendimizi yenilemeyi hayata saygı olarak görürsek, bunu başarabiliriz. O zaman görürüz ki biz kendi renklerimizi bilmezmişiz; bunlara uyan renkleri görmezmişiz.
Her insan, bir renk cümbüşüdür. Hayatın insana verdiği renklerden daha fazlasını, insan hayata verir. Doğada güneşin doğması ve batması için bir gün gereklidir. Ama düşünsenize, insanın içindeki güneşin doğması ve batması bir günde kaç kez olabilir? Kendi renklerimizi göremezsek, bu renkleri nasıl canlı tutacağımızı bilemezsek, her şeyi başkalarından beklememiz kaçınılmaz olur. Beklediklerimiz gerçekleşmeyince de umutsuzluğun grisi, siyahı bizi sarar.
Oysa, güneşimiz de dolunayımız da içimizdedir. Renkleri karıştırmak, açmak, koyultmak elimizdedir. Yeter ki hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyelim. Hayatı kendi renklerimizle yoğuralım; hayata kendi renklerimizi katalım. Bu da kendimizi, kişiliğimizi geliştirmekle olacaktır. Yaşama cesaretimiz, hayatı görebilme gücümüz, yaratma gücümüz, ışığımızı parlaklaştıracak, renklerimizi ortaya çıkaracaktır.
Unutmayalım. Hayat, yaşama cesareti olanları sever.
Erdal Atabek
En çok TV reklamı
Bileşim Medya’nın yaptığı analize göre 16 Temmuz - 15 Ağustos tarih aralığında televizyonda en çok reklamı yayımlanan ajanslar şöyle sıralandı:
11 reklamı ile 790.564 saniye yayımlanan Manajans/JWT, ajanslar sıralamasında birinci sırada yer aldı. 71 reklamı 697.567 saniye yayımlanan Alametifarika ikinci sırayı alırken, onu 82 reklamı 631,118 saniye yayımlanan Y&R Reklamevi takip etti.
Kaynak: Mediacat
Eylül 10, 2007
Eylül 07, 2007
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)