Zaman gazetesinin cumaertesi ekinin alışveriş bölümünde Özlem Seller 'in yazısı dikkatimi çekti, bir kısmını paylaşmak istedim.
Yaz geldi, ekranlar reklamla doldu
Özlem Seller
'Sadece markaya yatırım yapmakla işin bittiğini sananlar kaybediyor. Kazananlar ise iyi reklâm yapanlar değil stratejik nokta atışı yaparak müşteriyi kendi tarafına çekenler oluyor. Eskiden ihtiyaçlar vardı, şimdi ise arzular var, tüketilen, tükettikçe yenisi icat edilen. Şirketler hem sadık müşteri istiyor hem de müşterinin sadakatini bozmak için elinden geleni ardına koymuyor. Televizyonu açıyorum, reklamlar. Vapura biniyorum reklamlar. Sloganlarına bakıyorum. Kelimeler farklı, mesajlar aynı: Arzular ve rahatlık. Kısaca marka sadakatine değil tüketimine odaklı. Hal böyle olunca markaya duyulan arzu da hevesten öteye gidemiyor. '
- Reklam sloganlarında ya da vaatlerinde gerçekten kelimeler farklı, mesajlar aynı mı?
- Herkes ürünlerinin tüketilmesi için mi çabalıyor; yoksa markasını yaratıp marka sadakatini sağlayabilenler var mı?
- Markaya karşı duyduğumuz şey sadece bir heves mi?
- Hedefteki tüketicilerin arzularını heves olmaktan çıkartıp yaşama tarzı haline getirmenin yolu iyi(!) reklamdan mı, yoksa stratejik planlamadaki nokta atışlardan mı geçiyor?
Kafam karıştı. En iyisi ben biraz düşüneyim...